KİB - Yirminci Bölüm

11K 712 80
                                    


Bir anda bütün yorgunluk uçup gitmişti üzerimden. Koşup koluna girdim hemen, "Sıkıntıdan patlamıştım, ne iyi ettin..."

Önce kolunu sarmalayan kollarıma, sonra yüzüme tip tip baktı. "Ne yapıyorsun?"

Güldüm ve onu kantin tarafına doğru çekiştirdim. "Hadi gel, çay içelim!"

Önce karşı çıkmaya çalıştı ama ezici gücüme daha fazla karşı koyamadı. Birlikte iki sandalye çekip oturduk. O iki çay isterken ben de çevreyi gözlemliyordum. Bahçede çok insan vardı, çoğunluğu da bu sene üniversiteye başlayan öğrenciler olmalıydı.

"Şu Demir..." dedim gelen tavşan kanı çayımdan bir yudum alırken. "O bu gün yok sanırım. Ne kadar aradıysam da göremedim."

"Evet yok," Demli çaydan bir yudum aldıktan sonra acı gelmiş olmalı ki yüzünü buruşturdu. "Şımarık velet," Bunu söylerken ondan hoşlanmadığı yüzünden açıkça okunuyordu. "Doğru düzgün okula gelmişliği bile yoktur onun, ilk hafta hayatta gelmez."

Yüzüm asıldı. "E o zaman nasıl onun hakkında bilgi toplayacağım?"

Omuz silkti ve geriye yaslandı. "Kasma fazla, geldiği zamanlar yaparsın."

Tavrı duraksamama sebep olmuştu. Bana iyi mi davranıyordu? İyi davranacak başka zaman bulamamış mıydı? Bunun için sonra sevinecektim ama şu an tutuşmuştum. Aklıma Emre abi ve ihale geliyordu, bir an önce sonuca bağlamalıydım şu işi.

"Olmaz öyle," dedim tutuştuğumu gizlemeye çalışarak. Biraz öne eğildim. "İçim rahat etmez hem... Bir an önce çözelim şu işi."

Soğuk bir şekilde gülümsedi. "Azimli olmanı sevdim, hızlı yürümesi bizim de işimize gelir."

"Ne sizin işinize gelir?" İnce bir ses tonu ve aramıza bırakılan pembe tonlarındaki çantayla ikimizde yerimizde geriye yaslandık ve tepemizde dikilen Arın'ın nişanlısına baktık.

Şey, eski nişanlısına.

"Ne kaynatıyordunuz bakayım?" Yüzüne yapmacık, sevimli bir ifade kondurarak yanımızdaki sandalyeyi çekip oturdu.

"Esma?" diye sordu varlığını garipsemiş görünen Arın. Sesinde hafif bir şaşkınlık vardı.

Esma başını hafifçe ona doğru çevirdi ve yandan gülümsedi. "Egemen'le yakınlardaydık, okulda işin olduğunu öğrenince yanına gelmek istedim..." Sonra göz ucuyla bana baktı. "Siz burada ne yapıyorsunuz?" 


Sesinde hissedilen kıskançlıkla gülümsedim ve ince belli çay bardağımı kaldırarak gülümsedim. "Çay içiyoruz, sen de ister misin?"

Anlaşılan bana baksa da, sorusu bana değildi. Bakışları dik dik yüzüme battığında Arın lafa girdi. 

"Reklam çekiminde olduğunu sanıyordum."

Esma ellerini iki yanda açarak ona kocaman gülümsedi. "Erken bitti!"

"Egemen nerede?" Onun aksine Arın pek gülümsemiyordu, hatta yüzü sirke satıyordu.

Doğru, şu boynuz meselesi.

Egemeni ve onu yan yana görmek onu uyuz etmiş olmalıydı. E, tabi... Bilmek farklı, görmek farklıydı.

"Arabayı park ediyordu en son, gelir şimdi." dedi Esma ilgisizce. Arın'ın ona olan aksi bakışlarını ya umursamıyor ya da onu kıskandığını bilmek hoşuna gidiyor ve belli etmiyordu. İkinci seçenek daha olasıydı ve bu yüzünden açıkça okunuyordu.

"Peki..." Kafasını yana çevirerek bütün ilgisini bana verdi. "Sen nereden buradasın?" Umursamaz bir ton vermeye çalışsa da sesindeki kıskançlığı sezebiliyordum. Demek ki iki adamı da elinde tutmak istiyordu...

Kafamı ona haddinden fazla yaklaştırarak güldüm ve bardağımı kaldırdım. "Çay içmek için!"

Yakınlığımdan rahatsız olarak geri çekildiğinde daha çok sırıttım. Kaşlarını çatmıştı.

"Ooo, herkes toplanmış." Sonunda beklenen üye, aşk üçgenindeki ikinci erkeğimiz de gelmiş ve kadromuz tamamlanmıştı.

"Dur!" dedi Esma birden. Çay bardağımdan bir yudum alarak ona döndüm. Elimi hızlıca yakalayarak parmaklarıma, daha doğrusu tırnaklarıma dikkatle baktı. "Aman Allah'ım, bu tırnakların hali ne?"

Acaba kesmeyi mi unutmuştum? İki gün önce kestiğimi hatırlıyordum, hemen mi uzamışlardı?"Nesi varmış?" diye sordum hilal şeklinde kesilen tırnaklarımı inceleyerek. Düzgünce kesmeye de dikkat etmiştim üstelik, alt tarafı azıcık uzamışlardı, neden zebani görmüş gibi davranıyordu?

"Manikür yüzü görmemişler." Aslında görmüşlerdi ama benim için büyük külfet ve gereksiz para harcama olduğu için kuaföre gitmeyi bırakmıştım. Evde de nasıl yapılır bilmediğimden en temiz ve kestirme yolu tercih ediyordum. Tırnak makasını alıp kesiyordum. Benim için manikür gereksiz para harcamasından başka bir şey değildi.

"Ege'nin de tırnakları benimki gibi?" dedim kardeşini annesine şikayet eden çocuk edasıyla. Ege alıcı gözüyle tırnaklarına baktı ve ilgisizce indirdi. "Bunda ne sorun var?"

Arın da çaktırmadan kendi tırnaklarını inceliyordu ama onun tırnakları güzeldi, şu manikür gerektirmeyen düzgün tırnaklardan.

Esma iğrenir gözlerle Ege'ye baktı. "Senin iğrenç tırnakların üzerine sonra konuşacağız Egemen." Usulca bana döndü, yüzünde gerçeğe oldukça yakın oyuncu bir gülümseme vardı. "Yakınlarda bildiğim çok iyi bir manikür pedikür salonu var... Bir iki güne boşluğum olacak. Seni oraya götüreyim, ister misin? Hem..." Gözleri Arın'a değip geçti. "Daha çok birlikte vakit geçireceğiz gibi... Birbirimizi daha iyi tanımış oluruz."

Bu teklif'in üzerine Arın'ın yüzünde sıkıntılı bir ifade oluştu ve bana bakarak kafasını olumsuz anlamda salladı gitme der gibi.

"Ben ısmarlıyorum!" dedi Esma ısrar ederek.

Güldüm. "Sen ısmarlıyorsan gelirim!"


Arın'ın aptal diye mırıldandığını duydum.

"Ben de geleyim mi?" Ege istekle sorduğunda Esma onu tersledi.

"Aptal mısın? Erkekler giremez," Kafasını bana çevirerek yavaşça gülümsedi. "Biz kız kıza takılacağız..."

Ellerimi birbirine vurdum ve güldüm. "Kız kıza mı, harika!"

Amacı beni tanımak falan değildi. Arın ile beni yalnız görmek onu oldukça sinir etmişti. Amacı beni köşeye kıstırıp, uyarmak ve sindirmekti.

Esma bölgesini işaretliyordu.

Ama kimin bölgesini işaretlediğinden habersizdi.




Oy vermeyi unutmayın! ☆

Kendine İyi BakWhere stories live. Discover now