2011 Baharı

11.5K 514 11
                                    

2011 baharı

Bazen geride bırakacağınız tek şey kişiliğiniz olur. Küçük bir kızın kalbinde onarılmayı bekleyen derin yaralar yoktur. Küçük bir kızın kalbinde bitmek bilmeyen sonsuz hayal ağaçları vardır. Siz o ağacın her bir yaprağında mutluluk hayalleri kurarken bazıları kurutur yapraklarınızı. Kötülüğü bilmezken daha ruhunuzu karartırlar. Ben her yaprağa bağladığım hayallerimden vazgeçmek zorunda kaldım. Ruhumu o kadar koyu bir renge boyadılar ki güneş bile yaklaşamıyor artık.

Babam ben doğmadan önce bizi bırakıp gitmiş. Zaten annemle hiç evlenmemişler. Babamın ufak bir hevesi sonucu gelmişim dünyaya. Annem ben yedi yaşıma girdiğim gün Hulusi adında biriyle evlenmiş benim için. Baba özlemini biraz olsun dindirsin diye. Hulusi anneme iyi davranırdı. Onlara özenerek büyüdüm. Yıllarımı hayal kurmayla geçirdim. Acaba gerçekten de onlar gibi mutlu olur muyum diye.

On beş yaşına geldiğimde büyüdüğümü ilk o gün anladım. Annem teyzem hastalandı diye Denizli'ye gitmek zorunda kalmıştı. Hep özendiğim, baba yerine koyduğum adam bana büyüdüğümü zorla öğretti o gece. Çığlıklar eşliğinde.

O gittiğinde yıkılmıştım. Enkazdan ibarettim artık. Salonda duran meyve bıçağı gözüme ulaşan tek şeydi. Bileklerime uzattığımda gözyaşlarım artık durmuştu. Kırmızı sıvı bileklerimden akarken gözlerim yavaş yavaş vazgeçiyordu benden. O gün ölseydim diye çok geçirdiğim olur içimden. O gün ölseydim.

Annemin zoruyla bir akıl hastanesine kapatıldım. Hulusi Bey'i mahkeme yargılamamıştı. Hakimleri benim istediğime inandırmıştı. Onu bulup yüzüne hiç kapanmayacak yara izleri bıraktığımda ben deli olmuştum annemin gözünde. İlk aylarım berbattı. Bana sürekli beynimi uyuşturacak ilaçlar veriyorlardı. Oysa benim ruhumun uyuşması gerekiyordu. Hulusi Bey'in hastanede ziyaret gününe geldikten sonra hayat iyice bitmişti benim için. Annemi kendine inandırıp onunla gitmeye ikna etmişti. Yaralı yüzünün arkasından bana gülümserken "Benim canımı asla yakamazsın." Diye fısıldamıştı.

O günden sonra beş ay boyunca kimseyle konuşmadım. Söylenecek söz de yoktu zaten. Öz annem başka bir adama inanmıştı. Zaten o günden sonra anne demeyi bırakmıştım. Buradan çıksam bile ne olacak diye düşündüm. Hiçbir şey benim için iyi olmayacaktı artık. Ruhumu hiçbir şey iyileştirmeyecekti. Yine ölümü düşündüğüm bir gün hastanede çığlıklar duymuştum. O kadar fazla bağırıyordu ki birisi acaba benden kötü bir şey yaşamış mıdır diye düşündüm.

Simsiyah saçların ardına saklanmış benim yaşlarımda bir kız. Yüzündeki derin izden başka hiçbir şeye odaklanamadım bir süre. Bir de nefretle bakan gözleri. O kadar çok canı yanıyordu ki gözyaşları bile akamıyordu gönlünce. Bir an sadece bir an gözlerimiz buluştu. O da, bende acıdan bir kıvılcım görmüştük birbirimizde.

Pınar Diyarbakır da yaşayan bir kızmış. İçinde olan iyiliği gözlerinden anlayabiliyordum. Bir tane ablası varmış canından çok sevdiği. Ablası öz babası tarafından sevdiği çocukla görüşmüş diye öldürülmüş. Duyunca üzülmüştüm ama nasıl öldürüldüğünü duyunca kahrolası bir acı saplanmıştı içime. Ablası babası tarafından diri diri mezara gömülmüştü. Ve iki günün sonunda ölmüştü. İki gün dayanmıştı ölüme. Havasızlığa, susuzluğa ,acımasızlığa, nefrete iki gün dayanmıştı. Pınar olan her şeyi sonradan öğrenince babasını öldürmek için kaldırdığı bıçakla babası tarafından bıçaklanmış ve yüzü çizilmiş. Yüzündeki derin yara aslında çektiği acıların izleri. Törenin kurbanı.

Birbirimizin hikayeleri acılarımızı ika kat arttırmıştı sanki. Teyzem beni hastaneden çıkarırken Pınar hala tedavi görüyordu. Ben de konuşacağım başka kimse olmadığı için onu ziyarete gidiyordum. Yeşim'le de bu ara tanıştık.

 Yeşim. O kadar kusursuz güzelliği olan biri ki. Arkadaşıyla dışarı çıktığı bir gün beş kişi tarafından tacize uğramış. Daha sonra arkadaşına tecavüz edip onu öldürürken Yeşim'in sert direnişleri ve çığlıkları sebebiyle öldüresiye dövüp gitmişler. Yeşim bir hafta boyunca komada kalmış. Onun sonu da akıl hastanesi olmuş.

Birbirimizden başka kimseyle konuşmazken Sinem çıktı karşımıza. Onun da bir hikayesi vardı. Acılarla dolu olmasının sebebi en sevdiğine duyduğu güvendi. Belki de aramızda en çekingen olanıydı o. Ruhumuzu kaybetmeden önce. Sinem bir yıl boyunca beraber olduğu sevgilisinin evine gitmesiyle yaşamış en büyük pişmanlığını. Sabah kalktığında her şeyin yolunda olduğunu düşünürken evin diğer odasında gördüğü utanılacak pozları dün akşam sevdiği çocuk çekmiş ve para karşılığında onları yayınlamayacağını söylemişti. Sinem bu durum karşısında yıkılırken para bulmak için amcasını kasasından para çalmıştı. Olay duyulunca babası tarafından hırpalanmıştı herkes gibi. O da mahvolmuştu. Aslında kötü olmayı biz değil yaşadığımız hayat istemişti. Bu kadar çaresiz kalan dört kız değildik artık sadece. Hepimiz intihara kalkışmıştı. O günler en zor günlerimizdi. Uzun bir zaman sonra anladık nefes almak için başkalarının nefesini kesmek gerekirmiş. Acılarımızı kapalı kutulara koyarak tozlu raflara kaldırdık. Ağlamamak için ağlatıyorduk artık. Üzülmemek için üzüyorduk. Bencilce ama doğru olan bu. Kimsenin bizim hakkımızda ne düşündüğünü önemsemedik. Kayıtlarımızı aynı okula yaptırdık. Diğer tüm arkadaşlarla ilişkimizi kestik. Birbirimizin ailesi olduk. Pınar artık Diyarbakır'da yaşamıyor. Sinem'le tutukları evde kalıyorlar. Bir çok kez oraya gitmek için teyzemle kavga ettim ama hasta olduğu için onu bırakamayacağımı ona borçlu olduğumu söyleyip duruyor. Kaltak kadın.

Medya da Sinem

kötü KIZLARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin