Bölüm 25

2.5K 163 2
                                    


YEŞİM ÖZGÜR

Bir his tüm düşüncelerimi toz gibi savurmuştu. Sadece güvenmek istiyordum. Kendimde bulamadığım bir cesareti başkasından almak ister gibiydim. Aslında bu acizlikti. İlk defa cesurluğu bir kenara itip yardım istiyordum. Ama yardım çağrım koşarak benden uzaklaşıyor gibiydi.

Sahte bir hayatın içinde yaşamıyordum ama bu kesinlikle doğru değildi. Herkes gibi canını yakmıştım zamanında. Ve canından çok sevdiği birine zarar vermekle tehdit etmiştim. Bu çok korkunç bir şeydi. Ben korkunç bir insandım ve ilk defa kendimden bu kadar korkuyordum.

Babamın merhametli kızı veya annemin prensesi değildim. İyilerin karşılaşmaktan korktuğu kötü olandım. Bu kadar kötü olmak ilk defa bu kadar anlamsız geliyordu kulağıma.

"Ne yapmamı bekliyordun?" dedim kısık bir sesle. Beklediğimden daha berbat bir sesti. Oğuz'un bakışları hala önünde içtiği sodadaydı. Eren'i bir cafede bekliyorduk ve canım sıkılmaya başlamıştı. Kızlar başka bir masada oturuyordu. Oğuz onlarla ve tabiki benimle oturmak istememişti ama ben onun yanına oturmuştum. Nereden geldiğini bilmediğim öfkemi kusacaktım. Kızlar ise ne yapmaya çalıştığımı anlamamışlardı. Benimle ilgilenmeyince sodasını alıp yere döktüm. Sinirlenip sinirlenmemesi umurumda bile değildi.

"Sana bir soru sordum" dedikten sonra alay eder gibi güldüm ve "Yoksa gerçekten sana inanmamı bekledin mi?" diye bir soru yönelttim. Sinir bozucu olduğumu kabul ediyordum ama o da az değildi. Bakışları bir anlığına beni bulduktan sonra "Konuşmak istemiyorum." dedi kestirip atarak.

"Ben istiyorum. Aptal düşüncelerin umurumda bile değil ama sadece söyle." dedim. Amacım neydi acaba? Kendimle çelişkiye düşüp duruyordum.

"Bir şeyleri anladığını düşünüyordum. Bu kadar aptal olacağını tahmin edememiştim." dedi beni taklit ederek. Sinirlerim gerilirken tek elimi yumruk yaptım. "Benimle böyle konuşamazsın." dedim sertçe. Salakça gülümsedikten sonra masaya yaklaştı. "İşte senin sorunun. Sana diğer söylediklerim hiç umurunda değil. Başka hiçbir şeyi duymuyorsun. Kendini öyle bir zırhla kapatmışsın ki sadece hakaretleri duyup tepki veriyorsun. Duyguların körelmeye başlamış ve hissetme yeteneğini kaybetmek üzeresin." dedi bilmişlik yaparak. Her zamanki gibi saçmaladığı için ona kulak asmadım. Belki de dinlemem gerekiyordu ama duymadım. Duymak istemedim.

"Zırhımdan memnunum. Beni güçlendiriyor." dedim yılmayarak.

"Seni yok ediyor." diye cevap verdikten sonra gözü kızların masasına kaydı. Eren Bey sonunda gelebilmişti. Kızların masasına doğru ilerleyerek bir sandalye çektim. Oğuz'da aynısını yaptıktan sonra herkes Cemre'ye baktı. Böyle durumlarda mantıklı bir şey söylemesi gerekiyordu. Eren ise gözüme biraz endişeli biraz da yorgun görünmüştü. Gözlerinin altı çökmüştü. Onda algılayamadığım bir durum vardı sanki.

"Burası onu öldürmem için uygun bir yer değil Cemre." dedi Pınar fısıldayarak. Eren Pınar'a aldırmamıştı. Tıpkı benim gibi. Pınar'ın kendini kaybedeceğini görür gibiydim. Kendini dizginlemeyi bilmiyordu.

"Neden bahsettiğini anladığını sanmıyorum." dedi Oğuz. Eren'in ihanet etmediğinden emindi. Belki de kendi aralarında böyle anlaşıyorlardı. Ya da ben çok şüpheciydim.

Cemre ise susuyordu. Eren dahil herkes ondan bir açıklama beklerken sadece susuyordu. Gözlerindeki anlam veremediğim boşluk büyürken ellerini masaya koydu. Ne diyeceğini bilemiyor gibiydi.

"Polise sen mi haber verdin Eren?" dedi Sinem. Anlaşılan açıklama yapma görevinin kendisine kaldığını düşünmüştü.

"Ne polisi?" dedi Eren şaşırarak. Hepimize teker teker baktı. "Size güzel dille hiçbir bok olmayacağını söylerken bunu anlatmaya çalışıyordum. İkiside yalan söylüyor. Ve biz hala onları dinliyoruz. Eğer onlar olmasaydı şuana kadar çoktan Yusuf'u öldürüp diğerlerine geçecektik." diye tısladı adeta Pınar.

kötü KIZLARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin