Şeytan İle Anlaşma "KİTAP OLD...

By _Lady_ReBeL_

715K 87K 27.5K

-KORKU YOK- ŞİMDİ KİTAPÇILARDA Aşk# 1 / 14.05.2021 Romantizm#1 / 21.05.2021... More

#AntiÖzet#
1.Şeytan ile Anlaşma: Sadece 💯 Gün
2.Şeytan ile Anlaşma: Sadece 💯 Gün
3.Şeytan ile Anlaşma: Sadece 💯 Gün
4.Şeytan ile Anlaşma: Sadece 💯 Gün
5.Şeytan ile Anlaşma: Sadece 💯 Gün
6.Şeytan ile Anlaşma: Sadece 💯 Gün
7.Şeytan ile Anlaşma: Sadece 💯 Gün
8.Şeytan ile Anlaşma: Sadece 💯 Gün
9.Şeytan ile Anlaşma: Sadece 💯 Gün
10.Şeytan ile Anlaşma: Sadece 💯 Gün
11.Şeytan ile Anlaşma: Sadece 💯 Gün
12.Şeytan ile Anlaşma: Sadece 💯 Gün
13. Şeytan ile Anlaşma: Sadece 💯 Gün
14.Şeytan ile Anlaşma: Sadece 💯 Gün
15. Şeytan ile Anlaşma: Sadece 💯 Gün
16. Şeytan İle Anlaşma: Sadece 💯 Gün
17. Şeytan ile Anlaşma:Sadece 💯 Gün
18. Şeytan ile Anlaşma: Sadece 💯 Gün
19. Şeytan ile Anlaşma: Sadece 💯 Gün
20. Şeytan ile Anlaşma: Sadece 💯 Gün
21. Şeytan ile Anlaşma: Sadece 💯 Gün
22. Şeytan ile Anlaşma: Sadece 💯 Gün
23. Şeytan ile Anlaşma: Sadece 💯 Gün
24. Şeytan ile Anlaşma: Sadece 💯 Gün
25. Şeytan ile Anlaşma: Sadece 💯 Gün
26. Şeytan ile Anlaşma: Sadece 💯 Gün
27. Şeytan ile Anlaşma: Sadece 💯 Gün
28. Şeytan ile Anlaşma: Sadece 💯 Gün
29. Şeytan ile Anlaşma: Sadece 💯 Gün
30. Şeytan ile Anlaşma: Sadece 💯 Gün
31.Şeytan ile Anlaşma: Sadece 💯 Gün
32. Şeytan ile Anlaşma: Sadece 💯 Gün
33. Şeytan ile Anlaşma: Sadece 💯 Gün
34. Şeytan ile Anlaşma: Sadece 💯 Gün
35. Şeytan ile Anlaşma: Sadece 💯 Gün
36. Şeytan ile Anlaşma: Sadece 💯 Gün
37.Şeytan ile Anlaşma: Sadece 💯 Gün
38. Şeytan ile Anlaşma: Sadece 💯 Gün
39. Şeytan ile Anlaşma: Sadece 💯 Gün
40.Şeytan ile Anlaşma: Sadece 💯 Gün
41. Şeytan ile Anlaşma: Sadece 💯 Gün
42. Şeytan ile Anlaşma: Sadece 💯 Gün
43. Şeytan ile Anlaşma: Sadece 💯 Gün
44.Şeytan ile Anlaşma: Sadece 💯 Gün
45. Şeytan ile Anlaşma: Sadece 💯 Gün
46.Şeytan ile Anlaşma: Sadece 💯 Gün
47. Şeytan ile Anlaşma: Sadece 💯 Gün
48. Şeytan ile Anlaşma: Sadece 💯 Gün
49. Şeytan ile Anlaşma: Sadece 💯 Gün
50. Şeytan ile Anlaşma: Sadece 💯 Gün
51.Şeytan ile Anlaşma: Sadece 💯 Gün
52. Şeytan ile Anlaşma: Sadece 💯 Gün
53. Şeytan ile Anlaşma: Sadece 💯 Gün
54.Şeytan ile Anlaşma: Sadece 💯 Gün
55.Şeytan ile Anlaşma: Sadece 💯 Gün
56.Şeytan ile Anlaşma: Sadece 💯 Gün
57.Şeytan ile Anlaşma: Sadece 💯 Gün
58. Şeytan ile Anlaşma: Sadece 💯 Gün
59.Şeytan ile Anlaşma: Sadece 💯 Gün
60. Şeytan ile Anlaşma: Sadece 💯 Gün
61. Şeytan ile Anlaşma: Sadece 💯 Gün
62.Şeytan ile Anlaşma: Sadece 💯 Gün
63. Şeytan ile Anlaşma: Sadece 💯 Gün
64. Şeytan ile Anlaşma: Sadece 💯 Gün
65.Şeytan ile Anlaşma: Sadece 💯 Gün
66. Şeytan ile Anlaşma: Sadece 💯 Gün
67. Şeytan ile Anlaşma: Sadece 💯 Gün
68.Şeytan ile Anlaşma: Sadece 💯 Gün
69.Şeytan ile Anlaşma: Sadece 💯 Gün
70. Şeytan ile Anlaşma: Sadece 💯 Gün
71. Şeytan ile Anlaşma: Sadece 💯 Gün
72.Şeytan ile Anlaşma: Sadece 💯 Gün
73. Şeytan ile Anlaşma: Sadece 💯 Gün
74. Şeytan ile Anlaşma: Sadece 💯 Gün
76.Şeytan ile Anlaşma: Sadece 💯 Gün
77. Şeytan ile Anlaşma, Sadece 💯 Gün
78.Şeytan ile Anlaşma, Sadece 💯 Gün
79. Şeytan ile Anlaşma, Sadece 💯 Gün
80.Şeytan ile Anlaşma, Sadece 💯 Gün
FİNAL:Şeytan ile Anlaşma, 💯. Gün
Şeytan ile Anlaşma- KİTAP OLDU!

75. Şeytan ile Anlaşma: Sadece 💯 Gün

6.2K 952 408
By _Lady_ReBeL_

   "Sadece...12...Gün..."

   "Kusursuz değilim ama insanlar farkında değil. Kusur bulduklarında mutlu oluyorlar..."

       İnsan yerle gök arasında unutulmuşlardan sadece biriydi.  Hiç kimsenin hayatı hiç kimse için bir önem arz etmiyordu. Dünyanın öbür ucunda ölen bir başkası ve dünyanın bu ucunda ölen ben...

     Hiçbir önemi yoktu.

     Aynadaki aksime baktıktan hemen sonra yüzük parmağımdaki son iki kırmızı güle baktım. Zamanım giderek azalıyordu. Ve asla "saf iyilik" diye bir şey yoktu. İnsanlar ne beyaz ne de siyahlardı. Hepsi griydi. Hepsinin içinde tonlarca renk varken onlar benim gözümde sadece griydi.

    Biraz iyilik, biraz kötülük ve işte insan...

   Bazılarının gri tonu açık, bazılarının ise koyuydu.

    Ben de tam olarak iyi biri değildim zaten. Sadece şeytan tarafından çocukça kandırılmıştım.

     Aynadaki aksimle uzunca bakıştığımız sıra banyonun kapısı tıklatıldı ve Serhat sabırsızca bağırdı.

     "Altı üstü beyaz bir tişört , siyah bir etek giyeceksin Mina!"

     Ellerimi yıkayıp Serhat'ın uzun uzun yaptığı makyajı bozmamak için ellerimi kuruladıktan sonra yanaklarıma dokundum. Serinletmişti en azından.

    Hızlıca dışarı çıktığımda Serhat elimden tutmuş ve beni kendi eksenimde döndürmüştü.

  "Yine çok tatlı bir şey oldun. Mavi saçı da beğendim." dediğinde gülümsedim.

    Beyaz spor ayakkabılarımı silmek adına masanın üstündeki ıslak mendil paketine adımlamıştım ki kapı çaldı.

     "Mina Hanım hazır mısınız?"

     Islak mendil paketini elime aldım, içerisinden bir tane çıkarttım ve eğilip güzelce silmeye başladım. Cevap verme gereği duymamıştım çünkü cevap vermek için hazırda bekleyen bir menajerim vardı.

     "Birkaç dakika sonra çıkıyoruz." dedikten sonra yanına hızlıca gelip paketten bir tane de kendisi ıslak mendil çıkarttı. Önümde diz çöküp diğer ayakkabımı silerken yüzünde gergin bir ifade vardı.

     "Her ne kadar gülmek için çabalasan bile ben gözlerinde görüyorum Mina. Bir şeylerin ters gittiği oldukça belli." dediğinde elimdeki mendil ile öylece kal kaldım. "Sadece bilmeni isterim. Çok yakın değiliz ama bizim yalnızlığımız ortak. Sen de, ben de... Biraz benziyoruz birbirimize. Bu yüzden sonuna kadar arkandayım. " dediğinde yüzümde samimi bir gülüş oluştu.  

    "Senin sözünü dinlemeyip tek başına gitmek için ısrar ettiğimden dolayı çok özür dilerim Serhat. Keşke birkaç koruma alsaydım." dediğimde gülerek gözlerime baktı.

    "Olmuşla ölmüşe çare yok, derler." demiş, elimdeki mendili alıp kendi elindekiyle birlikte çöpe atmıştı.

    Omuzlarımdan tutup ayağa kalktı.

   "Sadece bugün kendin ol. Eskisi gibi. Sahnede parla."

   Gülümseyerek başımı salladım.

    Açılan kapı ile sürekli kapımın önünde nöbet tutan o iki asker dönüp bize baktı.

     "Hazırsanız, bu taraftan." dedi benden imza alan. Serhat ile birlikte onun gösterdiği tarafa doğru ilerlerken camdan dışarıya baktım göz ucuyla.

    "Burası neden bu kadar kalabalık?" dedim şaşkınca. Burada bu kadar askeri boşver insan yoktur.

    "Yakın birliklere de haber verildi. Sizin için geldiler. " diyen solumdaki asker ile üst dudağımı içeri çekip ısırdım.

    Serhat bir anda kolumu cimcikledi.

    "Rujunu yeme!"

  Göz devirerek dudağımı serbest bıraktığımda dönüp önüme baktım. Resmen bütün askerler toplanmıştı. Kaç yüz kişi vardı orada?

    Yiğit ve diğerleri neredeydi acaba.

    Koridorun sonundan sola dönüp bir asansöre bindik. Oradan zemin kata inmiş ve birkaç dakika yürümüştük. Sanırım çok yaklaşmıştık çünkü dışarıdaki gürültü  içeri doluyordu.

    Tam son bir kapı kalmıştı ki önümüzde bizi bekleyen bir ekip vardı. Sahne arkası...
 
     Biri hızlıca gelip elime mikrofon verdi. Çok heyecanlı gözüküyordu. Biri gelip belime bir şeyler bağladı, biri garip bir içecek verdi...başka biri yüzüme bir şey sıktı...

   Bunlar ne yapıyor böyle?

    En son ne olduğunu anlamadan kendimi sahnede, yüzlerce erkeğin önünde buldum.

    Bu yaşadığım en garip hazırlıktı.

    İlk defa çıktığım sahnede kimse beni alkışlamamıştı. Gergince mikrofonu sıkı sıkı tuttum. Sanırım askerler önlerindeki üstleri yüzünden tepki vermek istemiyorlardı.

    Gözlerim uzunca gezindi. Kalbim hızlı hızlı atıp duruyor, nefesim kesiliyordu. Yine de kocaman gülümsedim.

    "Merhaba." dediğim an öyle bir çığlık koptu ki, sahnede birkaç adım geri gittim. Meğerse , hepsi benden bir tepki beklediği için sessizmiş.

   "Ben Mina. Belki tanıyorsunuzdur, belki tanımıyorsunuzdur." diyerek sahnede birkaç adım attım ve fark ettirmeden onları aradım. "Bugün tatlı bir program hazırladık. Umarım beğenirsiniz." diyerek arkadaki orkestraya baktım ve gülümsedim.

  
    "O zaman bu şarkı..." diyerek bağırdım. "...içimizdeki şeytanlara gelsin!"

    Duy bunu duy!

    "Vuruldum,  aynı yerden üst üste vuruldum ama sustum. Dağıttın hayatımı beni ağır yanılttın, acım oldun. Ve gördüm gerçeği, içindeki seni..."

    Sahnenin bir ucundan diğer ucuna giderken yüzümde kocaman bir gülümseme , gözlerimde ise beklenti vardı. Onlar neredeydi?

     "Buna rağmen tutuyordum o soğuk ellerini. Gidiyordum kaç defa ama tuttum kendimi. Yapamazdım, acıtamazdım...asla senin gibi..."

    Gözlerim en son kalabalığın arasında bana farklı gözlerle bakan birine takıldı. Bir insana ait olamayacak bakışları olan birine...

     "Üzülmedin mi kalbimi çarpıp çıkarken? Küçülmedin mi aşkla verdiğin sözden cayarken? Nasıl bakıyorsun gözlerime, veda ederken? Ben çok üzüldüm! Sen üzülmedin mi?"

    Kalabalığın ruhuyla bir olmuştu ruhum. İşte özlediğim yerde, hak ettiğim zemindeydim. Ne bundan daha fazlası ne de bundan daha azı. Olması gerektiği gibi.

    Son sözlerin ardından kopan alkış tufanı ile öne eğilip selam verdim.

    "Şimdi biraz nostalji biraz da eğlence zamanı değil mi? Siz özlemişsinizdir. " diyerek güldüğümde benimle birlikte neredeyse bütün askerler de gülmüştü.

    "Aşksız dönen bir dünya
Durmuş kalmış aslında
Seni gördüm şu anda
Ne olur dur, uzaklaşma..."

  Sahnenin ucuna yaklaşmıştım ki Yiğit'in omuzlarını sıkan Onur'u ve Yiğit'in somurtmuş yüzünü gördüm.
  
  "İstesen de doymazsın
Bir sınır da koymazsın
Herkesten çok ayrısın
Sen bunun farkındasın..."

    Sözlerin peşi sıra gülerek gökyüzüne baktım. Allah'ım adamın yüzü gözü bana şenlik getiriyor.

    Onu görmenin verdiği gazla şarkıyı daha içten söylemeye başlamıştım resmen.

   "Gel, gel, gelsene de beni övsene
Senle ben yan yana bir düşünsene
Gel, gel, gelsene de aynı sahneye
Bence evlenmeliyiz sen de bu sene..."
  
   
      Gözlerim  Yiğit ile buluştuğunda Mahmut şarkı sözlerini duyunca o da Onur'a katılmış, omzuna yumruk atmaya başlamıştı. Gülerek göz kırptım. Kalabalıktan bir uğultu yükseldi. Öndeki komutanlardan birkaçı bile dönüp kime göz kırptığıma bakmak istemişti ama Polat ve Koray, Yiğit'in önüne geçmiş ve onu saklamışlardı.

  
     "Bugün çok uzun bir gün değil mi sizce de?" diyerek nefes nefese gökyüzüne baktım. "Güneş olabildiğine parladı,  şimdi sıra ayda. Sizin de sevdiğiniz kişiler var ama sıra size hiç gelmiyor gibi. Asker olmak gerçekten zor. Bunu hep böyle bildim, böyle büyüdüm ama balta girmemiş bir ormanda kalmak ve bunu bizzat deneyimlemek bambaşka. " dedim içtenlikle.

     "Biz Müslümanlar bir tek Allah'ın önünde eğilir, diz çökeriz ama sizin gibi şerefli iş yapan insanlara selam vermek gerektiğini  düşünüyorum." diyerek hafifçe öne eğilip elimi kalbime koyduğumda kulaklarım çınladı sanki. O kadar yüksek sesli ıslık çalıyorlardı ki...

   "O zaman bu da sevdiğiniz, seveceğiniz güzel kadınlara gelsin!"

    "Sen aşk ile kutsanan güzel kadın
Ne güzel şey varlığın,
Dilime duadır adın
Olduğun yer gönlümün mabedidir
Sanadır kalbimdeki her atım..."

    Şarkı sözlerini değiştirip "kadın" yerine "adam" demem yok muydu? Maalesef şu an yoktu. Ama gözlerine baktığımda anlardı sanki.

   "Sen ömrüme yazılan güzel kadın
Ne güzel şey varlığın,
Dilime duadır adın
Olduğun yer cennetin bahçesidir
Sanadır attığım her adım..."

    Kısacık da olsa ömrüm, sonunda bütün ömrüm onundu. Bilirdi sanırım. Anlayabilirdi.

    "Sevilmek ne çok yakışır sana
Adının yanında ne güzel durur adım
Al cennetine kabul et sen beni
Seni çok seviyorum güzel kadın..."

  
     Mikrofonu sıkıca tutup son kısmı gözlerimi kapatarak tekrar söyledim.

     En çok ona yakışırdı zaten. Sevilmek için dünyaya gelmiş, güzel adam. Sanırım hayatımda pişman olmam gereken, düşmemem gereken yere düşmeme rağmen kendimi şanslı hissediyordum. Bu saat başıma bela olmasaydı... Gözlerimi açtım, dönüp gözlerine baktım...ona sahip olamazdım.

    Devamında askerlerin eşliği ile bir sür şarkı söylemiş, çılgınlar gibi eğlenmiştik. Şarkı söylemek, sahnede dans etmek benim için bir terapi gibiydi. İstediğim her şarkıyı söylüyor, içimi dönüyordum ortalığa. Ne biriktirdiysem onu gökyüzüne salıyor, ruhumu tüm çıplaklığıyla gösteriyordum.

     Sonunda yorulmuş olsam bile buna değiyordu.

      İşler bittikten sonra Serhat ile odamda buluşmak üzere anlaşmıştık. O üstler midir, komutanlar mıdır nedir; onlarla birlikte birkaç şey konuşacağını söylemişti.

    Koridordan geçerken sağdan soldan askerlerin muhabbetini duyup duruyordum üstelik.

    "Çok samimi bir kız."

    "Yemin ederim, sıkıcı günlerimizi şenlendirdi."

     Gülümseyerek birkaç adım daha attım ama kulağım meraktan hep arkadaydı.
 
     "Çok da güzeldi. Keşke şu görevi reddetmeyip ben de gitseydim." dedi biri.

      "Vallahi ya. Ormanda iki buçuk ay Mina ile..." kaşlarım havaya kalkarken ağzım şaşkınca açıldı.

     "Aynen, el bebek gül bebek bakardım ben de."

      Merakla arkamı döneceğim sıra birinin eli ağzıma dayandıktan hemen sonra beni kendine çekmiş ve sonrasında karanlık bir odaya sokmuştu. Daha ne olduğunu bile kavrayamamıştım ki sırtım kapanan kapıya dayandı.

      Korkuyla yumduğum gözlerimi açtığımda burun buruna geldiğim adama baktım. Dışarıdan gelen ışığın bir kısmı, yüzünün yarısını aydınlatıyordu. Zorla yutkundum. 

    Sol kolunu kırmış, dirseğini kapıya yaslamıştı. Nefes nefese baktım gözlerine.

     Ellerimi usulca kaldırıp beline uzattım. Tişörtünün uçlarını tuttuğumda elini ağzımdan çekmişti. Gözlerini başka bir tarafa çevirdi ve gergince dudaklarını yaladı.

     Durdu, ben ise uzun uzun yakışıklı yüzünü inceledim. Sonrasında ise birden bire kaşlarını çatarak yüzüme baktı.

     "Ben bi' şunları dövüp geliyorum." dedikten sonra elini kapı koluna atmıştı ki telaşla elini tutup yüzüne baktım.

     "Kimleri?" dedim anlamayarak. Yüzüne bakınca dünyamın şaftı kayıyordu. Unutuyordum her şeyi.

     "Az önceki dalkavukları." dedi sinirle. Birbirine bastırdığı dişleri ile çene kasları hareket edince tav olmuş bir vaziyette baktım yüzüne. Karnımdaki kelebekler mi oluyordu yani şimdi bu?

    Farkında olmadan çenesine uzanan elim ile sinirle gözleri gözlerimi buldu. Çatık kaşlarıyla yüzüme bakarken çenesini kavrayıp dudaklarımı yaladım. Tamam, sanki dakikalardır suyun altındaydım ve şu an yüzüye çıktım...

    
     Yiğit de yutkunduğunda gözlerimi kırpıştırdım. Ben ne ara bu hâle geldim.

    "Ben aslında..." dedim yutkunup. "...çapkın bir kız değilimdir." gözlerini kısarak baktığında heyecanla gülümsedim. "Hani yakışıklı erkekler ile iç içeyimdir, iş hayatım yüzünden." dediğimde  bir iki küçük adım atmış, beni kapı ile arasına almıştı.

    "Hmm..." dedi tehdit eder gibi.

    "Hiçbirine yürümedim. " dediğimde söylediğim komik gelmiş olacak ki anlık olarak gülmüştü. Heyecanla çırpındı kalbim.  Gülüşünü bozmak istemesem de şaşırtmak istedim. "Ama sana koşasım var."

    Gülen yüzü bir anda durduğunda kaşlarını anlamak ister gibi çattı. Şaşkınlığını üzerinden atmasını beklemeden parmak uçlarımda yükseldim ve diğer elimi de çenesine koydum.

     Sıcak dudaklarımı dudaklarına bastırdığımda şaşkınlıktan sadece dudaklarını uzatıp durmuştu. Elleri kapıdan ayrılmış, geriye birkaç adım atmıştı.

    Çenesine baş parmaklarımı sürttüğümde garip bir ses çıkarıp gözlerini kapattığında ben de gözlerimi kapatmıştım. Boştaki elleri belime geldi, sıkıca tuttu ince belimi belimi. Mümkünmüş gibi parmak uçlarımda daha da yükselmeye çalıştım.

     Ben alt dudağını tuttuğumda o üst dudağımı  tutuyor, mükemmel bir uyum gösteriyorduk. Sanki bu bizim her zaman yaptığımız bir danstı.  Üstelik genelde kızlar geri geri gitmez miydi? Neden geri giden Yiğit'ti?

    Kaşlarımı çatarak geri çekildiğimde hızla alıp verdiği derin nefesler yüzüme vurdu. Koyu kahve gözleri gözlerimi bulduğunda anlamayarak baktı yüzüme. Allah'ım böyle bakınca bambaşka bir adam... Aşırı karizmatik...

    Kalbim ağzıma geldiğinde sabırsızca dudaklarını yalayıp yutkundu.
 
    "Bir şey mi oldu?" dedi temkinli bir ifadeyle.

    Başımı hipnoz olmuş gibi iki yana salladığımda sesli bir nefes verip öne eğildi. Sıcak elleri kalçamın altına gelmiş, beni kucağına almıştı. Şaşkınlıktan ufacık bir çığlık atmıştım. Kollarımı boynuna sararken bacaklarımı refleksen beline doladım.

    Tamam...bu öncekiler gibi değildi. Bu sefer bir bebek gibi durmuyordum. Ve o da kesinlikle bir babaya benzemiyordu...

     Heyecandan ne yapacağımı şaşırmış bir şekilde başımı geriye çektiğimde o kafasını arkaya atmış, gözlerimin içine içine bakmıştı. Siyah odanın içerisinde, dışarıdan gelen ışık dışında, parlayan tek şey gözlerindeki yıldızlardı.

     
      Gülümseyerek ellerimi elmacık kemikleri üzerine koydum.

   "Seni seviyorum."

     Ellerim altındaki yüzü hareketlendi. Yüzünde kocaman bir gülüş oluştu.

    "Seni seviyorum..."

    Onunkinden farksız bir gülüş yayıldı arsız suratıma. Etrafa saçılan mavi saçlarımı gelişi güzel kulağımın arkasına atıp yüzüne eğildim. Dudakları üzerine uzanmıştım ki bir anda gelen ayak seslerinden sonra kapı hızla açıldı.

    "Ozan, Mina çok iyi değil miyd..."

     Onur'un bağırışı ile birlikte Yiğit hızla dönmüş ve sırtını kapıya çevirmişti. Beni ise önüme geçerek saklamaya çalışmıştı. Tekrardan ayaklarım dünya üzerindeki yerini alırken ben saçımı başımı düzeltiyordum. Yiğit ise yukarı çıkmış olan olan eteğimi aşağı çekiştiriyordu. Hatta olması gerekenden bile aşağı.

     İkimiz de yalandan öksürüp yutkunurken Onur ile göz göze geldim. Anında ikimiz de gözlerimizi kaçırmıştık. Utançtan kıpkırmızı olan yüzüm ile Yiğit'e baktım. O sadece gergin ve biraz sinirli gözüküyordu.

     "Ne diyordun kardeşim?" dedi dilini içten yanağına dayayarak.

     "Ben aslında gidiyordum. Bir uğrayayım, dedim." diyerek baş parmağı ile arkasındaki kapıyı gösterdi.

    Elimi enseme atıp derin ama sessiz bir nefes verdim.

     "Aslında ben... tam da gidiyordum." diyerek öne çıktığımda Yiğit elini uzatır gibi olmuştu. Beni durdurmasına izin verip rezil olmamak için ondan bir hayli uzaktan yürüyüp kapıya yaklaştım.

     "Ko-konser çok iyiydi." dedi Onur da ben yaklaştıkça kapıdan uzaklaşırken.

    "E-evet." dedim ben de onun gibi kekeleyerek. "Çok iyiydi." dedikten hemen sonra kapının ağzına gelip çaktırmadan kapı kolunu tuttum. "Size iyi geceler." demiş ve Yiğit'in açtığı ağzını görür görmez hızla çıkıp kapıyı suratlarına kapatmıştım.

      Beni durdurmasına izin veremezdim.

      Sırtımı kapıya yasladım. Hızla atan kalbim üzerine elimi koymuş, gözlerimi kapatmıştım. Sessizce soluklandığım sıra içeriden gelen sesler ile gözlerim açıldı.

     "Çok özür dilerim kardeşim." dedi Onur.

     Kaşlarımı havaya kaldırdığım sıra içeriden bir gürültü geldi.

     "Ağzına s**ayım Onur!"




Continue Reading

You'll Also Like

259K 22.9K 43
Astsubay Kıdemli Başcavuş Tuğra Duman, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin seçkin bir birimi olan Pençe timinin yardımcı komutanıdır. Görev, sınır ötesindeki...
154K 6.6K 14
"MARDİN'DE AŞK" Birbirlerine olan aşklarını ifade etmek için konuşmaya gerek yok . Belki de sessizlik, kalplerinin birbirine daha da yakınlaşmasına...
9.1K 918 90
10 yıl önce küçük bir çocuk öldürüldü. Cesedi bulunamadı. Bir prenses gemiye bindiği ilk gün kaçırıldı. Saraydan biri var. Çok hırslı, çok zalim. Bir...
49.6K 3.2K 30
Olacakları önceden sezen bir polis. Kabus haline gelen bir seri katil. Peki hangisi avcı? Ne olacağını rüyalarında hisseden bir cinayet büro başkomse...