KİB - Elli Birinci Bölüm

3.6K 288 48
                                    

Bu bölümü, beni sabırla bekleyen ve beni cesaretlendiren güzel insanlara ithaf ediyorum, iyi ki varsınız. 🌻💛

İyi okumalar!

-

"Olayı büyütmüyor musun?" diye sormuştu Sinem. Kafeden ayrılmadan hemen önce. "Anlıyorum, başına gelenler talihsizlikti ama olan oldu. Belki de başta Demir'le nişanlanmak için bu kadar zorlamasaydın-"

"Sen ne biliyorsun ki?" diye sordum alayla gülerek.

"Sadece olan oldu diyorum. Ne kadar ileri gidebileceğini sanıyorsun ki? Olayı büyütmeyi bırakmalısın-"

"Sen benim yaşadığımı yaşadın mı?"

"Ne?"

"O zamanlar yurt dışındaydın, benim hakkımda ne biliyorsun ki? Neler yaşadığımı ne biliyorsun da böyle konuşuyorsun...?" Sinirle güldüm.

"Baban için üzgünüm." dedi. "Ama bu onların hatası değildi. Hala çok gençsin, onlara karşı ne yapabilirsin ki? Senin ne gücün var?"

Hala konuşmaya devam ederken gözlerimin önünde canlanan sahneye engel olamadım.

Bundan üç yıl önce, içimdeki şiddetli öfkeyle, Demir'in verdiği hayal kırıklığıyla hareket etmiş, bana verilen acının ve bedenimdeki izlerin hesabını sormak istemiştim.

O dönemlerde babamla aramda saydam bir duvar vardı. İkimiz için de geçilmesi kolaydı ama kimse geçmek için hareket etmiyor, adım atmıyordu. Beni tutan onun sessizliği, umursamazlığıydı. Onu tutan şey ise annemin eğitim anlayışıydı.

Hala çocuk olduğum zamanlar babamla oldukça yakın olduğumu hatırlıyorum. İşten geldiği zaman koşarak onu karşıladığım, beni kucakladığı bir zaman vardı. 

Ne zaman başladı bilmiyorum ama annem ona sert ikazlarda bulunmaya başladı. Böyle samimi davranırsa şımaracağımı, sonra ikisini de dinlemeyeceğimi söyleyip dururdu. Bunlar basit bir söylenme değil, oldukça ciddi konuşmalardı.

Babamın pasif karakteri annemin dominant kişiliğine daha fazla dayanamadı ve aramızdaki iletişim yavaşça azaldı. Başlarda annemi dinlediği için, aramıza bu duvarı ördüğü için ona kızmış, ondan nefret etmiş ve bu duvarı örmesine bizzat yardım etmiştim. Yıllar geçtikçe ise neden hiç oturup konuşmadığımızı bile unutur olmuştum. Babam artık baba olmaktan çıkmış, sadede eve para sağlayan bir insana dönüşmüştü.

Uğradığım saldırı karşısındaki tavrı da farklı değildi. Ne kadar acı çektiğimi görmesine rağmen bana sarılmıyor, sadece annemi dinliyordu. Belki sadece sarılsa her şey farklı olabilirdi. Annemin karşısında dimdik durur, beni sevmeyen bir adamla nişanlanmak zorunda kalmazdım. Daha özgüvenli olabilirdim.

Sadece sarılsa bile geçerdi, biliyordum. Çektiğim acı geçerdi. Sadece birinin, yalnızca tek bir kişinin şefkatine ihtiyacım vardı. Ve ben o şefkati doğru dürüst bile tanımadığım yabancı bir avukatta bulmuş ve tüm gücümle ona sarılmıştım.

Yaptığım ilk hata buydu.

Dişlerimi birbirine bastırdım. Geçmişten çabucak sıyrılmış ve günümüze dönmüştüm.

"Bu konuşmayı devam ettirmek faydasız." dedim ayağa kalkarak. Sinem'e veya bir başkasına kendimi açıklamak zorunda hissetmiyordum. "Abine onunla görüşmek istediğimi söyle. Ve kahve için teşekkürler."

Arkamı dönerek kafeden çıktım, arkamdan seslenip bana yetişmeye çalışsa da onu görmezden gelmiştim. Ne yapabileceğini umursamıyordum, ben üzerime düşen görevi yapmış ve onunla görüşmüştüm. Artık ona karşı bir yükümlülüğüm yoktu.

Kendine İyi BakWhere stories live. Discover now