32. Şeytan ile Anlaşma: Sadece 💯 Gün

7.3K 977 155
                                    

   "Sadece...67...Gün..."

   "Oyunlar güzeldir, gerçekten ölmediğin sürece..."

   
     Awan'ın desteğiyle sekerek dışarı çıktığımda derince bir nefes alıp etrafa baktım. Awan bir eliyle elimi tutmuş diğer eliyle dirseğimi tutmuştu.

    
      "Do you want it?" (İster misin?) dedikten sonra işaret parmağı ile uzun bir ağacın, kalın bir dalına bağlanmış salıncağı gösterdi.

      Hevesle gözlerimi kapatıp açtım.

    "Yes, Please."( Evet , lütfen.)

    Awan gülerek gözlerime baktığında hevesle gülümsedim. Beraber salıncağa yürürken aklımda tatlı bir şarkı vardı. Bir de çocukluğum.

    Salıncağın önüne geldiğimizde belimden tutmuş , hafifçe kaldırıp beni salıncağa oturtmuştu.

 
     Ellerimi iplere koyduğumda sırıtarak yüzüme baktı ve arkama geçip belimi tuttu.

     "Are you ready?"( Hazır mısın?)  dediğinde başımı heyecanla salladım. İlk defa böyle bir an yaşıyordum. Yabancı bir adam beni salıncakta sallayacaktı.

     "Yes!"

      Belimden tuttuğu gibi bir iki adım geri gitti ve sonrasında hızla ileri itti. Çığlık atarak gökyüzüne baktım. Sallanan salıncak nedeniyle sallanan ağaç dalından aşağı birkaç yaprak döküldü. Etrafta süzülen yemyeşil yapraklar ile savrulan sarı saçlarımın arasından dönüp arkamdaki Awan'a baktım.

       Hızla ileri savrulurken inatla geriye doğru uçan saçlarım beni nedensizce mutlu etmişti.

     Çığlık atarak anın keyfini çıkarmış, benim çığlıklarım Awan'ın kahkahaları karışmıştı. En son yavaş yavaş bu küçük eğlence sona gelince derince bir nefes aldım.

     "Amazing!"(Bu çok iyi, harika!) diyerek ellerimi çırptığımda gülerek başını salladı.

     "Yes, me too."(evet, benim için de.)
  
     Saçlarımı geriye atıp gözlerine baktığımda gergince etrafa baktı. Kaşlarımı çattım. Ne gibi bir problem vardı?

     "I don't know, how can I say?"( Nasıl söyleyeceğimi bilmiyorum?) diyerek ellerini ovuşturdu. "You know, because I'm bad at speak in English."(biliyorsun, çünkü ingilizce konuşmakta kötüyüm.) dediğinde kaşlarım daha da çatıldı.

     "Don't be afraid."(Endişe etme, korkma.) diyerek destek olmaya çalıştım. "Tell me?" (Söyle bana.)

      Yutkunup  başını salladı.
  
  
      "Ok."(Tamam.) diyerek etrafa bakıp birkaç defa kendi ekseninde döndü. En son bir şey bulmuş gibi yerden bir çubuk aldı ve karşıma geldi. Çubuğu kaldırıp havada salladı. "This is your plane." (Bu senin uçağın.) diyerek etrafta çubuğu uçurmaya başladım. "İt's flying."(uçuyor.)

      Hafifçe gülümsemiştim ki Awan elindeki çubuğu küçük bir su birikintisinin içine atınca yüzümdeki gülüş de yüzümden silindi.

     "It's was down on the ocean?"(okyanusa düştü.) diyerek tek kaşını havaya kaldırdı. "Everbody thought you dead."(Herkes öldüğünü sandı.) Dedikten sonra elini ensesine attı."me too."(ben de öyle.)  diyerek önüme diz çöktü ve üzülmüş yüz ifademe anlayışla baktı.

     Ellerimi tuttu.

     "Your manager cryed on the TV." ( Menajerin televizyonda ağladı.) dedikten hemen sonra derince nefes aldı. "What's happened Mina? Why you are here right now."( Ne oldu Mina? Neden tam da şu an buradasın?) dediğinde gözlerimi kapattım.

Şeytan İle Anlaşma "KİTAP OLDU!"Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin