KİB - Elli Beşinci Bölüm.

1.9K 132 13
                                    


Eğer bunu Sinem'den duymamış olsaydım büyük ihtimalle feci bir pot kırardım ve Demir Bora ifademden bile bir çıkarım yapabilirdi. Neyse ki Sinem öncesinde söylemişti. Canımı yakmaya çalışırken canımı kurtardığından haberi bile yoktu. Onun sayesinden ifademi sabit tutabilmiştim.

"Anlamadım?" diye sordum kaşlarımı kaldırarak.

Demir bir süre yüz ifademi dikkatle izledikten sonra parmaklarıyla gözlerini ovuşturdu. "Özür dilerim... Sarhoş oldum sanırım... Seni biriyle karıştırdım."

Yalan söylüyordu. Alkol kokmuyordu. Beni denemek ve tepkimi ölçmek için yapmıştı. Demir Bora benden ciddi ciddi şüpheleniyordu. Belki de sandığım kadar salak değildi.

"Kiminle?" diye sordum. Konudan kaçmak da şüphe çekerdi. Şimdilik olabildiğince onun şüphelerini yatıştırmalıydım.

"Boş ver." dedi bu sefer o konudan kaçarak. Neyse ki uzatmamıştı.

"Görüşmek üzere o halde." Yanından uzaklaşırken o da baş selamı verdi ve merdivenlerden yukarı çıkmaya başladı.

Ucuz yırttım.

Ya da yırtmamıştım.

Takım elbiseli iki adam çıkış kapısında önümde dikilmiş ve yolumu kesmişti. "Ne istiyorsunuz?" diye sordum hafifçe gülümseyerek. Kim yollamıştı bunları? Davetiyesiz katıldığım açığa mı çıkmıştı? Sinem mi ispiyonlamıştı? Yoksa Demir mi olaya uyanmıştı?

"Bizimle gelmeniz gerekiyor." dedi biraz daha kısa olan koruma. İkidir aynı şeyi tekrarlıyordu. Buradan gidin, demiyordu. Bizimle geleceksin, diyordu.

Kim beni ayağına çağırıyordu? Bunlar kimin adamıydı?

"Kim istiyor?" Duruşumu düzelterek savunma pozisyonu aldım. İkisini devirmek veya kaçmak. Kaçma seçeneğini düşünsem de gidebileceğim pek bir yer yoktu. İkisinin de bacakları oldukça uzundu, on metre kalmadan beni yakalayabilirlerdi. Aslında davet salonuna kaçmak da bir seçenekti ama bunun üstünü çizmek zorundaydım. Bir arbede çıkarmak dikkatleri üstüme çekmek demekti. Buraya sadece Sarp Bora ile gizlice buluşabilmek için gelmiştim, dikkat çekmek şu anda zamansız olurdu.

"Bizimle gelirseniz kim olduğunu görürsünüz." dedi diğeri. "Lütfen zorluk çıkarmayın uzun sürmeyecek."

Sanki çocuğa şeker verip yanında götürüyordu, güvenilir olduklarını falan mı düşünüyorlardı? "Tamam sizinle geleceğim." dedim gergin bir sesle. "Ama size güvenmiyorum, önden yürüyün sizi takip edeceğim."

Daha ıssız bir yerde arbede çıkarmak daha iyi olurdu. 

Mecburen dediğimi yapmak zorunda kaldılar çünkü onlar da benim gibi dikkat çekmek istemiyorlardı. Onlara göre güçsüz bir kadındım, beni tehdit olarak görmüyor olmalıydılar. Yine de her an kaçabilme olasılığıma karşı da tetikteydiler.

Çalan telefonumu hızlıca sessize aldım. Neyse ki titreşimdeydi ve fark edilmemişti. Arın arıyordu. Bir süre sonra mesaj attı.

Neredesin?

Cevap olarak onunla sadece konumumu paylaştım ve yürümeye devam ettim. Açıkçası, her ne kadar onu bunun içine çekmek istemesem de yanımda olmasını istiyordum. Sadece bu geceliğine. En çok korktuğum insanla aynı mekanda nefes alırken, sadece güvenebileceğim onun, yanımda olmasına ihtiyacım vardı.

Bahçenin ıssız bir köşesine geldiğimizde uygun bir fırsat yakalamaya çalıştım ancak duyduğum ses beni hazırlıksız yakaladı.

"Demek doğruymuş."

Korumalar uzaklaştıklarında kaçabileceğimi düşündüm ama ses, ayaklarımı yere çivilemişti. "Demek başından beri burada saklanıyordun?"

Bu, karşılaşmak istediğim en son kişi, annemdi.

Diğerlerine karşı güçlü durabilmek kolaydı, çünkü bağımız yoktu, aynı kanı paylaşmıyorduk, aile değildik. Ama annem farklıydı, bana en büyük acıyı o verebilirdi bu yüzden karşısında dimdik durabileceğime dair bir inancım yoktu, üstelik tek başıma, bu kadar savunmasızken.

Ona burada olduğumu kim söylemişti? Aklıma gelen tek ihtimal Sinem'di.

Yüzümü ona dönmesem de annem istediğini yaptı ve karşıma geçerek yüzüme dikkatli gözlerle baktı. "Evet, değişmişsin. Hem de oldukça değişmişsin. Seni kimsenin tanımamasına şaşırmamak gerek. Şu yüzüne bak." dedi dudaklarını büzerek. "Tenin beyaz, lekesiz kalsın diye en pahalı ürünleri kullanırdım. Şimdi hem bronzlaşmışsın, hem de çillerin çıkmış." Gözleri bu sefer saçlarıma çıktı. "Kumral saçlarını sarıya boyanmasını sevmezdin, bana inat mı simsiyah yaptın?"

"Neredeyse dört yıl oldu, beni ilk gördüğünde söyleyeceklerin bunlar mı?"

"Ya ne söyleyeyim?" diye neredeyse bağırdı. "Burada ne haltlar karıştırdığını, neyin peşinde olduğunu mu sorayım?"

"Bunu bilmeye hakkın yok." dedim soğuk bir sesle. "Benimle ilgili hiçbir şey bilmeye hakkın yok."

"Neden hakkım olmayacakmış?!"

Alayla güldüm. Bastırmaya çalışsam da ellerim titriyordu. Onun karşısında güçlü durmak zorundaydım, zayıflığımı belli edemezdim. "Parayı bize tercih ettiğin gün hakkını bitirdin. Benimle olan bağlarını da yitirdin. Artık kızın değilim."

Koca bir kahkaha attı. "Nasıl olacakmış o?"

"İnan bana, eğer elimde olsaydı reddi anne davası açardım. Ancak böyle bir hukuki düzenleme olmadığından davam direkt reddolur."

Yüzünü buruşturdu. "Ne saçmalıyorsun? Senin burada işin yok. Hemen bu gece İzmir'e dönüyoruz!"

"Seninle hiçbir yere adım atmam."

Sonunda gözlerindeki nefret açığa çıktı. "Babanı öldürdüğün yetmedi mi?"

"Özgür!"

Güçlü, tanıdık sesi duymak, bedenimi içgüdüsel olarak ona çevirmeme sebep oldu. Arın'dı. Koşarcasına bahçede beni bulmuş ve annemi görür görmez korumacı bir ifadeyle önüme geçmişti. "Her yerde seni arıyordum, hemen gitmemiz gerek." dedi başını hafifçe bana çevirip fısıldayarak.

"Sen kimsin?" diye sordu annem ters bir ifadeyle.

Arın, başını kadına çevirdi. Kaşları çatılmıştı. "Arın Akça. Asıl siz kimsiniz?" Bakışları, görüş açımıza giren korumalara çevrildi ve beni korumak istercesine daha çok yaklaştı. "Burada ne yaptığınızı sanıyorsunuz?"

O sırada telefonuma gelen mesaj sesiyle telefonumu küçük çantadan çıkardım ve ekrana baktım.

İş tamamdır.

Arın'a baktım. O da öğrenmiş miydi?

"Kimmiyim? Annesiyim annesi! Sen kim olduğunu sanıyorsun da kızımla arama giriyorsun?"

Keşke ona konumu göndermeseydim. Keşke bu zamana kadar gitmiş olsaydı. Keşke beni böylesine aciz bir durumda görmeseydi.

Gerginliğimi mi hissetti bilmiyorum ama uzanıp elimi tuttu. Gece yeşil görünen gözlerini gözlerime dikti. "Buradan gitmek ister misin?"

Ancak düşüncelerimin aksine bedenim rahatsızlık değil, rahatlamayla doluydu. Onun yanımdaki varlığı beni rahatlatmış, daha mantıklı karar vermemi sağlamıştı. 

Muhtemelen annem sorun çıkaracağımı tahmin ederek korumaları görevlendirmişti. Zorluk çıkarırsam beni zorla götürmeye niyetliydi.

Hemen arkasından ona yetişen Ege de nefes nefese yanımızda bitti. "Abi Usain Bolt musun sen... yetişemedim..." dedi ellerini dizlerine koyup nefeslenmeye çalışarak.

Tamamdır, üçe karşı iki kişi. 

Kendine İyi BakWhere stories live. Discover now