11 NUMARA

fennayazar által

1M 73.6K 160K

⌜17 NUMARA ADLI HİKAYE OKUNMADAN OKUNMAMASI ÖNERİLİR. BAĞLANTILIDIR VE 17 NUMARA ÜÇ KİTAPTAN OLUŞAN BİR SERİD... Több

Bölüm 1: 17 Numara
Bölüm 2:Alâ Karademir
Bölüm 3:Katliam
Bölüm 4:Takip
Bölüm 5:Yakalandın
Bölüm 6:Red
Bölüm 7:Sarsıntı
Bölüm 8:Düşman Taraf
Bölüm 9:Günahkar
Bölüm 10:Gerçek
Bölüm 11:17 Numara Vakası
Bölüm 12:Karar
Bölüm 13:İtiraf
Bölüm 14:Vicdan
Bölüm 15:Ardımda Bıraktığım İzler
Bölüm 16:Hayal Alemi
Bölüm 17:İçindeki Katil
Bölüm 19:Avcı
Bölüm 20:Zihnimdeki Karmaşa
Bölüm 21:Yıkıntı
Bölüm 22:Zehir
Bölüm 23:Güven
Bölüm 24:Bedel
Bölüm 25:Kanıt
Bölüm 26:His
Bölüm 27:Açık Yaralar
Bölüm 28:Ölüm
Bölüm 29: Hak etti
Bölüm 30: Çatlak
Bölüm 31: Katil Çetesi
Bölüm 32: Mektup
Bölüm 33:Defne Karaca'ya
Bölüm 34: Zihnimdeki Açık
Bölüm 35: İlk Kayıp
Bölüm 36: Seçim
Bölüm 37: Sanrılar
Bölüm 38:Zihnimdeki Yalancı
Bölüm 39:Sırtımdaki Bıçak
Bölüm 40: Kırmızı
Bölüm 41: İhanetin Ölümcül Bedeli
Bölüm 42: Barış Atasoy
Bölüm 43: Çıkmaz Sokak
Bölüm 44: Camın Ardındakiler
Bölüm 45:FİNAL 1\2
FİNAL

Bölüm 18:Av

18.5K 1.4K 2.5K
fennayazar által

Hellö! Şaşırıyorsunuz değil mi? Yazarın kafasına taş mı düştü de bölümleri erkenden yollamaya başladı. Bu bölüm için biraz heyecanlıyım. Nedenini okuyunca anlarsınız diye ümit ediyorum😈

Güzel yorumlarınızı ve oylarınızı bekliyorum. Sakın oy vermeden geçmeyin🤤

İyi okumalar🌺

***

Dilimi dudaklarımda gezdirirken onun gözlerine uzun uzun baktım. Son cümlesinden sonra aramızda derin bir sessizlik oluştu. Ben onun gözlerinin içindeki katili çözmeye çalışırken o benden herhangi bir tepki bekliyormuş gibi dikkatlice izliyordu.

Şok olmuştum, bu saklayamayacağım bir duyguydu belki ama iyi saklıyordum. Tepki vermeme nedenimde buydu aslında. Olanı hazmetmeye çalışıyordum. Tehlikenin oranını hesaplamayı deniyordum.

Anıl'ın bunu bilmesi beni ne kadar büyük bir tehlikeye sokardı?

En büyük korkum katliamı benim yaptığımı öğrenmeleriydi. Bu yüzden Arden'i bilmesinler, karşılaşma ihtimalleri olmasın istemiştim.

Belki de bu korkularımdan arınmam için bir işaretti. Anıl'ın öğrnenmesi, gizemlerin son bulması için evren tarafından atılan bir adımdı.

Ya da benim tarafımdan atılan aptalca bir adım.

Anıl bunu nasıl öğrenmişti?

Gerçek sadece bana aitken bunu öylece öğrenemezdi. Ya olaya şahit olmuştu, izi takip etmişti ya da dün gece ağzımdan bir şeyler kaçırmıştım.

"Nasıl öğrendin?"Laf kovalamamızın manası yoktu. Hemen öğrenmek istiyordum.

Omuzlarını silkerek arkasına yaslandı."İlaçların öyle bir kafa yapmıştı ki ağzından laf almak çocuk işiydi."

"Sen sarhoştun."diye homurdandığımda yüzünü buruşturdu."Hava almak için dışarı çıktım, kafam yerine geldi. Geri döndüğümde ağzının altındaki baklaları çıkarmak için bekliyordun."

Gözlerimi devirerek ben de arkama yaslandım."Ne biliyorsan söyle."

Parmaklarını çenesine yerleştirerek dudaklarını büzdü."Ne bilmiyorsun diye sorsan daha hızlı cevaplarım."

Öne doğru eğilerek elimi omzuma uzattım. Omzundan çekerek aramızdaki mesafeyi kısalttım."Sırlarım başkaları tarafından öğrenildiğinde iyi şeyler olmuyor."

"İyi herhangi bir şey olmuyor zaten."

Nefesimi sabır çeker gibi dışarı bıraktım. Parmak uçlarımda dolanan karıncalanma hissi yavaş yavaş bütün bedenime yayıldı. Zihnimde birkaç ses duydum, minik fısıldamalar. Tehlike diye bağırıyordu. Önünde koca bir engel diyordu diğer ses. Hepsinin düşüncesi aynı yöndeydi. Anıl'ın ne öğrendiyse hepsi tehlike çanlarını çalmak için sırada bekliyorlardı.

"Ne yapacaksın?"Ona direk söyleyerek bir şey kazanamazdım. Bilmiyor olabilme ihtimalini göz ardı edemezdim. Ağzından laf almam gerekiyordu.

Dudaklarını büzerek parmaklarını belli bir ritimle masaya vurmaya başladı. O masaya vurdukça dişlerimi sıktım. Vurdukça zihnim ritmine ayak uydurdu. Onun hızına eş değer bir biçimde teoriler üretti.

"Arden'i geldiği yere geri sokacağım."

"Neden?" Büyük bir merakla sordum. Neden yapıyordu? Neden bu işe bulaşıyordu?

Omuzlarını silkti. Bu umursamaz tavır ona hiç yakışmıyordu. Benim dinlediğim ve gördüğüm Anıl çok başkaydı. Aralarından en şefkatlisi, merhametlisiydi. O içindeki çocuğu katilken bile öldürmeyendi.

Geçmişteki ihanet ile şimdiki arasında ne gibi bir fark vardı da içindeki çocuğu öldürmeden mezara koymuştu?

"Canım sıkılıyor."Pes edercesine elimi masaya vurdum ve ayağa kalktım. Bu ani hareketim onu güldürmüştü.

"Can sıkıntınla uğraşacak vaktim yok."dedim ciddiyetimi koruyarak."Bu işe bulaşmayacaksın ve ne biliyorsan onları bilmezden geleceksin. Yoksa Koray ve Barış ortaya çıkan içindeki katilden haberdar olur benden söylemesi."

Ona ters ters bakarak arkama döndüm ve odaya gitmek için harekete geçtim. Zihnimdeki sesleri bastırmak çok zordu. İhtimaller beni o kadar çok yoruyordu ki çığlık atmak istiyordum.

Anıl eğer katliamı benim yaptığımı bilseydi yine de böyle davranır mıydı?

"O halde katliamı aslında kimin yaptığını onlara söylemem gerekir."

Ayaklarım yere çivilenmiş gibi aniden duraksadım. Söyledikleri sırtıma bir ok gibi saplanırken nefesim kesildi. Nöronlarım oradan oraya çığlık ata ata koşarken kalbimde bir ağrı hissettim. Kaybetmenin verdiği o derin sancı...

Yutkunarak ona doğru döndüm. Ayağa kalkmıştı ve direk karşımda duruyordu. Dudağının kenarı hafif kıvrılmıştı ama bu bir gülümsemeden çok uzaktı. Gözlerindeki keskinlik, çenesindeki kasılma bunun kanıtı gibiydi. Öfkeliydi, dalgaya alarak bunu saklamaya çalışıyordu.

"Neden?"

"Çünkü öfkem serbest kaldı ve ben onu ancak intikam alarak bastırabilirim."

"Bu intikam sana ait değil."

"Benim ki alamayacağım kadar güzel. Elimde sadece senin intikamın kalıyor Alâ."

Kafamı iki yana sallarken,"Sana bunu yapamam."dedim."Eğer elini kana bularsan beni asla affetmez."

"Kim?"

"Rüyalarıma giren kadın."

Kaşlarını anlamadığını belli edercesine çattı. Anlamasını beklemiyordum zaten. Ona sizi bu bataklıktan kurtaran kadını rüyalarımda görüyorum ve o bunu istemezdi diyemezdim. O zaman bana hasta gözüyle bakabilirdi işte.

"Yardım istemiyor muydun?"dedi."Edeceğim. Arden, üvey abin... Önündeki bütün engelleri kaldırmak için yardım edeceğim."

"Elini kana bulamayacaksın Anıl."diyerek reddettim onu."Ömer'i öldürmeyeceğim. Arden'i ise tek başıma halledeceğim. Bundan haberin yokmuş gibi davranacaksın."

"Kimin öğrenmesinden korkuyorsun?"diye sorduğunda gözlerimi kaçırdım. Çok açık değil miydi zaten?

"Korkmuyorum, bunun önümde bir engel olmasını istemiyorum o kadar."

"İntikam yolunda her şey mübahtır Alâ. Koray, Barış, Ege, Ali ya da herhangi biri..."diyerek ağır adımlarla bana yaklaştı."Kim öğrenirse öğrensin bununla yaşamayı öğrenmen gerek. Sen akli dengesi yerinde olmayan, intikama susamış bir katilsin. Diğerleri seni sadece kendi hayatını kurtarmak için abisini alt etmeye çalışan tehlikeli bir kız olarak görüyor olabilir ama sen asla tehlikeli diyebilecek kadar masum olmayacaksın."

"Ne yapacaksın?"Aramızda sadece bir adımlık mesafe bırakmıştı."Onlara gerçeği söyleyecek misin?"

Dudaklarını birbirine bastırarak aşağı doğru büktü."Sen söylemezsen, ben de söylemem."Bir an rahatladım, ama sadece birkaç saniye kadar sürdü. Çünkü bir sonraki cümlesi içimi yaktı.

"Tek şartla, onlardan uzak duracaksın. Koray ve Barış, ikisi de bir daha bu işe bulaşmayacaklar."Dudaklarım bir cevap vermek ister gibi aralandı ama yapamadım. Önüme kurduğu bariyer o kadar sağlamdı ki onu geçebilecek herhangi bir cümlem yoktu. Çünkü eğer öğrenirlerse zaten giderlerdi. İntikam için yanımda olan Anıl dışında kimse bu gerçeği öylece kabullenmezdi.

"Nasıl?"diye sordum zoraki. Bizi bir araya ben getirmiyorumdum ki ayırmak benim için kolay olsun.

"Barış'ı Finlandiya'ya gitmesi için ikna edeceğim. Sana yardım etmek için gitmiyorsa sen hayatından çıkarsan gider. Onun için şimdilik en iyisi bu. En azından elini kana bulayamayacak kadar uzakta olur."

Onun elini kana bulamasına izin vermezdim ki.

"Koray zaten istemiyor. Sen gözden kaybolunca kurcalamayacaktır."

Ona baktım ama cevap vermedim. Öylece, soğuk duvarlar ördüğü gözlerine baktım ve acımasız sözlerini dinledim. Nefret ettim bir anlığına, bunu yapmak istemedim. Hiç değilse onlar varken kendimi biraz güvende hissediyorum demek istedim. Yalnızlık boynumun borcu gibiydi, bırakamıyordum bir türlü. Onlar söylene söylene yanımdalardı, yalnızlığımı bazı anlarda hissetmiyordum. Ellerini benim için kana bulamasınlar ama yalnızlığıma ilaç olsunlar istemiştim. En azından içten içe bu yüzden olduğunu biliyordum.

"Anlaştık mı?"diye sorarak elini uzattığında bir eline bir de yüzüne baktım. Keşke Ilgın'ın ihanetini hiç ortaya çıkarmasaydım. Keşke bunun bana çarpacak kadar büyük bir nefrete dönüşeceğini tahmin edebilseydim.

Her şeyi düşünürdüm, tartardım. Bazen aklım karışırdı, kabul ediyorum. Bünyem yıllardır aldığı hapların eksikliğini yoklar, beni zorlardı. Hata yapardım, aptallık ederdim. Kim etmezdi ki zaten? Sadece bir aptallığımın bu kadar can yakıcı olabileceğini bilemezdim. Neden canımın yandığını ise dile dahi dökemiyordum.

Tek bildiğim, Anıl'ın elini tutmak için önce kalbimi sökmem gerektiğiydi. Kalbimi söküp eline verecektim ve anlaşma yapmış olacaktık. Bu kadar acıyordu canım.

Elimi önce kalbime götürdüm, nefesimi bıraktım ve karıncalanan parmaklarımı ona doğru uzattım. Elini tuttum, sıkıca kavrayarak salladı.

"Bunu onların iyiliği için de yapıyorum. Ben yandım, onlar da yansınlar istemiyorum."

"Ya yanmak istiyorlarsa?"

"Yanmak hiçbir zaman tercih meselesi olamaz."

"Neden?"

"Olursa onun adı aşk olur."

Benim hiçbir yangınımın adı aşka dönüşmeyecekti. Aşk, nefret dolu intikam yolunda ilerleyen bir katilin asla beslememesi gereken tek duyguydu. Eğer bu duyguyu yaşarsa aşkın da katili olurdu. Bunu en başından beri biliyordum, sadece bir anlığına unutur gibi olmuştum. Anıl'ın söyledikleri gerçeği yüzüme tokat gibi çarpmıştı.

"Birinin eli kana bulanacaksa o ben olacağım. Sen sadece bunu yapmam da yardım edeceksin o kadar."

"Öldürme noktasına gelirsek tamam."

"Anlaştık Anıl."

"Anlaştık Alâ."

Hangi tarafından bakarsan bak, intikamın için kârlı bir anlaşma Alâ. Mantıklı, olması gerektiği gibi.

Anlaştığımızda ellerimizi çektik. Ben mutfak tezgahına ilerleyerek normal ilaçlarımı içerken Anıl masaya geri oturmuştu. Bir süre ikimizde konuşmadık. Anıl biraz daha poğaça yedi, telefonla biriyle mesajlaştı. Ben de masaya geri oturduğumda bunu bekliyormuş gibi bana baktı.

"Koray'ın sanal şirketindeki mesai saatlerindeyiz. Geri gelmeyecektir, Barış birazdan gelir. Onunla konuşma, plan yapmak isterse bana bırak. Soğuk yapman işimize gelir. Kötü kadın moduna geri bürün, yani gerçek yüzünü takın."

"Gerçek yüzüm bu."diyerek gözlerimi devirdiğimde kaşlarını kaldırdı."Gerçek yüzün bu olsaydı katliamı gerçekten Arden yapmış olurdu. Katliam yapan biri için bu yüz çok masum kalıyor."

"Onlar kötü insanlardı. Ben kötü bir şey yapmadım."

"Kimin kötü olduğuna da sen karar veriyorsun zaten."diyerek yüzünü buruşturdu."Bu bizim öldürdüğümüz masum insanlara Asır'ın herkes ölmeyi hak eder felsefesiyle yaklaşmamız gibi bir şey."

"Bu farklı..." dediğimde lafımı kesti."Farklı değil. Herkes kötülük yapar. Sen iyi bir insan olduğunu mu sanıyorsun? O zaman işin sonunda kendini de öldür."Bir an yükseldi."Neyse ki düşüncen yanlış."

"Düşüncelerim hoşuna gitmiyorsa intikamıma ortak olmazsın."Ona karşı çıkar gibi dik dik baktığımda bu kez o gözlerini devirdi. Masum yüzüne bu hırçın tavırlar hiç yakışmıyordu.

"Sıra senin düşüncelerine ve sana da gelecek."

"Beni tehdit mi ediyorsun?"

"Kimse yaptıklarının cezasını çekmeden ölmez diyorum."

"Kimsenin ceza falan çektiği yok."diyerek gözlerimi ondan çektim.

Yaptığım aptallık aklıma geldikçe delirecek gibi oluyordum. Hapları aldığım anlar gözümün önüne geliyordu, sonrası silikleşiyordu. Bana ne söylemişti de bir bülbül gibi ötmüştüm? Onların sarhoşluğuna güvenmiştim. Anıl'ın ayılıp beni sıkıştıracağı aklımın ucundan dahi geçmemişti.

Barış ve Koray dün geceyi hatırlamıyorlardı. En azından hatırlamadıklarını söylüyorlardı. Anıl benimle konuşurken yalnız mıydık acaba? Ben bütün gerçekleri öterken ya yalnız değilsek? Ya akılları başlarına gelir de hatırlarlarsa?

Başından beri söylediğim bütün yalanlar başıma yıkılacaktı. Onların bana merhametle bakan tarafları bu yalanlar sayesinde oluşmuştu. Gerçekler merhametli yanlarını alıp götürürdü.

Kapının açılma sesi geldiğinde dilimi damağıma bastırarak yavaşça yutkundum. Yalanlardan yalan beğen Alâ.

Bir süre sonra Barış salona girdiğinde göz ucuyla ona baktım. Hala öfkeli görünüyordu. Koray ile ne konuştularsa işlerin iyi gitmediği kesindi.

"Hallettiniz mi aranızdaki sorunu?"diyerek Barış'ın ağzından laf almaya çalıştı Anıl. Belki farkında değildi ama Anıl normale göre çok sakin davranıyordu. Bu benim dikkatimi çektiyse kaç senelik arkadaşlarının dikkatini de çekecekti.

"Ortada sorun yok ki halledelim."diyerek sandalye çekip oturdu."Her zamanki Koray."

"Ama siz her zamanki gibi değilsiniz."diyerek sanki fitili ateşledi Anıl. Bu söylediği Barış'ın kaşlarını çatmasına neden olmuştu.

"Ne demek o?"

"Alâ ile konuştuk da biraz."Göz ucuyla bana bakarak omuz silkti."Ona yardım etmek yerine işleri daha da batırdığınızı söyledi."

Ona şok olmuş bir ifadeyle baktım. Barış'ın bakışlarını üzerimde hissetsem de asla ona bakamadım. Nasıl söylerdi bunu? Bu şekilde uzaklaştıracağını düşünmezdim. Benden nefret edecekti.

"Öyle mi Alâ."Sesinin tınısı o kadar sertti ki bu bile beni sarsmaya yetti. Zaten öfkeliydi, şimdi onu bastıramadan Anıl daha çok sinirleriyle oynuyordu.

"Siz hatırlamıyorsunuz ama dün gece de bunu birçok kez söyledi."

Gerçekten söyleyip söylemediğimi bir anlığına merak ettim.

"Dün geceye dair güzel şeyler hatırlıyorum sanıyordum."Sesinde hayal kırıklığı vardı ama öfkesi onu da bastırıyordu."Sanırım rüya görmüşüm."

Sonunda ona bakabildim. Gözlerini bana dikmiş, asla ayırmıyordu. Dişlerini sıkıyor, içe göçen yanakları bunu kanıtlıyordu. Üzerinde hafif bir titreme olduğunu fark ettiğimde ellerine baktım. Ellerini yumruk yapmıştı ama bu titremesini gizlemeye yetmemişti. İlaçlarının yokluğunda bastıramadığı şey öfkesiydi.

"Ben de bir rüya gördüm."dedim."Uyanmak istemeyeceğim kadar güzel bir rüya."

"Rüyadan uyanmak için bu kadar çabalamasaydın o halde."

"Güzel rüyalar benim intikamımı alamaz."

Dilini dudaklarında çarçabuk gezdirdi. Bir anda alayla gülerek gözlerini masaya dikti. Yumruk yaptığı elini açarak masaya vurduğunda irkildim. Gözlerini yeniden bana çevirdi.

"Neden?"dedi gülmeye devam ederek."Senin için kalbimi yeterince karartamadığım için mi? İyi ve güzel şeylerden bu kadar mı nefret ediyorsun?"

"Nefret ettiğim onlar değil."

"Ben miyim?"diye bağırarak ayağa kalktığında Anıl'a baktım. Sessizce duruyor, sadece izliyordu. Beni bir çıkmaza soktuğu yetmiyor, yardım dahi etmiyordu."Sadece sana yardım etmek istedim! Hiç bulaşmak istemeyeceğim şeylere senin için bulaşmayı göze aldım. Çünkü senin de hayatın mahvolmasın istedim ama sen gelmiş işleri batırdığımı mı söylüyorsun!"

Büyük bir nefes alarak ayağa kalktım."Benim için değil."dedim keskin bir tavırla."Dünyaya olan borcunu ödemek için yaptın. Fakat bu benim için yeterli değil. Vicdanını dinleyen biri bana yardım edemez. Borcunu ödemek istiyorsan daha masum iyilikler yapmanı öneririm. Ben seni aşarım."

O an dilimi ısırmak ve tüm söylediklerimi geri almak istedim. Bundan sonra bana aynı şekilde bakmazdı. Nankörlük etmiştim. Anıl'ın istediği olmuştu işte. Barış bana yardım etmek için geride kalmazdı artık. Açıkça yeterli olmadığını söylüyordum.

"Ne borcundan bahsediyorsun sen!"diye bağırdığında sesindeki bütün duyguları yitirmişti. Saf öfkeyle, kararttığı gözlerinin ardından haykırıyordu."Bir kez..."Elini kaldırarak işaret parmağını bana doğru salladı."Sadece bir kez hata yaptım. Senin onlarca hatanın yanında sadece bir hata."

"Senin aksine benim hayatımda başkalarının hatasına yer yok."Sözlerimin soğuk sakinliği o an benim bile irkilmeme neden oldu. Barış'ın çenesi iyice kasıldı, dudakları düz bir çizgi halini aldı. Bir hışımla bana doğru yaklaşarak aramızdaki mesafeyi kapattı. Kolumdan yakaladığında nefesini tenimde hissedeceğim kadar yakınlaşmıştı. Kolumdan yakalayışı sert bir hareketti ama tutuşu bunun aksine narindi. Öfkeliyken bile yeterince nefret dolu yaklaşamıyordu.

"Bütün her şeyi öylece yakıp yıkacak mısın?"Sesi kasvetliydi."Senin için birini öldürseydim de yapar mıydın bunu?"

Omuzlarımı umursamaz bir tavır sergilemek istercesine silktim."Senin artık birini öldürebileceğini sanmıyorum. Ölüm benim aksime sana zarar veriyor. İntikam için sizin peşinize düştüğümü unuttun mu?"

"Değiştin."

"Değiştiğimi sandın."

"Ömer'in ailesi olduğu için onu öldürmeyeceksin. Geriye alınacak bir intikam kalmıyor."

"Asıl intikam yaşarken öldüğünü düşündürmektir. Ömer yaşadığı için pişman olacak."

"Bunu yapamayacak kadar vicdanlısın."

"Sen öyle olduğumu sanıyorsun."diyerek kolumu çektim. Geri çekilip, aramıza mesafe koyacağım sırada çenemi kavradı. Yüzümü bir süre incelediğinde gözlerimin içinde bir masumiyet aradığını fark ettim.

Neyse ki gözlerimin içine baktığında sadece alacağım intikamın ateşini görebilirdi.

"Umutlarımı sana harcadığıma inanamıyorum."diyerek bir anda bıraktığında afalladım ama hemen toparladım. "Asıl hatam buydu! Ne yaptığın belli değil. Dakikalar içinde düşüncelerin değişiyor, bambaşka birine dönüşüyorsun. Bir tarafına alışıyorum sonra bambaşka biri oluyorsun."

"Duygularını bu kadar zirvede yaşama."diyerek masaya yöneldiğimde Anıl dikkatlice bizi izlediğini gördüm. Ona doğru döndüğümde kafasını hafif aşağı eğerek doğru yolda olduğumu ima etti. Barış'a sırtımı döndüğüm için ifadem ister istemez yumuşamıştı. 

"Evet, sana fazla acımışım."

Bir hışımla ona doğru döndüğümde kaşlarımı iyice çatmıştım."Oradan bakınca acınacak halde gibi mi görünüyorum."

"Hem de nasıl."

Gözlerim şaşkınlıkla büyüdü."Acınacak halde olan sensin. Umut diye tutunduğun kişinin bile senden daha fazla umudu var. Yaşayan bir ölüsün. Benim en azından bir hedefim var."

"En azından artık başkalarının hayatlarını mahvetmeyeceğim. Senin aksine benim aşamayacağım bir vicdanım var."

"Vicdan seni A noktasından B noktasına götürür ama intikam her yere."

"B noktasına varamadan insanlığını yitireceksen A noktasında kalmalısın."

"İnsanlığımı yitireli çok oldu."

"Göreceğiz."dedi ve dişlerini sıktı. Bir süre bana baktıktan sonra Anıl'ı hedef alarak,"Gidiyorum, bir daha buraya gelmeyeceğim. Evde görüşürüz."dediğinde Anıl sadece,"Tamam, ben de akşam gelirim."demekle yetindi. 

Barış kendini kastı, yumruk yaptığı ellerini iyice sıktı. Buna rağmen titreyen bacağını gizleyemedi. Beliren damarlarını saklayamadı. Dudaklarını sıkı sıkıya birbirine bastırdı, gözlerime bir yabancıya bakar gibi baktı. Sonra burnundan yavaşça soluyarak ardına döndü. Evden çıkıp giderken arkasından baktım, gözden kaybolana dek izledim. Kapı sesini duyana dek kulak kesildim.

Kapı sesi geldiği an tuttuğum nefesimi dışarı bıraktım. Hızlıca ardıma dönerek Anıl'a ilerlerdim ve bacağına tekmemi geçirdim. Bağırarak bacağını tutmaya kalktığında dengesini sağlayamadı ve sandalyeden düşerek yere yığıldı.

"Şeytan!"diye bağırarak bacağını ovuşturduğunda kendimi sandalyeye bıraktım."Pabucumu ters giydirene bak."

"Ayağını yere sağlam bassaydın o zaman."

"Nereden bilebilirdim şu masum yüzünün ardındaki katilin ortaya çıkacağını."

Düştüğü yerden kalkarken,"Bu masum yüzümün ardındaki..."diyerek yüzünü ellerinin arasına aldı."...Katil seni A noktasından B noktasına götürecek yegane ruh."

"Evet..."diyerek yüzümü buruşturdum."En yakın arkadaşının gözünün yaşına bakmadan onun duygularını incitmeme neden olan bir adam bana neler yapmaz."

Ellerini yüzünden çekerek sandalyeye oturdu."Onu senden kurtarmak ileride akıtacağı gözyaşlarına engel olmak için attığım en büyük adımdı. Kör değilim, seninle duygusal bir bağ kurmaya çalıştığını görüyorum."

"Sadece yanımda oluyordu, duygusal bağ falan yoktu."

"Henüz yoktu, kuramadan önüne duvar ördük. Onu senden kurtardım, bunun için sen bile teşekkür etmelisin. Onun canını yakacaktın."

"Asla onun canını yakmazdım."

"Az önce bile canını yaktın, gelecekte yakar yıkardın."

"Onun canını yakmazdım."diye üstüne basa basa tekrarladığımda güldü."Hayatında olduğun herkesin canını yakarsın sen. İntikam yolunda ilerleyen biri hayatındaki insanları mutlu edemez."

"Sus artık."diye çıkıştığımda gülümsemesi büyüdü ama daha fazla bu konu hakkında konuşmadı. O susarken Barış'la konuştuklarımız zihnimde bir virüs gibi dolanmaya başladı. Benden nefret ediyordu. Bir daha geri gelmeyecekti. Onu kendimden itmiştim, bunu çok kolay yapmıştım. Birilerini kendimden itmek zaten kolaydı ama bunu ona yapmak istememiştim. En azından gerçekte nasıl biri olduğumu bilmiyordu. Nefreti o kadar saflaşmamıştı. Belki de Anıl haklıydı, onu yakmadan hayatımdan çıkarmam en doğrusuydu. 

Barış'ın hayatında olabilmem için yüreğimin yıkanmış olması gerekiyordu. Sezen Aksu'nun da dediği gibi, zehrimi akıtmadan yüreğim yıkanmazdı. Zehrimi akıtmanın tek yolu kafamı ezmeye çalışan düşmanlarımın kafalarını koparmaktan geçiyordu.

Ömer ve Arden'in kafasını kopardıktan sonra temiz bir sayfa açmayı başarabilirdim.

"Şimdi plan yapalım."diyerek sesini temizledi."Aleyna'yı kurtarmak istiyorsun ama o iş yaş. Akıl hastanesinden hasta kaçırmak içn katliam grubuna ihtiyacımız var ve şu durumda mümkün değil."

Nefesimi sesli bir şekilde bırakarak ona ters ters baktım."Onu da mı söyledim?"

"Evet, bu konuda çok dertlenmiştin. Sayıklayıp durdun zaten. Onu ardında bırakmışsın falan."

"Öyle yapmak zorunda kaldım."

"İyileşmesi için orada kalması gerek. Onun alacağı bir intikam yok."

"Neyse ki ne yapacağımı sana sormuyorum."

"Neyse ki."diyerek sahte sahte sırıttı ve bir anda somurtarak gözlerini devirdi. "Ali ile konuşacağım, adamları bir süre daha seni korusunlar. Muhtemelen istemeyecektir ama elimde onu mahvedecek kanıtlar var. Yaşayan bir ölü olduğunun ortaya çıkmasını istemiyorsa yardım edecektir."

"İyileşiyorum, bir-iki gün sonra kendimi koruyabilirim."

"Ona şüphem yok."diyerek önüne düşen saçlarını düzeltti."Yine de yapacağım, yalnız kaldığında seni parçalamaya çalışabilir."

"Ölmek istiyorsa denesin."

"Onu da yaparız."Telefonunun ekranını açarak bir şeyler karıştırdı."Önce elindeki bütün imkanları kendi yararımıza kullanalım."

"Planın ne?"diye sorduğumda sinsice gülerek gözlerini telefondan alarak bana çevirdi."Arden'i ayağımıza getireceğiz."

"Nasıl?"

"Ona seni öldürmek için bir koz vererek."

"Açıkla."dediğimde öne doğru kayarak bana yaklaştı. Bir sır verir gibi kulağıma doğru eğildiğinde ona doğru döndüm. Yüzlerimiz neredeyse yan yana kalacak kadar dibime girmişti."Sen av ben de avcı olacağım. O seni avlamak için peşinde dolanırken ben sinsice arkasından yanaşacağım. Sonra asıl avın kim olduğunu görmüş olacak."

"Av olmak için fazlasıyla avcı özellikleri taşıyorum."diyerek kafamı yana eğdiğimde başıyla onayladı."Av olmak içinde çok güzel salaklıklar yapabiliyorsun."

"Sen de avcı olamayacak kadar safsın."

"En azından salaklık yapmayacak kadar profesyonelim."

"Her katil olan profesyonel mi kesiliyor?"

"Hayır, senin kesilemediğin gibi."

"Başıma Koray oldun, ona zor katlanıyordum zaten."diyerek ayağa kalktım. Odaya geçmek için salondan çıkacağım sırada arkamdan seslendi."Hazırlan, katliam evine geçeceğiz."

Vücudumu yarım döndürerek kapının pervazından kafamı uzattım."Neden?"

"İzimizi sürsün, sabit kalarak avlayamayız."

Ona cevap vermeden kendimi geri çekerek odaya gittim. Hızlıca üstümü değiştirdim, çıkardıklarımı bavula geri koydum.

Elimi üstümdeki gri kapüşonlunun üstünde gezdirirken kendimi yatağa bıraktım. Yastıklardan birini alarak ona sıkıca sarıldım. Bir süre öylece durdum, sadece bekledim. Oradan oraya savrulan düşüncelerimi bir araya toplamaya çalıştım.

Dağılmıştım.

Her geçen dakika daha da dağılıyordum.

Karşı çıkamıyor, toparlayamıyor, düşünemiyordum.

Korkuyordum. Anıl'ın, Arden'in, Ömer'in, Ali'nin... Hepsinin yapabileceklerinden korkuyordum aslında. Bu saf bir korku değildi. Hazımsızlık çekiyordum sanki. Olabilecekler bir el gibi boğazıma yapışıyor ve düşüncelerimi bloke ediyorlardı. Anıl'ın söylediklerini hemen kabullenme sebeplerimden biri de buydu aslında. Toplayamıyordum, dağılıyordum ve üstümdeki eller bana engel oluyorlardı.

Bana yardım etmek isteyen iki kişi de artık olmayacaklardı. Onlardan uzak durmalıydım. Bana iğreniyormuş gibi bakmalarını istemiyordum. Yalanlarıma boğulmak için hazır değildim.

Barış'ı çok kırmış mıydım acaba? Bir insana ne kadar değer verirsen o kadar kırılırmışsın. Barış bana değer veriyor muydu? Anıl' a göre veriyordu ama ben hiçbir şeye inanamayacak kadar güvensizdim. Gördüğümü bile inkar edebilirdim.

Zaten çok yakın değildik ki. Hemen unuturdu. Göz görmeyince gönül her şeye katlanırmış. Söylediklerimi beni görmediği sürece hemen unuturdu. Uzaklaşır, hayatına bakardı. Bakmalıydı, yaşamalıydı. İyi bir adamdı, bunu hak ediyordu. Anıl haklıydı, onun hayatını mahvetmekten başka bir şey yapmazdım. Benden kurtulduğu için sevinmeliydi.

İç çektiğimde burnuma hafif parfüm kokusu doldu. Tam emin olamayınca derin bir nefes aldım. Burnuma dolan lavanta kokusuyla nefesimi içimde tuttum. Kokuyu biraz daha hissettiğimde vanilyanın tatlı esintisini hissettim. Kokudan sadece bu ikisini ayırt edebiliyordum ama onların dışında çok belirgin kokular vardı. İnsanın yemek isteyeceği türden bir parfüm kokusuydu. Yumuşak kokuları ayırt etsem de sert kokular daha baskındı, fakat ne olduklarını çözemiyordum.

Kokuyu biraz daha içime çektiğimde dank etti. Bu Barış'ın parfüm kokusuydu. O bu yastıkta uyumuştu, kokusu yastığa hapsolmuştu.

Gözlerimi kapattım, kokuyu içime çekerken Barış'la tanışmamızı düşündüm. Her şey mahvolmadan önceki birkaç anımız vardı. Bir kez daha kendime lanet ettim. Bir kez daha pişman oldum. Güneşin batışını izlemek için not bıraktığı kadın olsam ama geri kalan vahşet yok olsa. Temiz bir sayfa açmak çok mu zordu? Ben hiç temiz bir sayfa açabilecek kadar masum kalamamıştım. Şimdi onu yakalayabilmek için önce tüm masumiyetimi öldürecektim, sonra yeni bir sayfa açarak geri diriltecektim.

Üstüme bir ağırlık çöktüğünde gözlerimi geri açamadım. Gözlerimi dinlendirmek isterken derin bir uykuya daldım. Gözlerimi açmak istemedim çünkü onların ardında güzel hayaller yatıyordu. Güzel anlar, tatlı gülümsemeler vardı.

Gözlerimi açtığımda, yani uykumdan uyandığımda ise kendimi bambaşka bir yerde bulmuştum. Ellerim arkadan sıkıca bağlıydı, bacaklarım serbestti ama bedenim arkaya sabitti. Karnımdan sert şeritler geçiyordu, arkaya uzanıyordu. Gözlerim aşağıya doğru kaydığını o şeritlerin kalın halata ait olduğunu gördüm. Bedenim kalın bir halatla arkaya bağlıydı, bir sandalyedeydim.

Yine bir sandalyede bağlıydım!

Kafamı bir hışımla kaldırdığımda kalbim yerinden çıkacakmış gibi atıyordu. Gözlerimi etrafta gezdirdim, katliam evinde olduğumu fark ettim.

Buraya nasıl gelmiştim?

Anıl...

"ANIL!"diye haykırdığımda boğazımdaki acının neredeyse yok olduğunu fark ettim. Yaralarımda daha fazla iyileşmişlerdi sanki. Ben birkaç saattir burada değil gibiydim...

"ANIL!"diye bir kez daha boğazımı yırtacakmış gibi haykırdığımda yerimde duramıyordum. Sanki iplerden kurtulabilecekmiş gibi hareket etmeye çalıştığımda sandalye bir an geriye doğru gitti. Düşeceğimi sandığım an ağırlığım öne kaydı ve sandalyenin bütün ayakları zemine geri düştü.

"Bana bunu niye yaptın!?"Sözlerimin ardında öfke yatsa da sesim paramparça çıkıyordu.

"Hani yardım edecektin şerefsiz!"

Boğazıma kadar duygu seline battım. Gözlerim doldu, iplerin arasında sıkıştım kaldım. Durdukça boğuldum, bekledikçe öfkelendim. Saniyeler birbirini kovalarken çığlıklarım içimde birikti.

"Sana güvenmiştim!"İnanmıştım, gerçekten yardım edecek sanmıştım."Çık ortaya, burada olduğunu biliyorum!"

Dişlerimi bağırmamak içim iyice sıktım, kendimi kastım. Neden diye bağırdı zihnimdeki ses. Neden yaptı bunu?

Öfkemi bastıramadığımda dudaklarımın arasından bir çığlık olarak fırladı. Çığlığım evi yıkacak gibi yankılandı, kulaklarımı çınlattı.

Çığlığım söndüğü anda zemine ağır ayak sesleri yayıldı. Ses arkamdan geliyordu, dış kapının oradan yükseliyordu.

Nefesim bir ritim gibi aynı tempoda kulağımda yankılanırken yavaşça yutkundum.

"Neden yaptın?"diye sordum."Neden beni buraya getirip, bağladın ki? Ben sana ne yaptım? Anlaşmıştık!" Sesim sona doğru tiz bir çığlığa döndü. O sustukça öfkem bir çığ gibi büyüyordu.

"Beni kandırdın!"Dişlerimi sıktım."Bu yaptığına kahpelik derler."

Ayak sesleri kesildiği an ensemde sıcak nefesini hissettim. Tenime yayılan sıcaklık beni ürperttiğinde boynumu kastım.

"Güzel oyundu, çöz beni!"

Açık saçlarımın arasında elini hissettim. Saçlarıma dokundu, elini gezdirdi.

"Çek elini, çöz beni şerefsiz!"Kafamı çekmeye çalıştım ama yine aynı yere döndüm. Uzaklaşamıyordum.

Eli saçlarımdan boynuma doğru kaydığında kaşlarımı iyice çattım. Arkadan boynuma uzanan el çeneme doğru kaydı. Elini çeneme koyarken başparmağını alt dudağımın üzerine koydu. Bastırdı, nefesi saçlarıma karıştı.

"Yine karşılaştık Alâ Karademir."

O an buz kestim, tepeden tırnağa dondum. Nefesim kesildi, ellerim karıncalandı. Kalbim teklerken zoraki nefesimi bıraktım.

Beni öldürmek için an kollayan adamla yalnızdım ve elim kolum bağlıydı...

Bölüm Sonu...

Acılara yürüyor korkmuyorum... Şarkıyı dilime dolayan arkadaşa buradan lanetlerimi okuyarak bölüm sonu konuşmama geçiyorum.

İtiraf edin, sonunda yükseldiniz🥳

Anıl'ı yazmayı aşırı aksatmıştım, duygusal problemleri falan. Ona güzel bir geri dönüş yaptığımı ümit ediyorum. Evet biliyorum, bazılarınız onun içindeki katilden nefret ediyor ve bu fikirden hiç hoşlanmıyorlar. Tek diyeceğim, bana güvenin😈

Barış Bey'ciğime hep abi gibi dediniz durdunuz. Ben de onu hikayeden atmaya karar verdim. Alın artık Koray ve Barış yok😝

İşleri terse çeviriyorum, her şey tepetaklak olacak. Artık gerçek anlamdan başlamanın zamanı geldi. Kan istiyoruz diye attığınız yorumlarda gözümden kaçmadı...

Hadi öptüm, bol bol yorum yapın günüm güzelleşsin🌺







Olvasás folytatása

You'll Also Like

89.4K 6.4K 53
Sessizlik. Yalnız kalmak istediğimi söylemiştim sadece ona. Sadece sessiz olmasını! Neden dediğimde susmadın? Şimdi yoksun. Bu senin tercihindi!
AHZA |gay| 🦩 által

Rejtély / Thriller

133K 7.3K 37
"Ehline denk gelmeyen her şey ziyan olur. Can da, inci mercan da..."
4.4M 376K 94
1 KIZ, 6 ERKEK, ÖLÜMCÜL BİR EV. Afra'nın diğer tutsaklardan dört farkı vardı: Birincisi, bir kız olmasıydı. İkincisi, tutsak alınan son kişi olmasıyd...
388K 12.1K 38
Bebeğine bakamayacağını düşünen bir anne bebeği gizlice babasına bırakıp kaçarsa? Bir kapı zili ile hayatı alt üst olan bir mafya ? Sizce bu ikisini...