KİB - On Yedinci Bölüm

11.4K 750 140
                                    

Arın...

Etrafa baktım, derli toplu görünüyordu. Zaten fazla eşya yoktu, köşede küçük bir masa ve iki tane eski koltuk. "Demek burada yaşıyorsun?"

Aptal bir sırıtışla odada gezdirdi gözlerini. "Evet. Burası benim her şeyim!"

Bir kaç adım ilerleyerek eskimiş eşyalara dokundum parmak uçlarımla. Koltukların rengi alabildiğine solmuş, mikrop yuvasını andırıyordu.

"Merak etme eşyalarım seni yemez." dedi gözlerini devirerek. Açıkçası bu durumdan şüpheliydim. Gözüm kenarda duran bir rafa takıldığında adımlarımı oraya ilerlettim. Rengi solmuş siyah tahta raftan çok içindekiler çekmişti dikkatimi. Elimi uzatıp siyah kapaklı bir kitabı elime aldığımda yanımda bitmişti.

"Hey! Onlara dokunma!"

Kitabı tekrar almak için uzandığında geri çektim ve havaya kaldırarak içini karıştırdım. "Bunları da mı çaldın?"

Kaşlarını çattı. "Saçmalama. Kütüphane her altı ayda bir yeni kitaplara yer açılması için eski kitapları atıyor. Atılacağına ben aldım!"

Bu büyük bir kitaptı. Kaşlarımı kaldırdım. "Ne? Ansiklopedi mi?" Kalın kitabın içini karıştırdım. "Sen kafayı mı yedin? Bu yaşta ansiklopedi mi okur insan?"

"Hangi yaşta okurmuş?" Hala kitabı almak için uğraşırken, onu daha fazla oyalamadım ve elimdeki kitabı ona uzattım. Bıraktığım için sevinmişti ki diğerlerini de karıştırmam ile tekrar yüzü asıldı. Odada resmen küçük bir kütüphanesi vardı. Belli bir kategori yoktu her türden kitap vardı. Kişisel gelişim, romanlar, kalın ansiklopediler...

"Cidden bunların hepsini okudun mu?" diye sordum elimdeki kalın kitabı gösterirken. Gözlerini şaşkınlıkla irileştirdi. "Elbette hepsini okumadım. Henüz yetmiş ikisi bitti. Otuz sekiz tanesi daha duruyor."

"Ne?" diye soludum. "Yetmiş iki tane kitap mı okudun yani?"

Kaşlarını çattı ve anlamaz bir ifadeyle kafasını kaşıdı. "Ne kitabı? Ansiklopediden bahsetmiyor muyduk?"

Bu sefer gözlerimi irileştiren ben olmuştum. "Atıyorsun... O kadar okumuş olamazsın."

Omuz silkti. "İnandırmak zorunda değilim. Neye inanmak istiyorsan ona inan." Elimdeki kitabı çekerek düzgünce rafa yerleştirdi.

Geri çekilip salonun ortasında öylece dikildik. Bir süre sonra ellerini arkasında bağlayıp, "Ne içersin?" diye sordu.

Boyası dökülen duvarları incelerken, "Bir şey içmeyeceğim," dedim. "Sözleşmeyi oku bir an önce, geç oldu."

Omuz silkti. "Tamam, nerede?"

Bir an boş boş yüzüne ve ardından boş ellerime baktım. Harikasın oğlum, evde mi unuttun? Kendini niye unutmadın?

İri iri açılmış gözlerle yüzümü bakmaya devam edince ensemi kaşıdım. "Galiba arabada kaldı, alıp geliyorum." deyip kapıya doğru yürüdüm. Yani, inşallah arabadadır.

Dışarı çıkıp arabaya vardığımda yolcu koltuğundaki dosyayı gördüm. Şükürler olsun.

Hızlıca dosyayı aldım ve içindeki sözleşmeyi kontrol ettim. Kağıtların içinde olduğundan emin olduktan sonra arabayı kilitleyip eve doğru yürüdüm.

"Hayırdır evlat, buralara yabancı gibisin." Köşede duvara yaslanmış, elinde sigarasını tüttüren yaşlı amca hiç de tekin görünmüyordu. Sarı dişlerini gösterircesine sırıttı. "Yolunu kaybettiysen göstereyim."

Hızlıca başımı salladım. "Sağ olun, gerek yok." Elimdeki dosyaları sıkı sıkı tutarak Özgür'ün evine doğru hızlıca yürüdüm. 

Bir an evin kapısını açık bıraktığım için kendime kızdım. Buralar tekin değildi, genç bir kızın yaşadığı ev ne kadar güvenli olabilirdi ki? Sahi, Özgür burada nasıl tek başına yaşıyordu? Üstelik ailesini hiç sormamıştım, onlar neredeydi?

Kapıyı arkamdan örterek içeri girdiğimde Özgür hemen arkamdaki mutfaktan çıkmıştı, elinde dumanı üstünde sıcak kahveler vardı. "Hazır kahve sever misin bilmiyorum," dedi gülerek. "Ama sevmiyorsan da içmek zorundasın, ben kahvemi kimseyle paylaşamayacak kadar cimriyim."

"Teşekkürler," dedim tekli koltuğun ucuna oturarak. O da yanımdaki koltuğa oturdu ve elindeki kupalardan birini bana uzattı. Bir yandan kahvesini yudumlarken bir yandan da kucağımdaki sözleşme dosyasını kaptı ve kağıtları dosyadan çıkararak okumaya başladı.

Kahve dilimi yakmıştı. Sıcak kahve fazla sevmezdim ama hızlıca içip gitmek istiyordum. Beyaz kupadaki kahveden bir yudum daha alırken maddelere nasıl tepki vereceğini ölçmek için yüzünü dikkatle izledim. Sadece kağıtta yazılanları ciddiyetle okuyor ve kahvesini yudumluyordu.

Kahvemi yarılamıştım ki birden gülmeye başladı. "Gerçekten..." dedi elini karnına yaslayıp gülmeye devam ederek. "Bunca maddeye ne gerek vardı? Bu kadar pimpirikli olmak zorunda mısın?"

Birden eğildiği için elindeki kağıt fırlamış ve halının üzerine düşmüştü. "Lütfen biraz ciddi olur musun?" Yüzüm asılarak eğildim ve düşen kağıdı yerden alıp kucağına bıraktım. "Nesi varmış maddelerin?"

Kucağına bıraktığım kağıdı alarak parmağını bir maddenin üzerinde tuttu ve bana gösterdi. "Her günün akşamında sana rapor vermek zorundayım, bir de yüzyüze diye belirtmişsin... O nasıl olacak? Her gün seninle buluşmak için otobüse verecek yol param yok." Güldü. "Kendimi ajan gibi hissettim."

Yüzüne dik dik baktım. "Öylesin zaten." Göz ucuyla kağıtta belirttiği yere göz gezdirdim. "Tamam... Her akşam olmasa bile hafta da beş gün olsun. Hafta sonlarını çıkarırız..."

"İki!" Gözüme sokmak istercesine parmağını salladı. "İki gün olsun!"

"Beş." Dedim ciddiyetle ona bakarak. "Beş olacak."

"İki!" dedi o da bastırarak. Güldü. "Bari üç olsun..."

"Beş!"

Hızlıca elimi tutup sıktı. "Üç! Hadi anlaşalım!"

"Tamam dört, anlaştık." İkimizde birbimizin elini sıkıp ayrıldık.

Diğer birkaç maddenin üzerine de konuştuktan ve düzeltmeler yaptıktan sonra nihayet imzalamıştı.

Kağıtları getirdiğim dosyanın içine yerleştirdikten sonra ayağa kalktım. "Parayı bu gece hesabına transfer ederim. Umarım bu işten ikimizde karlı olarak ayrılırız."

"Merak etme!" dedi elimi tutup aşağı yukarı sallayarak. Yüzünde parlak, daha önce fark etmediğim aydınlık bir gülümseme vardı. "Pişman olmayacaksınız!"

Pişman olmamak mı? Göreceğiz.


Kendine İyi BakOnde histórias criam vida. Descubra agora