11 NUMARA

By fennayazar

1M 73.6K 160K

⌜17 NUMARA ADLI HİKAYE OKUNMADAN OKUNMAMASI ÖNERİLİR. BAĞLANTILIDIR VE 17 NUMARA ÜÇ KİTAPTAN OLUŞAN BİR SERİD... More

Bölüm 1: 17 Numara
Bölüm 2:Alâ Karademir
Bölüm 3:Katliam
Bölüm 4:Takip
Bölüm 5:Yakalandın
Bölüm 6:Red
Bölüm 7:Sarsıntı
Bölüm 8:Düşman Taraf
Bölüm 9:Günahkar
Bölüm 10:Gerçek
Bölüm 11:17 Numara Vakası
Bölüm 12:Karar
Bölüm 13:İtiraf
Bölüm 14:Vicdan
Bölüm 15:Ardımda Bıraktığım İzler
Bölüm 16:Hayal Alemi
Bölüm 17:İçindeki Katil
Bölüm 18:Av
Bölüm 19:Avcı
Bölüm 20:Zihnimdeki Karmaşa
Bölüm 21:Yıkıntı
Bölüm 22:Zehir
Bölüm 23:Güven
Bölüm 24:Bedel
Bölüm 25:Kanıt
Bölüm 26:His
Bölüm 27:Açık Yaralar
Bölüm 29: Hak etti
Bölüm 30: Çatlak
Bölüm 31: Katil Çetesi
Bölüm 32: Mektup
Bölüm 33:Defne Karaca'ya
Bölüm 34: Zihnimdeki Açık
Bölüm 35: İlk Kayıp
Bölüm 36: Seçim
Bölüm 37: Sanrılar
Bölüm 38:Zihnimdeki Yalancı
Bölüm 39:Sırtımdaki Bıçak
Bölüm 40: Kırmızı
Bölüm 41: İhanetin Ölümcül Bedeli
Bölüm 42: Barış Atasoy
Bölüm 43: Çıkmaz Sokak
Bölüm 44: Camın Ardındakiler
Bölüm 45:FİNAL 1\2
FİNAL

Bölüm 28:Ölüm

16.4K 1.4K 4.1K
By fennayazar

Hellö! Bu bölüm zevkten dört köşe oldum umarım siz de olursunuz. Olmazsanız da muhtelemen psikolojiniz bozulur...

100K olduk, herkese teşekkürler. Şimdiden 1 Milyon duamızı edelim

Medyadaki edit için @blubbryy ' e teşekkürler ღ

Şuraya bir ithaf satırı bırakıyorum. Önümüzdeki bölümlerden ithaf isteyenler yorum bıraksınlar. Önceki bölümlerden birinde bırakmıştım ama belki isteyenlerden okumayı bırakanlar olmuştur diye aktif olanlarınıza ithaf vermek istedim. Çok bölüm kalmadı, belki sonra geri döner ithafsız bölümleri de sizlere ithaf ederim. Hiç ithaf almayanlar isterse iyi olur, teşekkürler

Sınır

2500 Yorum-275 oy

İyi okumalar

Bölüm 28: Ölüm

Kimdim ben? Neyin nesiydim?

Bu kadar nefreti üstümde toplayacak ne yapmıştım?

Hayattan ilk darbeyi yediğimde altı yaşımdayım, küçüktüm ve etrafa attığım bakışlar bile anlamsızdı.

Benim bakışlarım, babam öldüğü zaman anlam kazanmıştı.

Ailesine değer veren biri olmasaydım da böyle olur muydum, diye düşünüyorum bazen. Bana mutluluğu öğretmeseler, yoklukları gözyaşlarımla süslenmese de şu an bunları yaşıyor olur muydum?

Benim hayata karşı savaşma nedenim hep ailem olmuştu. Onlar için savaşmış, onlar için düşünmüş ve hareket etmiştim. Çünkü hepsinin ölümü bana göre zamansız ve gizemliydi.

Her seferinde, neden ben değil diye sorardım. Neden ölen ben olmadım?

Eğer ölen ben olsaydım, annem, babam ya da ablamın yerine ölen ben olsaydım eminim ki onlar şu an benim olduğum konumda olmazlardı.

Onlar katliam yapmazlardı.

Onlar katillerin arasına dalmazdı.

Onlar kuruntu bir Dünya'ya bel bağlayıp planlar yapmazlardı.

Annem hariç, annem kuruntu Dünya'mın mimarıydı. En azından söylenen ve kanıtlanan oydu. İnanmam gereken buydu. Bu, hiçbir zaman tamamen kabulleneceğim ya da reddedeceğim bir şey olmayacaktı.

Kuruntu Dünya, kuruntu hisleri mi oluştururdu yoksa hisler her daim gerçekliğini korur muydu?

Benim hislerimin gerçekliğine beni kim inandırabilirdi?

Barış...

Barış, beni hislerimin gerçekliğine inandırabilirdi.

Gözlerim, üst kata çıkan tahta merdivende dolanırken kuruyan dudaklarımı ıslattım. Kalbimin ritmi bu kez korktuğum için atıyordu. Arden'in onlara zarar vermesinden korkuyordum.

Tek başıma gitmeli, Arden'i öldürmeli ve bu işe bir son vermeliydim. Arden kendini Azrail ilan eden bir manyaktı. Hareketleri tahmin edilemezdi, bu yüzden tek gitmeliydim.

Koray, Arden'in süreli mesajını yok edebilirdi. En azından o kadar yetenekli olduğunu biliyorduk. Mesaj Ali'nin telefonundan atıldığına göre saptanması da kolay olacaktı. Halledebilirdik, tek başıma gitmemem için önümde büyük bir engel göremiyordum.

Bu işin sonunda, ölmem için peşimde dolanan bir düşmanımdan kurtulacaktım. Belki birini öldürdüğüm için bu evdekilerin gözünden düşebilirdim, yaşadıklarımı ve yaşayacaklarımızı göz ardı edip beni kötü ilan edebilirlerdi. Kendilerinin de aslında birer katil olduklarını onlara hatırlatmam işime yarar mıydı bilmiyordum. Sanki, geçmişlerinin üzerlerine birer sünger çekmişlerdi.

Barış, birilerini öldürmemekte oldukça ısrarlıydı. Bazı anlarda gözü kararıyordu ve yapabilirim diyordu ama biliyordum, o asla bir daha birini öldürmeyecekti. Kimsenin bir daha birini öldürmesini ve buna dahil olmak zorunda olmasını istemiyordu. Benim düşmanlarımdan kurtulma yöntemim ona göre tabii ki kötüydü.

Bu yaşanılanların, onu benden itmesini ve uzaklaştırmasını istemiyordum. Barış'ı kaybedemezdim ama bedenen kaybetme riskini de asla göze alamazdım. Sessiz ve sakince bu işi halledebilir ve hiç yaşanmamış gibi davranabilirdim. Arden geldi, onunla konuştum ve gitti diyebilirdim. Ya da bir şekilde elimden kaçtığını söylerdim, bu daha inandırıcı olurdu.

Hangi taraftan bakarsan bak, Arden ile insancıl bir şekilde konuşamayacağımızı herkes anlardı. Plan belliydi, Arden'le konuştum ve beni öldürmeye çalıştı. Yaralı olduğu için güçsüzdü ve kendini yeterince iyi savunamayacağını anlayınca kaçtı.

Arden öldüğünde bir risk ortadan kalkacaktı. Bunu yapabilirdim.

Kuruntu Dünya'nın Alâ Karademir'i, bu gece kötü birinin canını alacaktı.

Turuncu kutuya uzandım, kapağını açtım ve içindekileri masanın üstüne yığdım. Fotoğrafları, kağıtları yırttım, paramparça edene dek durmadım. Parmaklarımın arasında parçalara ayrılan kanıtlar, benim hayatımı temsil edecek kadar güçlüydü. Bu güç, beni durdurabilecek kadar büyüktü.

Parçaladığım kanıtları kutunun içine geri attım. Elimde kutu ve bir adet flash kalmıştı. Onları alarak mutfağa doğru yürüdüm ve ocağın yanı başında durdum.

Bütün kanıtları yok etmeliydim. Gerçek Alâ'yı bu gece yenmeliydim. Aklım karışmamalıydı, kanıtları düşünmemeli ve bakmak için bahaneler üretmemeliydim. Eğer onları yok edersem birini öldürmek için önüme kurulan ince duvar kalkardı.

Ocağı yaktım, flashın ucunu aleve doğru yaklaştırdım ve yanmasını izledim. Gözlerimi alevin üzerine diktim, içimde yandığını hissedene dek gözlerimi kırpmadım.

Bu gece alevin ta kendisi olacaktım.

Arden bu kez kurtulamayacaktı.

Parmak uçlarımın yandığını hissettim ama durmadım. Bu acı benim için bir hiçti, çok küçüktü. Beni hırslandırıyor, alevin içime işlediğine inandırıyordu.

Flashdan süzülen siyah, ince dumanın tavana doğru yükseldiğini gördüğümde ateşi söndürdüm. Flashı kutuya attım, burnuma yanmış plastiğin mide bulandıran kokusu dolduğunda kaşlarımı çattım.

İşte bu olmamalıydı, bu evde koku duyusu keskin birisi varsa kendi işime çomak sokmuş olacaktım.

Kutuyu aldım, çarçabuk çöp kutusuna attım ve arkamı dönüp telefonu almak için koltuğa gideceğim sırada merdivenlerin başında dikilen Koray'la karşı karşıya kaldım.

Koku duyusu keskin olan biri varmış ve şansıma o da Koray'mış.

Kıstığı gözleri ve çattığı kaşlarının ardından oldukça ciddi ve gergin görünüyordu. Uykusundan yeni uyandığı için bunu üstüme alınmamaya çalışacaktım.

Elini kaldırdı ve bana doğru tuttu."Kafandaki..."dedi, bir adım daha atarak merdivenleri bitirdi."Kafandaki benim."

Elimi kafama götürerek, beni sıcak tutması için taktığım kırmızı bereyi çıkarttım. Bereyi öne doğru tutarken yavaş yavaş koltuğa yanaşmaya çalıştım.

Arden birazdan arardı, Koray'ı başımdan def etmeliydim.

"Saçlarım ıslak yattığım için üşüdüm, kusura bakma."

Onun yakıcı bakışlarının altında koltuğa yanaştım ve telefonu arkama alacak şekilde oturdum. Elimdeki kırmızı bereyi koltuğun baş kısmına koyduğumda Koray'ın gözleri mutfaktaydı.

Birkaç kez derin ve sesli nefes aldı, havayı iyice kokladı.

"Ne yaktın?"diye sordu, bana bakmıyordu."Plastik bir şey yanmış."

"Üşüdüm dedim ya."dedim çarçabuk."Ocağı yaktım, elimi ısıtmak istedim ama elimdeki sargıyı unutmuşum. Sanırım koku ondan geliyor."

"Muhtemelen dikiş atılması gereken elini ateşin üzerine tuttun ve sargıyı mı yaktın? Ve canın yanmıyor, bir şey hissetmiyorsun? Sen benimle t**şak mı geçiyorsun?"

Dilimi yanağımın içinde bastırırken ona sahte bir gülümsemeyle karşılık verdim.

"Dalga diyecektin sanırım."

"Hayır..."dedi ve yavaş adımlarla bana yaklaşmaya başladı."Ayrıca sahte bir gülümsemeyle endişeni gizlemeye çalışıyorsun. Daha dün hayatının kuruntu olduğunu öğrendin, olmayan insanlarla konuştuğun için elini parçaladın, kan akıttın. Vasat bir haldesin ama öyle büyük bir şeyin peşindesin ki kendini gülmeye zorluyor ve beni kandırmaya çalışıyorsun."

Dudaklarımın arası açılırken gözle görülen şaşkınlığımı gizlemek için çarçabuk geri kapattım. Dudaklarımı sıkıca birbirine bastırırken düşüncelerimi gizlemek için yüzüme bir perde çektim. Düz ve soğuk bakışlar, sahte ve minik bir gülümseme ve sakin tavırlar...

"Vasat bir halde değilim, ben kötüye kolay alışırım."

İyice yaklaştı ve koltuğun diğer ucunda duraksadı. İğneleyici bakışlarını gizleme zahmetinde bulunmuyordu. Koray'ın etrafını soğuk duvarlarla çevrelediğini ve duvarları pek yıkmadığını biliyorduk. Şimdi bana karşı o duvarları kullanarak ağzımdan laf almaya çalışıyordu ama bilmiyordu, karşısında kuruntu Dünya'nın Alâ Karademir'i vardı.

"Buna kötü demek hafife almak olur."dedi ve koltuğun kenarına bıraktığım kırmızı bereyi alarak oynamaya başladı."Hafife almazsak nasıl hayatta kalırız?"

"Hafife alırsan yaşamış sayılır mısın?"

"Belki yaşamak istemiyorumdur."

"İstiyorsun."dedi, çok samimi gelmişti."Görüyorum, istiyorsun."

Düşünmek için zaman kazanmak adına derin bir iç çektiğim sırada gözlerini iyice kısarak beni daha iyi görmeye çalıştı. Gözlükleri olmadığı için daha sinirli ve ciddi görünüyordu ve ben aksini düşünemiyordum bile.

"Ne görüyorsun?"

Dilini dudaklarında gezdirirken koltuğun etrafından dolandı ve oturdu. Dirseklerini uzun bacaklarına yaslarken bereyi çevirmeye devam etti.

"Barış."dedi, tepkimi ölçmek istercesine bekledi ama ona bakmak dışında bir tepki vermemek için direndim. Bu gece olmazdı, bu gece duygularıma yenik düşemezdim. Yenik düşeceğim tek duygu intikam olmalıydı.

"İlk andan beri ona nasıl baktığını, onun hareketlerinin sen de nasıl izler bıraktığını görebiliyorum. Seni kabul ettim çünkü Barış'a olan duygularına güvendim."

"İlk andan beri mi?"diye sorduğumda kafasını sallayarak onayladı."İlk andan beri."

"Ama beni istemedin."

"Barış'ın aksine..."diye başladı, doğru kelimeleri arıyordu. Cümlesinin devamını getirmekte zorlanıyor gibiydi."Seni kurtarmak yerine hayatını daha da mahvedeceğimizden korktum."

Elimde olmadan afalladım. Koray'dan böyle bir itiraf beklemiyordum. Duygularını ve düşüncelerini gizlemeyi tercih ediyor gibi görünüyordu. En başından beri benim onların hayatını mahvettiğim yönünde imalar yaparken aslında bir tersini düşünüyor oluşu çok garipti.

"Hala hayattaysam bu sizin sayenizde."

Kafasını sallarken derin bir nefes aldı."Bu cümlenin, 'Bizim yüzümüzden öldü' diye değişmesini istemiyorum."

"Değişmeyecek."dediğim sırada arkamdaki telefondan bir titreme yükseldi. Koray'ın bakışları arkama doğru kayarken sağ elimi oraya uzatarak sesi bastırmaya çalıştım ama telefona bir türlü ulaşamadım. Yakalanmıştım.

"Senin telefonun yok."diyerek gözlerini, dahası mümkünmüş gibi iyice kıstığında hafif öksürerek sesi bastırmaya çalıştım."Telefonum yok."

"Alâ..."dedi ve ayağa kalktı. O kalkınca telefonu buldum ve parmaklarımın arasına sıkıştırarak ben de ayağa kalktım."Koray?"

"Bir telefon çalmadığın kalmıştı."diyerek elini uzattığında geriledim."Ne çalması ya, saçmalama."

"Elindeki telefonu Barış'dan gizli saklı almadın yani?"

"Barış'ın olduğunu nereden çıkarttın?"

"Kaçmandan."diyerek üzerime doğru atıldığında koltuğun diğer tarafına geçerek yaralı elimi ona doğru uzattım. Durdu, birkaç saniye bekledi.

"Tamam."dedim pes edercesine."Merak ettim, karıştırmak istedim."

Ah...rezalet.

"Şimdi de ergen aşık mı oldun başımıza?"

"Ergenliğimi tam olarak yaşayabildiğim söylenemez."dediğimde kendimi tokatlamak istiyordum. Ona bahaneler sunmak zorundaydım çünkü telefonu alırsa Ali'nin aradığını görür, geri arar ve Arden'i öğrenirdi. Planım suya düşer, Barış ve Anıl'ı uyandırır ve beni asla tek başıma göndermezdi.

Koray'ın düşüncelerinin aksine ben onların hayatlarını mahvetmekten korkuyordum. Ölmelerinden, birbirlerini kaybetmelerinden ölesiye korkuyordum. Ben kaybetmeye alışıktım, ölürsem benim için üzülecek biri var mı emin bile değildim. Ama onlardan biri ölürse, diğerleri bunu asla kaldıramazdı. Ben de kaldıramazdım.

Onlara gelmeyin, tek başıma halledeceğim desem de dinlemezlerdi. Bilmemeleri gerekiyordu.

"Oradan bakınca buna inanacak kadar aptal mı görünüyorum?"dedi ve üzerime doğru gelmeye başladı."Bir şeyin peşinde olduğun belliydi."

"Bir şeyin peşinde değilim."diye yakındım."Neden benim de masum işler peşinde olabileceğime inanamıyorsun?"

Nefesini dalgaya alır gibi bıraktı."Sen asla masum bir işin peşine takılmazsın da ondan. İyi bir düşüncen bile yok, her şeyin kötü tarafından bakmaya yeminli gibisin. Ala, sana hasta demek istemiyorum ama doğru düzgün düşünebildiğin ve kararlar alabildiğin söylenemez."

Dilimi yanağımın içinde gezdirirken onu göz ucuyla süzdüm. Öfkeli ve anlamadığım bir şekilde endişeli görünüyordu. Bana sarf ettiği sözler bir kulağımdan girip diğer kulağımdan çıkıyordu. Düşünmek istemiyordum.

"Senin de böyle bir dönemin olmadı mı?"diye sordum."Katilken, oradan oraya gidip insan avlarken akli dengen yerinde miydi sanıyorsun? Masum insanları öldürüyordun!"

Ellerini öfkeyle sallarken,"Ben o kötü zamanları atlatana dek çok kayıp verdim!"diye bağırdı, öfkelenmişti."Sen de mi kaybetmek istiyorsun? Barış'ı kaybetmek mi istiyorsun!"Bunu daha sessiz söylemişti, bunun duyulmasını istemiyordu.

Duraksadım, öfke dolu bakışlarında gezinirken üç derin nefes alacak kadar bekledim. Kalbimden yükselen titreşim, duygularımı bastırmamı zorluyordu. Düşencesi bile korkunçtu çünkü onu henüz tam olarak kazanmış bile sayılmazdım. Benim halime üzülüyordu ve beni sevgiyle besliyordu. Her şey bittiğinde, her şey ortaya çıktığında nasıl bir Barış ile karşı karşıya kalacağımı bilmiyordum.

"Barış dışında kaybedeceğim kim kaldı sanki?"diye sordum, bu cevap beklediğim bir soru değildi."Bunu onu kaybetmemek için yapmadığımı nereden biliyorsun?"

Bekledi, aramıza sessizlik hakimiyet kurdu. Düşündüğünü, cümlemin altında yatan anlamı aradığını biliyordum. İhtimalleri tartıyordu, ne için söylediğimi anlamaması için salak olması gerekiyordu.

"O halde benimle birlikte yapmak zorundasın."diyerek bir kez daha üzerime atıldığında beklemeediğim için afalladım.

Geri geri kaçarken sırtım bir yere çarptı. Düşeceğim sırada kollarımdan tutuldum, o an aptallığıma bir kez daha yandım. O flashı hiç yakmamalıydım. Pencereden dışarı fırlatmak daha mantıklıydı. Yok olduğunu hissetmek istememeliydim, o kadar gözümü karartmamalıydım.

"Kurdumuz yine neyin peşindeymiş?"diye uykulu ses tonuyla konuştu Barış."Varlığın beni o kadar uyuşturmuş ki yokluğunu fark etmem zaman aldı."

Ben, yakalandığım için yüzümü buruştururken Koray kazanmış bir edayla güldü. Barış'ın romantik cümlesine düşmekle, yakalandığım için ağıt yakmak arasında gidip geliyordum.

"Romantizmi bir kenara bırak da..."diye hayıflandı Koray, gözüme çok sinsi görünüyordu."Senin küçük kurdun telefonunu ceplemiş, gizli işler peşinde."

Derin ve bıkkın bir nefes bırakırken öne doğru birkaç adım attım ve telefonu göstererek salladım.

"Koray'ı bayıltıp işime devam edebilirdim ama sana kıyamayacağım."diyerek Barış'a ithafen konuştuğumda Koray esaslı bir kahkaha patlattı."Sen beni bayıltamazsın. Seni tek hareketimle indiririm."

"Aynen."diyerek onu geçiştirdiğimde önüme geçerek ellerini yumruk yaptı.

"Hadi bayıltsana."

"Koray..."diye hayıflandı Barış."Saçmalama."

"Bayıltırsan bütün elektronik aletlerim senin."dedi Koray, çok hırslanmış gibi görünüyordu."Onları istediğin gibi kullanabilirsin. Ergenlik yapıp karıştırmana da izin vereceğim."

Koray'a gözlerimi kısarak baktığım sırada Barış aramıza girmek ister gibi harekete geçti. Eğer Koray'ı bayıltırsam biri eksilirdi ve işim kolaylaşırdı. Hem onun bebeği gibi baktığım elektronik cihazlarının hepsini gözlerinin önünde ona eziyet olacak şekilde kullanabilirdim.

Koray gözlerini iyice kısmış, kavga modunu almıştı. Bir anlığına parmaklarını kısa, kıvırcık saçlarının arasından geçirdiğinde Barış aramız girmeden önce sadece birkaç saniyem olduğunu fark ettim.

Koray,"Hadi..."diye cümlesine başladığı sırada telefonu arka cebime sıkıştırmış, yumruğumu sıkmış ve hazırlamıştım. Bana alaycıl bir gülümseme yollayarak cümlesinin devamını getireceği anda yumruğumu çenesiyle boynu arasına geçirdim. Bunu beklemiyormuş gibi afalladı ve gözleri dönerken yere yığıldı.

"Ne?"diye şaşkınca sordu Barış."Az önce ne oldu? NE!"

"Bir yumruk daha atarsam amel defterini kapatabilirim."diyerek Koray'ın yanına eğildiğimde Anıl'ın kahkaha atarak merdivenlerden indiğini gördüm. Birinden kurtuluyorum diğeri geliyor.

"Bunu kaydettiğim için çok mesudum!"diyerek elindeki telefonu salladığında tam gülümseyeceğim sırada cebimdeki telefon titremeye başladı. Hayır, şimdi olmaz hayır...

Barış'ın şaşkın bakışları ruhunu kaybederek bana doğru döndü. Burnundan nefesini bırakırken kaşlarını merakla çattı.

"Neden telefonumu aldığını bilmiyorum ama eminim ki mantıklı bir açıklaman vardır."

Anıl koşturarak Koray'ın başına geçti ve onu tokatlarken videoya almaya devam etti. Anıl, Koray'ı uyandıracak darbeleri suratına indirerek eğlenirken ben ayağa kalktım ve Barış'ın karşısına geçtim. Elimi telefona uzattım ve çıkarıp ekranını Barış'ın görebileceği şekilde kaldırdım.

"Arayan Ali değil."

"Ali aramaz zaten, o kadar eceline susamamıştır."diyerek telefona uzandı ve almak istedi. Hemen geri çektim, almasını istemedim çünkü Arden ile konuşmasını istemiyordum.

"Bana güveniyor musun?"diye sordum, bu sorunun cevabı benim için çok önemliydi. Bana güvenmesini, aldığım karara saygı duymasını istiyordum. Onların tehlikenin içine dalmalarını istememem çok doğaldı. Gördüklerim, duyduklarım beni bu karara sürüklüyordu.

"Güveniyorum ama tehlikeye gireceğin kararlarını desteklemiyorum."

"Desteklemeni istiyorum."dediğimde arama bir kez daha sonlandı. Arden vazgeçtiğimi veya başka bir şeyin peşinde olduğumu düşünüp başka bir plana geçebilirdi. Bir sonraki aramada açmalıydım, kararımı söylemeliydim.

"Ya benimle ya hiç."diyerek elini uzattı, telefonu vermem için bekledi. Bir yolu olmalıydı, ikna olmalarının bir yolu olmalıydı.

Koray'dan çıkan inlemeleri, alçak sesteki küfürleri duyduğumda, ona Anıl'ın dalga içerikli kahkahaları eşlik ediyordu. Bir yumruk daha yese uzun süre uyanmazdı biliyordum ama fırsatım olmamıştı. Neyse ki elektronik aletleri artık benim himayem altında olabilecekti. Şimdilik bu da yeterdi.

"Tek başıma gitmem gerek."dediğimde kaşları havalandı, gerildiğini anladım."Bunu tek başıma yapmak zorundayım Barış."

Koray'ın küfür ederek, Anıl'ın yardımıyla ayağa kalktığını göz ucuyla görüyordum ama gözlerimi Barış'dan ayırmıyordum. Birazdan onlarda olayın ciddiyetine dahil olacaklardı ve bu yumruk mevzusu sonraya sarkmak üzere kapanacaktı.

"Arden değil mi?"diye sordu, sesindeki sakinlik ürpermeme neden oluyordu."Ali'nin telefonundan sana ancak o ulaşır."

"Ali yapmaz."diyerek araya girdi Anıl, dalgalı hali hemen rafa kalkmıştı."Bir daha yapmaz."

"Yaptı."dedim direkt."Ali'nin telefonundan bize ulaşmasının başka açıklaması olamaz."

"Bize?"diye sordu Koray, çenesini ovuşturuyordu."O halde tek başına gitmen gerekmiyor."

Üçünün de sorgulayıcı, şüphe dolu bakışları üzerimde dolanırken kendimi yeniliyormuş gibi hissetmekten alıkoyamadım. Bastırılıyordum, kuruntu Dünya'nın Alâ'sı yerine siniyordu. Onlar konuştukça aldığım kararı yersiz buluyor, onlarla beraber bu işin altından kalkma isteğim artıyordu.

"Hepimizi öldürmek istiyor."dedim en sonunda, sesim tahmin ettiğimden daha yüksek çıkmıştı."Eğer benimle gelirseniz sizi de öldürmeye çalışacak. Başarmasından korkuyorum."

Kaldıramazdım, benim yüzümden birinin ölmesini kaldıramazdım.

Birbirlerine baktılar, gözleriyle anlaşıyormuş gibi bunu uzun tuttular. Onlarda biliyordu, farkındalardı. Arden, gözü dönmüş bir akıl hastasıydı. Onu yenebilirdik ama kimse aramızdan birinin onun rastgele savurduğu darbelere kurban gitmeyeceğini söyleyemezdi. Arden düşünmeyecekti, ikinci bir şans vermeyecekti. Kimi öldürürsem kar diye düşünecekti ve zarar verdiği her an için içten içe mutlu olacaktı. Gülmezdi, duygusuzun tekiydi ama ben içine güldüğüne emindim.

"Bir söz verdik."dedi Anıl, elini öne doğru uzattı."Ölmeyeceğimize dair söz verdik."

Ona, bunun sözle gerçekleşmeyeceğini, Arden'i bir sözün durdurmayacağını söyleyeceğim sırada Koray benden önce davranarak elini Anıl'ın elinin üzerine yerleştirdi ve diğer eliyle çenesini ovuşturmaya devam etti.

"Bu işte birlikteyiz, yumruğun bedelini sonra ödeteceğim."

Derin ve bıkkın bir nefes bırakırken,"Ya fırsatın olmazsa?"diye bir anda çıkıştım."Ya benim yüzümden Arden'in elinden çıkan bir darbeyle ölürsen?"

Koray, elini çenesinden çekerken,"O halde öbür Dünya'da seni kapıda bekler, bedelini ödettikten sonra cehenneme yerleşirim."dediğinde gözlerimi devirdim.

"Senin için özel bir kat olmalı."

"Hepimiz için öyle."diyerek sırıttığında ona ters ters bakıyordum. Bu tepkimden oldukça memnundu ve eğlendiğini gizlemiyordu. Bunun dalga geçilecek bir şey olmadığından haberi var mıydı acaba? Kötü kalplerimizin sorumluluğunu alacağımız günü merakla bekliyordum.

Barış, elini direkt onların ellerinin üzerine koymak yerine bana uzattı. Bir eline, bir de yüzüne bakarak kaşlarımı kaldırdığımda dudağının kenarı kıvrıldı ama bu destek saçan bir gülümsemeydi.

"Ya bizimle ya hiç."

Oysaki ben, hep seninle olmak istiyorum Barış. Hep elinden tutmak, gözlerine bakmak ve dudaklarının arasından çıkan bütün cümleleri dinlemek istiyorum. Bu yüzdendi ısrarım, bu yüzdendi bütün korkum. Annem, babam ve ablam gibi...Onların ellerini bir daha tutamadım, bir kerecik fırsatım olmadı.

Barış'ın sıcak parmaklarına, tenine bir daha dokunamamaktan, bana bakarken yumuşayan gözlerine bakamamaktan ve ses tonunda kaybolamamaktan ölesiye korkuyordum.

Elimdeki telefon titremeye başladığında daldığım düşüncelerden sıyrılmak zorunda kaldım. En fazla bir dakika çalabilecek olan bu arama, en fazla bir dakika zamanımın olduğunun göstergesiydi. Bir dakika içinde ya elini tutmalı ya da onları ikna edecek sözleri dudaklarımın arasından bir şekilde çıkarmalıydım.

"Eğer kapıdan yalnız çıkarsan, beni burada öldürmüş olursun Alâ. Seni yalnız gönderdiğim için şuracıkta ölürüm."

Üçünün keskin, ciddi bakışlarının altında ezilmeye devam ederken pes edişlerimin çığlıkları kulaklarımda yankılandı. Cevabı kelimelere dönüştürerek vermedim, yaralı elimi uzattım ve nazikçe tutmasına izin verdim. İkimizin elini, Koray ve Anıl'ın elinin üzerine koyduğu sırada diğer elimde çalan telefondaki Arden'den gelen aramayı açtım.

Konuşmayı hopörlöre aldığım sırada ilk önce Arden'in sesli nefesleri duyuldu. Nefesleri bile öfkeyle yükseliyordu, telefonun diğer ucundaki bizlere kadar ulaşıyordu.

"Arkadaşın seni bekliyor Alâ Karademir."dedi, hepimizin anlamsız gözleri birbirini buldu. Akıl hastası olduğunu düşününce mantıklı cümleler kurmasını beklemek mantıksız olurdu. Bunu düşünerek ona yanıt vereceğim sırada yeniden lafa girdi.

"İlk yoldaşını öldürdüğümde bu kadar beklememiştim. Onun için düşünmemiştin bile."

"Ne?"diye titreyen sesimle sorduğumda herkesin kaşları çatılmıştı. Kalbimin durmak üzere olduğundan, nefesimin kesilmek üzere olduğu kadar emindim. Aklıma dolanan düşünceler zihnimi uyuşturuyordu.

"Şimdi söylediklerin mantıklı gelmeye başladı."dedi, birkaç saniyelik sessizlik oldu ve rüzgarın uğultusu sessizliği kapladı."Bir insanı öldürmediğimi söylerken ciddiydim, beni manyak ilan ederek haksızlık ettin."

"Arden..."diye hırlarcasına adını söylediğimde sinsi bir gülüş telefondan yükseldi. Duygularını gizlemedi, tenezzül etmedi.

"Yoldaşların, senin gibi olanlar insan değiller ki Alâ."

Gözlerimin önünde beliren videoyla tüylerim diken diken oldu, nefes alamadığımı ve ellerimin titrediğini fark ettim. Her şey bulanıklaşıyordu, her şey birbirine giriyordu. Kalbime yayılan acının, yangının haddi hesabı yoktu.

"Aleyna ölmeyi hak etti."dedi, sesi bu durumdan eğlenir gibi çıkıyordu."Senin yanında olan herkes ölmeyi hak ediyor."

Telefon parmaklarımın arasından kaydı, zemine düştü ve keskin bir gürültü kısa sessizliği ortadan ikiye böldü. Öfke, parmak uçlarımdan bedenime süzüldü, içime hapsoldu. Görüşüm bu kez kirpiklerimden süzülen sıcak gözyaşlarım yüzünden bulanıklaştı. Göğsüm sıkıştı, nefes alamadım ve bunu kendimde hak görmedim. Midem düğümlendi, öfke ve hüzün birbirine karıştı ve beni parçalamaya başladı.

Barış bir şeyler söylemeye, bana dokunmaya başladı ama onu bulanık bir camın ardından görüyor, dokunuşlarını hissedemiyordum.

Buz kesmiştim, bedenimin kaplayan buzun çatırdaması için saniyeler kalmıştı.

Aleyna ölmüştü.

Aleyna benim yüzümden ölmüştü.

Arden, onu bana yardım ettiği için öldürmüştü.

Aleyna'nın bir hayali vardı. Yıllardır kısılıp kaldığı akıl hastanesinden kurtulmak, ailesinin mezarını ziyaret etmek istiyordu. Saçlarının ardına gizlediği yüzünün diğer yarısını özgürce açmak, yarıda bıraktığı hayatına devam etmek istiyordu. Savaşmak, ailesi için yaşamak istiyordu.

Aleyna kimseyi öldürmezdi, zarar dahi vermezdi. Kötüleri öldüreceğimi bildiği için yanımdaydı, kötülere gözleriyle şahit olduğu için yoldaşım olmuştu. Çünkü biliyordu, ben asla masum birini öldürmezdim. Kötü birini öldürürken bile defalarca kez düşünürdüm. Yoksa şimdiye Ali ve Ege hayatta kalmış olabilirler miydi? Olamazlardı.

Aleyna biliyordu, Aleyna masumdu. Yaşamayı hak edendi, kötü değil iyi bir kalbi olan Aleyna'ydı.

Benim yüzümden ölmüştü.

Benim yüzümden hayallerinden olmuştu.

Arden onun hayallerini çalmıştı.

Elimi kalbime götürsem, uzun tırnaklarımı göğsüme geçirsem ve kuruyan kalbimi söküp çıkarsam. Baksam, atıyor mu diye görsem. Ölü olduğumu herkese kanıtlasam.

Alâ Karademir'in öldüğü an, bu andı.

Kesik nefeslerimin ardından yakıcı çığlığım dudaklarımın arasından firar ettiğinde önümdekileri göremeyecek kadar körleşmiştim. Barış, Koray ve Anıl, onları ne görebiliyordum ne de duyabiliyordum.

Geri çekildim, birinin elleri arasından sıyrıldığımı biliyordum ama göremiyordum.Körleştim, sadece kırmızıyı seçebilen bir boğaya dönüştüm.

Geriledim, kendimi mutfaktan keskin bir bıçak alırken ve kapıdan koşturarak çıkarken buldum. Eller bedenime dolanıyordu, durdurulmaya çalışılıyordum, yolum kesiliyordu. Sesler birbirine giriyor, istemediğim engeller etrafımda koşturuyorlardı.

Bıçağı önümdeki bir engele savurduğumu, engelin yok olduğunu hissettim. Yakıcı bir çığlık kulaklarıma doldu ama benim çığlığım onu bastırdı.

Koştum, engellerin bana yetişemeyeceği kadar hızlı koştum. Karanlık ormana daldım, kuru yaprakların örttüğü toprağı bir hışımla geçerken adımlarımın yere değdiğini bile hissedemedim.

Sadece çığlıklarımı, haykırışlarımı, nefretimi, öfkemi hissediyor ve duyabiliyordum. Öldürme arzumu, beni tetikleyen gerçeği düşünebiliyordum.

Bu gece kurt değildim, kırmızısını arayan ve onu yok etmek isteyen bir boğaydım.

Hiç kimseden bu denli nefret etmemiştim, hiç kimseyi bu kadar yok etmek istememiştim.

"Alâ!"dedi bir ses, Barış'ın sesi olduğunu kalbimde hissettim. Ardımda olduğunu, peşimden geldiğini biliyordum. Sesini duyabiliyordum, onun sesini seçebiliyordum.

Yine de durmadım, ondan önce varıp bu işi bitirecektim. Beni durduramayacaklardı, Arden bu gece ölecekti.

Uzun ormanın yarısına çok kısa bir sürede gelmiştim. Ormanın sonuna ulaşmak, Arden'in üzerine bir panter gibi atılmak ve elimdeki bıçağı kalbine saplamak istiyordum. Kalbini deşmek, parçalara ayırmak ve cansız bedenini uçurumdan aşağı sallamak istiyordum.

Aleyna'yı öldürdüğü gibi öldürmek, aksine can çekiştiğini görmek istiyordum.

Hızlıca koşarken, ardımda Barış'ın varlığını hissederken yanımda iki beden belirdi. Benim gibi hızlıca koşmaya, eşlik etmeye başladılar. Yabancı değillerdi, kaybolduklarını düşündüğüm kuruntu bedenlerdi.

"Dur Alâ!"dedi Defne, sesi bir emirden farksızdı. Beni bıraktığını, gittiğini sanıyordum."Kuruntu Dünya'nın Alâ Karademir'ini geride bırakman gerek dur!"

"Duramam!"diye haykırdığımda sesim ormanın derinliklerinde, ağaçların ötesinde yankılandı."Arkadaşımızı öldürdü duramam!"

Sesim kesik kesik, nefeslerim sıktı. Duyuyor muydu, anlıyor muydu bilmiyorum ama cümleler zihnimde net ve yüksekti.

"Durma."dedi Asır, onun sesi de emirden farksızdı."Sen busun, olman gereken kişi işte bu. Öldür onu, intikamını al öldür!"

"Öldüreceğim!"diye bağırdığımda arkamdan bir el ceketime uzandı ve beni geriye doğru çekti. Bir sonraki adımım havada asılı kaldı ve geriye doğru hızla savruldum, yere yığılmadan önce birinin kollarının arasına düştüm.

Boğazımdan yükselen yakıcı nefesler, dudaklarımın arasından öfkeyle süzülürken elimdeki bıçağı yokladım, onu hala sıkıca tutuyordum. Bıçağı ancak, Arden'in kalbine saplayıp onu öldürdükten sonra bırakırdım.

Tanıdık kollar bedenime sarılırken ve beni bir kozaya tıkılan tırtıl gibi hapsetmeye çalışırken harekete geçtim. Kollarının arasından kurtulmak için debelendiğimde beni sanki hiç bırakmayacakmış gibi sıkıca sardı, sık nefesleri saçlarımın arasına karıştı. Onu hissettim, varlığını silemiyordum.

"Dur, lütfen dur."dediğinde sesi yalvarırcasına çıkmıştı. Gitmemi, Arden'e zarar vermemi istemiyordu. Aleyna'nın öldüğünü duymuştu, oradaydı ama yine de bana engel olmaya çalışıyordu. Bunu kötülük olarak görüyordu, ölümün hala çözüm olmadığını düşünüyordu.

Ölüm, en iyi çözümdü.

Kötüleri öldürmezsen, en başında başını kesmezsen böyle olur. Uzarlar, başka kötülükler yapar ve başkalarının hayatlarını mahvederler. Acımazlar, düşünmezler ve onlar çoktan duygularından arınmış olanlardır.

Bu yüzden kötüler ölmeli, bu yüzden hepsi ellerimde can vermeliler.

Bunca zaman neden durdum! Durmamalıydım.

Ege'de, Ali'de aynı Arden gibi ölmeliydi. Onlarda ölecekti, daha fazla insanın canını yakamayacaklardı. Ege ve bütün katil arkadaşları ölecekti. Benim hayatımı bitirmeye çalışan Ali de ellerimde geberecekti.

Yapacaktım, bir şans daha vermeyecektim.

"Bırak!"diye haykırdım, sesim yankılandı ve ormanı inletti."Sana zarar vermek istemiyorum bırak!"

Ellerim zangır zangır titremeye devam ediyor, öfkem Barış'ın kollarının arasında sıkıştıkça içimde daha çok birikiyordu. Koşmak, atlamak ve saplamak istiyordum. Defalarca saplamak, defalarca son nefesini verdiğini görmek istiyordum. Gerçekten son nefesini verene dek acı çekmesini izlemek istiyordum.

"Bırakamam!"diye benim gibi bağırarak yanıtladı."Seni tehlikenin kucağına öylece atamam."

"Tehlike benim!"diye bağırarak dirseğimi açtığı küçük boşluktan karnına geçirdim. İnleyerek ellerini kısa bir anlığına gevşettiğinde kollarından kurtularak ayağa fırladım. Başta adımlarım savsaklaşsa da çarçabuk toparladım ve Barış'dan olabildiğince hızlı uzaklaşmak için büyük adımlar atarak koştum.

Barış, ardımdan,"Alâ!"diye adımı haykırsa bile durmadım, sesinin beni yatıştırmasına izin vermeyecektim. Nefretimi bastıramazdı, kimse bu gece beni durduramazdı.

Engellerle dolu toprak zemini öfkemin bahşettiği güçlü reflekslerle hızlıca geçerken, Barış'ın adımı haykıran ve beni durdurmak için sarf ettiği cümlelerden oluşan sesleri uzaklaştı, iyice kısıldı. Kulaklarım sık soluklarımla, zemini delip geçen ayak seslerimle dolup taşıyordu. Sadece kendimi duyuyordum, kendimi hissediyordum. Önümü görüyordum, diğer bütün her şey anlamını yitirmişti. Güç elimdeydi, onu sıkıca tutuyordum ve saplamak için hiç bu kadar hazır hissetmemiştim.

Ormanın ucu göründü, adımlarım hızlandı. Ağaçların arasından süzüldüm ve açıklığa çıktım. Açıklığa çıkar çıkmaz Arden'i, bu geceki kalbini söküp alacağım canavarı gördüm. Adımlarım kısa bir anlığına yavaşladı, onun bana doğru yavaşça dönen bedenini süzdüm. Uçurumu izleyen bakışları bana doğru dönerken parmaklarının arasındaki Ali'nin telefonunu uçuruma doğru uzattı. Yüzündeki sabit ifadeyle telefonu bıraktı, aşağı doğru düşmeye başladığında kafasını hafif yana eğerek gözlerini iyice açtı.

"Öfkene yenileceğini biliyordum."diye sesini duyurmak istercesine bağırdığında gözü elimdeki bıçağa kaydı. Kaşının tekini kaldırırken başını düzleştirdi, hafif öne eğdi ve daha karanlık bakmaya çalıştı.

"Öfkem seni öldürecek!"

Bu onu güldürdü, dudağının kenarı alaycıl bir tavırla kıvrıldı. Beni tekrar harekete geçiren bu oldu, onun alaycıl tavırları.

Yavaşlayan adımlarımı hızlandırdım, saniyeler önceki gibi toprağı ezercesine sert adımlarla ona doğru koştum. Bıçağım hazırdı, kalbine saplanmak için bekliyordu.

Arden, ona koşmaya başladığımda dudağının diğer kenarını da daha büyük bir alayla kıvırdı ve elini arkasına doğru attı. Belindeki silahı çıkardığında adımlarım sanki dahası mümkünmüş gibi iyice hızlandı. Öfkem harekete geçti, seslerden sıyrıldım.

Arden, öne doğru birkaç adım atarken silahını kaldırdı ve bana doğru çevirdi. Bu, beni bir saniye bile yavaşlatmadı. Kalbimden vursa bile asla durmazdım. Acıyı hissedemeyecek kadar öfkem dışında diğer bütün hislerimden sıyrılmıştım.

"Bu bir..."dediği sırada silahın yönü değişti, benim sol tarafıma doğru harekete geçti. Arden, gözlerini kıstığında hedef aldığını fark ettim. Tam o anda ardımdan bir ses yükseldi, tanıdık ve adımlarımı bir nebze yavaşlatacak kadar güçlü bir ses...

"Alâ!"

Barış...

Arden, ilk önce Barış'ı öldürecekti.

Nefesim kesildi, bir anlığına toparlayamayacağımı ve başaramayacağımı sandım. Arden, silahın eminiyetini açarken tek gözünü kapattı. Barış, ormanın başında olmalıydı. Arden için uzak bir mesafeydi, ilk seferde vurmak istiyorsa iyi bir nişan alması gerekiyordu.

Bir adım daha öne doğru ilerlediğini gördüğümde hafif yavaşlayan adımlarımı hızlandırdım. Aramızda iki metreden az bir mesafe kaldığı anda bıçağı havaya kaldırdım. Arden'in bakışları kısa bir anlığına beni bulurken kısılan gözleri hızla açıldı. Silahın tetiğine bastı, üzerine atıldım ve bıçağı tam kalbine saplarken onunla birlikte yere yığıldım. Silah, Arden'in parmakları arasından yere düştü ama mermi birkaç saniye önce fırladı.

Arden'in nefesi kesildi, eli bıçağa doğru kayarken dudaklarının arasından süzülen kan yanağına doğru süzülmeye başladı. Bıçağı olabildiğince derine sokarken sık nefeslerimi bastırmaya çalıştım. Onun acı çeken suratına birkaç saniye için zevkle bakarken bıçağı geri çektim. Acıyla kıvrandı, vücudu büküldü ama yüzüne yansıtmamak için oldukça büyük çaba sarf etti.

O kısa anda, Arden'den bıçağı çektikten sonra kafamı arkaya doğru çevirdim ve Barış'a baktım. Elini kalbinin üzerine koymuştu, ormanın ucundan birkaç metre öndeydi. Vücudunu hızlıca taradım, herhangi bir yerinden vurulup vurulmadığını anlamaya çalıştım. Kalbinin üzerine koyduğu yer dışında her yeri görebildim, hiçbir yerinden kan akmıyordu. Eli neden kalbindeydi? Vurulduğu için mi yoksa...

Nefesini bırakırken elini kalbinin üzerinden çektiğinde belli etmesem de rahat bir bıraktım. Tertemizdi, vurulmamıştı.

Barış'ın bakışları altında ezilmeden önce Arden'e döndüm. Ağzına dolan kanlardan kurtulmak istercesine kafasını sola doğru çevirdi ve tükürdü. Kanlar toprak zemine düşerken zoraki yutkundu, nefes almaya çalıştı.

Onun bu halinden memnundum, acı çektikçe ve zorlandıkça zevk alıyordum. Bu acıyı olabildiğince uzun tutacaktım.

"Yenildin."dediğimde sesim hırlarcasına çıkmıştı."Asıl şimdi hak eden biri ölüyor."

Cevap vermek istedi ama ağzına dolan kanlar buna izin vermedi. Kafasını yeniden sola çevirdi ve tükürdü."Azrail ölmez, ben bir insanı öldürmedim."

"Aleyna masumdu!"diye haykırdığımda sesim o kadar gür ve güçlü çıkmıştı ki kendi sesim olduğuna bir anlığına inanamadım."Hayalleri vardı!"

"Aleyna senin yüzünden öldü."dediğinde dudaklarımın arasından kaçan yakıcı çığlığımla bıçağı kaldırdım ve koluna sapladım. Acıyla inledi, dudaklarını sıkıca birbirine bastırdı ve dişlerini yüzü kasılacak kadar sıktı.

"Acın günlerce sürecek. Bekleyeceğim, iyileşeceksin ve yeniden saplayacağım. Sana türlü işgenceler uygulayacağım. Ölmek için yalvaracaksın."

Ağzına dolan kanlarla dudaklarını öksürerek araladı. Dudaklarının arasından fırlayan kanlar üzerime sıçradı ama bunu sorun etmedim. Ondan damlayan her kan damlası beni mutlu ediyordu.

"Geri geleceğim."dedi, nefes almakta zorlanırken kelimeleri zoraki bir araya getiriyordu."Bedenen ölsem de ruhum hem peşinde olacak. Seni öldürmek isteyenlerin gözlerine iyi bak Alâ Karademir, beni orada göreceksin."

Dişlerimi kıracak gibi birbirine bastırırken koluna sapladığım bıçağı geri çektim. Kolundan oluk oluk kan akmaya, toprak zemine doğru süzülmeye başladı. Arden'in bedeni acıyla titrerken, yüz ifadesi değişmedi. Hala aynı rolü kesiyordu, hissetmiyormuş gibi davranmaya devam ediyordu. Ölürken bile duygularını gizlemeye çalışıyordu.

Elleri, ceketimin uçlarına ulaştı ve parmaklarıyla sıkıca kavradı. Karın kısmında oturuyordum, ona yeterince ağırlık veriyordum ve nefesini de bu yolla daha çok kesiyordum. Bana ulaşabileceği kadar yakınındaydım ama zarar veremiyordu. Bana dokunurken geberiyordu.

"Sen hastasın."diye tükürürcesine konuşarak bıçağı tekrar saplamak için kaldırdığımda bileğimden yakalandım. Barış olduğunu biliyordum, beni ondan başkası durdurmazdı.

Kafamı çevirmedim, ona bakıp yumuşamak istemiyordum. Arden, ellerimde geberene dek onu izlemeliydim. Bedenini uçurumdan sallandırana dek kan kusmasını izleyecektim.

"Tamam, ölüyor artık dur."dediğinde bileğimi ondan kurtarmaya çalıştım ama izin vermedi. Kısa bir çekişmenin ardından pes ederek ona doğru döndüm. Barış'ın yüzüne baktığımda yaşadığı hayal kırıklığını çok net görebiliyordum. İlk defa birini öldürdüğüme şahit oluyordu. Onun gözünde belki de korkunçtum, bilmiyordum. Birinin kan akıttığına şahit olmadığın sürece iyi kalbinin varlığına inanabilirdin. Barış için bu hissi sonlandırmış olabilirdim.

Barış'ın arkasından yaklaşan Anıl ve Koray'ı gördüğümde kısa bir anlığına onlara baktım. Koray, kolunu tutuyordu ve eli kana bulanmıştı. Ben yapmış olmalıydım, ormandaki çekişmede bıçak ona denk gelmiş olmalıydı. Ondan daha sonra özür dileyebilirdim, yarası çok ciddi görünmüyordu.

"Durmak istemiyorum."diye dişlerimin arasından Barış'ı yanıtlarken gözlerine baktım. Hislerini, düşüncelerini saklamaya çalışıyordu ama pek becerebildiği söylenemezdi. Bana baktıkça daha da yıkılıyor gibiydi. Sanki Arden'i kendi öldürüyordu, öyle büyük bir yıkım yaşıyordu.

"Öldürdün, cezasını verdin daha fazla canileşme."diyerek beni kaldırmaya çalıştığı sırada Koray ve Anıl yanı başımıza gelmişlerdi. İkisi de nefes nefese ve korku dolu bir merakla Arden'e bakıyorlardı. Onun ölmek üzere olduğunu anladıklarında sessizliklerini korudular, engel olmaya çalışmadılar.

"Arkadaşımı öldürdü."diye yanıtladım."Seni de öldürecekti, hepimizi öldürecekti. Şimdi canileşmeyeceğim de ne zaman canileşeceğim. Ondan akan her damla kan, Aleyna için aldığım intikamın zaferi sayılır."

Barış, derin bir nefes alırken konuşmak için hazırlandı ama bu sırada bileğimi ondan kurtardım. Arden'e doğru döndüğüm sırada bakışlarının donuklaştığını, yavaşça yutkunduğunu fark ettim. Teni soluklaştı, dudakları rengini sadece kandan almaya başladı. Ölüyordu, onu iyileştirip acı çektirmeye vaktim yoktu.

"Aleyna..."dedi Arden, yavaşça yutkunurken cümlenin devamını getirmek için bekledi."Hastanede yaptığın katliamın sadece küçük bir bedeli. Üzerime yıktığın katliamın bedeli, seni hayatından edene dek bitmeyecek. Sen ölene dek..."

Cümlesinin devamını getirmesine izin vermedim. Bıçağı kaldırdım ve sapını iki elimde sıkıca kavrayarak yeniden kalbine sapladım. Bu kez gözlerindeki ışık anında yok oldu, nefesi tamamen kesildi ve ceketimin uçlarını tutan parmakları güçlerini kaybederek bedeninden toprak zemine doğru düştüler. Dudaklarının arasından akan oluk oluk kanlarla birlikte başı hafif sağa doğru düştü ve gözleri açık öldü.

Arden öldü.

Arden'i öldürdüm.

Ben kazandım.

Aleyna'nın intikamını aldım.

Karnımdan sanki kelebekler dolanıyormuş gibi bir his yükseldi, gülmeye ve hemen ardından sesli bir şekilde kahkaha atmaya başladım. Kahkahalarıma Asır'ın kahkahaları eşlik etti. Gözlerimden süzülen sıcak yaşlar kirpiklerime bulandı ve görüşüm bulanıklaştı. Umursamadım, yüzüm ağlamaktan sırıksıklam olsa bile kahkaha atmaya devam ettim.

Ta ki, Barış'ın ağzından şu cümle dökülene dek...

"Katliamı sen mi yaptın?"

Zihnimde bir bomba patlarken, duygularım çöktü. Hislerim birbirine girdi ve ben sanki bütün duygularımdan arındım. O andan itibaren ne ağlayabildim ne de gülebildim. Hissedemedim.

Arden, beni yenmişti.

Bölüm Sonu...

Dıp tıss...Bu bölüm üç keskin kısım vardı.

Aleyna'nın ölüm haberi

Arden'in ölümü

Katliamı Alâ'nın yaptığının ortaya çıkması

Umarım bölümü beğenmişsinizdir, oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın. Bölüm ne zaman gelecek sorusunun cevabı sınırda saklı

17 Numara & 11 Numara Resmi İnstagram Parodi Hesapları

_barisatasoy

ala.karademir

anill_erel

koray_iplikcii

defnekaraca17n

asirkarahanli

İnstagram | fennayazar

Continue Reading

You'll Also Like

KUZGUN By Filiz Puluç

Mystery / Thriller

663K 46.4K 21
Corvus geceleri, kendi doğrularına ters düşen suçluları avlayan, kendi yöntemleriyle kanıt toplayan, failleri polise teslim eden ve sonuca ulaştırdığ...
162K 5.8K 29
Bora'nın üzerime gelen adımlarıyla birkaç adım daha ondan uzaklaşmak istesem de yatağa çarpan bedenimle durmak zorunda kaldım. Gözlerimin derinine ba...
148K 4.9K 25
KUTUP YILDIZI SERİSİNİN İLK KİTABI 'KUTUP YILDIZI 1 YENİDEN WATTPAD'DE SİZLERLE!
2.9M 106K 70
Umut'un hayatında her şey yolunda giderken, yaşadığı bir kaza sonrasında her şey değişir. İç dünyasında kendiyle hesaplaşmaya çalışırken hiç beklemed...