Bölüm 40

2K 88 3
                                    



YEŞİM ÖZGÜR

Gözlerimin önündeki bu buğulu görüntü geçmişimi bir film sahnesi gibi hatırlatmıştı zihnime. Yalpalanmış düşünceler aklıma uğrayıp gidiyordu. Kesin bir görüntü görmemenin vermiş olduğu endişe içimi kaplarken acıyı hissettim. Daha yoğun ve daha derin bir acıydı bu.

Yeşile hasret bir ağacın yaşadığı duyguydu hissettiklerim. Belki de bu tarifsiz acıyı özlemiştim. Beni kendi vicdan mahkememde yargılıyordu.

Buğulu görüntü yavaş yavaş gözlerimi terk ederken etrafıma bakınmaya başladım. Bir çiftliğin yeni döşenmeye başlanmış ahırı gibiydi burası. Samanlar etrafa saçılmış ama tek bir tane at bile yoktu.

Atların kapatıldığı bu hapishanede mahsur kalmış olmanın verdiği memnuniyetsizlikle bağırdım.

"Süper senaryo, kimsin bilmiyorum ama aklın varsa beni öldürürsün. Çünkü buradan sağ çıkarsam kendi sonunu getirmiş olursun." Demir parmaklıkların tepesinde çok az bir boşluk vardı ama o da tahtalarla özenle kapatılmıştı. Her kim beni buraya hapis ettiyse kaçmamam için özel bir çaba harcamış gibi duruyordu. Ayağımı sertçe demir parmaklıklara geçirdim. "Duydun mu beni Allah'ın belası!" Sinirden çıldıracağımı hissettim. Saçlarımı tutup çektim.

Samanların bulunduğu yere oturduğumda sakinleşmeye çalıştım ama olmuyordu. Oğuz'un attığı mesajın ciddiyetini şimdi daha iyi anlıyordum. Beni kaçıranın Hakan olduğunu düşündüm ama Cemre katilin başkası olduğunu söylemişti. Kafamdaki sorular kendini yavaş yavaş yorgunluğa bıraktı. Üstelik acıkmıştım. Sabah kahvaltısında da doğru dürüst bir şey yememiştim. Şu durumda bile acıkabildiğim için kendimi tebrik ettim. Boşboğazın tekiydim.

Bir süre geçtikten sonra çiftliğin kapısının gıcırdayarak açıldığını duydum. Ayağa kalkıp sinirle sesin geldiği yöne doğru baktım. Yaz olmasına rağmen giyilmiş kahverengi botların çıkardığı sese odaklandım. Ardından yavaş yavaş görüntü belirdi.

Gözlerime inanmak için iki defa kırpıştırdım. Karşımdaki kişi akıl hastanesinde olması gereken Onur'dan başkası değildi. Saçlarının kısacık kesilmiş olduğunu gördükten sonra kafasındaki yaraya odaklandım. Eski halinden eser yoktu. Gözlerindeki ifade avına odaklanmış bir avcı gibiydi. Ama benim hiçbir zaman av olmayacağımı ona göstermem gerekiyordu.

"Seni buradan sağ çıkarmayı düşünmeyecek kadar akıllıyım merak etme!"dedi sakince ben hala şaşkın bir şekilde ona bakarken.

"Sen..."

"Beni kapattığınız tımarhaneden nasıl kaçtığımı merak ediyorsun sanırım." Dedi yavaşça. Bu merak ettiklerimin arasındaydı.

"O delikten nasıl kaçtığının bir önemi yok. Bu sefer gideceğin yer parmaklıkların arkası değil toprağın altı olacak. Seni kendi ellerimle öldüreceğim." Dedim sinirle.

"Aptal arkadaşların ve senin ortak yönlerinden biri gereksiz özgüvene sahibi olmanız. Güç bende olduğu halde, seni şuan öldürebilecek olmama rağmen bana meydan okuyorsun. Bu gözlerimi yaşartıyor."

Ellerimi sertçe demir parmaklıkları aşmak istercesine çarptım. "Sen zavallının tekisin, asıl gücün ne olduğunu bilmeyecek kadar zavallısın!" diye bağırdım. Ona öyle büyük bir nefretle bakıyordum ki bakışlarımla öldürebilirdim.

Ellerini sallayıp arkasını döndü. "Neyse, seninle konuşmak istediğim bu değildi. Sana bir kaç saat daha kazandırcak olan şey 'Cesaret'. Eğer Sinem korkaklık edip tek başına gelmezse seni o an öldüreceğim. Ama eğer uğruna her şeyi göze alıp seni benim kucağıma atan arkadaşın tek başına gelirse yani sana karşı olan borcunu öderse..." Bir anda gülmeye başladı. "Sanırım o zaman da seni öldüreceğim." Dedi.

kötü KIZLARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin