"Sadece...34...Gün..."
"İnsan mı kötülüğü yarattı yoksa insan mı kötülükten yaratıldı küçük kız?"
Dilimi üst dişlerimin üstünde gezdirip derince nefes verdim. Artık duş almam gerekiyordu. İğrenç bir vaziyetteydim. Bir bok çuvalı gibi kokuyordum ve benzin istasyonlarındaki tuvaletlere girmekten midem bulanmıştı.
Arabanın içinde dura dura, kendi verdiğim oksijeni geri almaktan, kafam resmen güzel olmuştu. Oksijen ve biraz abur cubur ile kafayı buluyordum.
Mimi ise USB'yi arabanın tabletine soktuğumdan beri yoktu.
İki seçenek vardı;
Ya çok fazla şey bulmuş ve nereden başlayacağını bilmiyordu ya da hiçbir şey bulamamıştı bu yüzden konuşamıyordu.
İkincisi daha muhtemel sanki.
Arka koltukta uzanmış çıplak ayaklarımı açık pencereden dışarı çıkartmıştım. Ayaklarımın da nefes almaya ihtiyacı var.
Sıkıntı ile nefes alıp verdim. Yiğit'i özlemiştim. Havalı havalı gezip çıkma teklifini bile adam gibi edemeyişi geldi aklıma. Kıskandığında belli etmemeye çalışışı, gözlerini devirişi, güldüğünde kısılan gözleri...
Gülümseyerek geçmişi yâd ederken bir anda Mimi'nin sesini duyunca yattığım yerde ters döndüm.
"Birkaç bilgiye erişildi."
"Senin zamanlamana kafa atayım Mimi." dediğimde arabanın ışıkları yandı. Saçlarımı karıştırarak doğruldum.
"Ne oldu?"
Gözlerimi yumup göz kapaklarımı kaşıdım gelişi güzel.
"Boşver, anlat bakalım. Neler var...neler yok?" diyerek yalandan pipomu ağzıma alıp tüttürdüm.
"Fun Lai Li bu bellekte yaptığı bir icadın çalışma prensibini ve proje hâlini içine koymuş. Projeyi ise kendi üzerinde denemiş."
Tek kaşımı havaya kaldırıp ağzımdaki hayali pipoyu camdan dışarı tükürdüm.
"Ne icat etmiş ki?"
"Deri altı yerleştirilen chip." kaşlarımı çatıp dilimi dışarı çıkarttım.
"Ne gerek varmış? Ayrıca bu zaten icat edilmedi mi ya, filmlerde hep var."dediğimde çok güzel bir cevap verdi.
"Filmlerde."
Dilimi ısırdım. Hayır yani bir yerde de yoktu ki. Boşluğa bakıp atar gider yapmak şizofreni hissettiriyordu.
"Eğer canlı kanlı yanımda olsan vurmuştum bir tane. " dedim sinirle.
"İlk kez insan olmadığıma sevinmeliyim o hâlde."
Robotlar dünyayı ele geçirecek. Anlaşıldı.
"Tamam, devam et. "
"Projeye göre epidermis tabakasının altına kendi derisiyle kaplanmış bir mikrochip yerleştirmiş. Vücudu kendi hücrelerini tanıdığı için karşı çıkmayacak ve epi-"
Ellerimi birbirine vurup mavi saçlarımı geriye atarak böldüm sözünü.
"Mimi ben şarkıcıyım şarkıcı! Ne bileyim epidermisi ya!? Sadede gel sadede. Bana önemli olan kısmı kabataslak anlatıver." dediğimde garip bir müzik çaldı ve durdu.
"Anlaşıldı. Planlama üzerine bu küçük cihaz belleğe yüklenmiş bir kod ile GPS aracı görecek ve nerede olduğu anlaşılmış olacak. Bellek içerisinde şifreli bir şekilde kodlama yapılmış. Kendisinin bu durumu yıllar önce düşünmüş olması yüksek bir ihtimal. Ayrıca kardeşine bilinçli olarak bıraktığı miras da hesaba katılırsa %92.8 ihtimalle kendisinin bulunması için chipi kendisine taktı.
Raporların tarihlerine bakılırsa yaklaşık 1 yıl 8 ay önce proje bitmiş ve işlem yapılmış. "
Elimi enseme attım.
"Yani diyorsun ki adam kaçırıldı ve bunu önceden tahmin ettiği için kendini kurtarmaya çalışmış. Vay be! Zeki olmak böyle bir şey herhalde. "
Gözlerimi etrafta gezdirip düşündüm.
"O zaman bu adamı kaçıran Çinliler Türk mühendisini de kaçırmış olabilir. Çünkü mantıklı bir çerçeveden bakarsak ikisi de aynı işte."
Ah nasıl zekiyim!
"Bunu daha önce söylemiştim."
Sinirle alt dudağımı ısırırken gözlerimi kapattım. Neden beni deli ediyordu? Neden?
"Tamam! Sen daha zekisin!" diye bağırdığımda radyo birden açıldı ve Türk kanallarına bağlandı.
" Sen ağlama...dayanamam...ağlama göz bebeğim sana kıyamam..."
Şaşkınlıktan iki metre açılan ağzım ile doğruldum.
"Sen ciddi misin ya?" dedim şaşkınca. Bu robot falan değil. Saati yöneten şerefsiz bir insan var herhalde.
"Şimdi ne yapacaksın?" dediğinde doğruldum.
"Lui 'ye bir şey demeden önce abisinin yerini bulalım. Sonra onunla buluşuruz." diyerek kendimi koltuğa sırt üstü attım.
"Daha çıkma teklifi falan etmedi ama..." dedim yüzümü asarak ayaklarımı tekrardan camdan dışarı çıkarırken. "... sevgilim olacak adamı özledim..."
Kederli şarkılara dalmışken birinin elini ayağıma koymasıyla çığlık atarak tekme attım etrafa.
Elleriyle kendini korumaya çalışan adam bir yandan da ayağımı tutmaya çalışıyordu.
Çince bir şeyler söyledi bağırarak.
"Ne dedi bu?" dedim nefes nefese.
"Algılanamadı."
"Hay ben!"
Doğrulup dışarıdaki adama bakmıştım ki polis memuru abi sinirle bozulmuş yakalarını düzeltti.
Tam ağzını açmış bana sinirle döndüğü sıra göz göze geldik.
Gözlerini kırpıştırıp biraz geri çekildi ama omuzlarını dikleştirdi.
Çinçe bir şeyler dediğinde elimi enseme attım.
"What did you say?"( ne dediniz?) dediğimde gergince etrafa baktı. Arabaya yaklaşıp bir elini arabanın üzerine koyduğunda gözlerinin içine baktım.
Bu adam niye tuhaf davranıyor?
"Sister." (Kız kardeş.) dedi kendini zorlayarak.
"I'm not your sister." (Senin kız kardeşin değilim.) diyerek kafamı yana yatırdım.
"Çince de toplum içinde birbirlerine 'kardeş, yoldaş' olarak seslenirler." diyen Mimi ile genel kültürüm nirvanaya ulaştı.
"Ama ben Çinli değilim, Çinlilerin de kardeşi falan olamam." dediğimde adam üzerine alınmış olacak ki sinirle alnını kaşıdı.
"I'm po-lice." (Ben po-lisim.) diyerek üniformasını gözüme sokmaya çalıştı. Bozuk İngilizcesi moralimi yerine getirdi. Allah'tan bir tek benimki bozuk değilmiş.
"What?" dedim anlamamış gibi. Ecel terleri döken adam saçlarını yolacak bir vaziyete gelmişti.
"No stop!" (Durmak yok!) diyerek ellerini havaya kaldırdı ve sonrasında arabayı gösterdi. "No no!"(hayır hayır.) diyerek geri çekilip ayağının birini havaya kaldırarak benim az önceki halimi taklit etti.
"Why? "(Neden?) diyerek direttim. Şu komik hâli aşırı hoşuma gitmişti. Üstelik bir şey daha fark etmiştim. Çinliler güzel kadınlara farklı yaklaşıyorlar. Üstelik arabanın lüks oluşu da işime gelmişti. Memur artistlik yapmıyordu.
"Not true!"(Doğru değil.) diyerek ayaklarını gösterip yüzünü buruşturdu.
Salağa yatıp ayağımı kaldırdım ve ön koltuğun kafa kısmına koydum.
"Why? My legs pretty good." (Neden? Benim bacaklarım çok güzel.) diyerek bacaklarımı gösterdiğinde gözleri kırpıştırarak bakışlarını kaçırdı.
"Ok! Ok! Go go!"(tamam! Tamam! Git git!) diye bağırarak arkasını dönüp hızla uzaklaşınca hemen kendimi geri attım.
"Bas gaza Mimi! Bir polis ile daha böyle çirkin bir muhabbette bulunamam!" Diyerek sessiz bir çığlık attım. Araba çalışır çalışmaz ileri atılınca arka koltukta yuvarlanmak suratiyle birkaç takla attım.
"İyi misin Mina?" diyen Mimi ile kafamı koltukların arasına sıkıştığı yerden çıkarmaya çalışırken avazım çıktığı kadar bağırdım.
"İyi mi gözüküyorum!?"