KİB - Kırk Birinci Bölüm.

5.6K 452 190
                                    


Dağınık saçlar, kırışmış bir gömlek, üstelik giydiğim bu kıyafetleri dün gece de görmüştü. Başka biri olsa geceyi Arın'la geçirdiğimi rahatlıkla söyleyebilirdi.

Ama böyle düşünmesine izin vermek aptalca olurdu.

Zira Sinem'e ihtiyacım vardı. Bana karşı kötü olursa onu kullanamazdım. Beni arkadaşı gibi görmeli, kendi evine, ailesine sokmalıydı.

Bora ailesine sızmak için sadece Sinem'i kullanabilirdim.

Durumu kurtarmak, yanlış anlaşılmayı gidermek için sadece birkaç saniyem vardı.

"Sinem?" diye sordu arkamdan yaklaşan Arın. Onu yeni fark etmiş olmalıydı. "Ne arıyorsun burada?"

Sinem'in bakışları uzun bir süre benim ve Arın'ın üzerinde gidip geldi. Ardından yüzündeki hayal kırıklığını ustalıkla perdeleyerek gülümsemeye çalıştı. "Günaydın... Poğaça almıştım, birlikte yeriz diye." Elindeki poşetleri salladı. "Yanlış zamanda mı geldim?"

"Hayır." dedim gülümseyerek. "Dün yurda-"

"İçeri geçsene." dedi Arın kapıyı tamamen aralayarak. O an kapıyı bedenimle kapatarak bilinçsizce Sinem'in içeri girmesine izin vermediğimi fark ederek hızla kenarı çekildim. Arın neden lafımı kesmişti? Ona baktığımda gözlerini yüzüme dikmiş, sonra kapatıp açmıştı. Ben halledeceğim der gibiydi.

Sinem içeri girdiğinde biz arkasında kalmıştık. Arın bana doğru yaklaşarak elimdeki çantayı tutup kenarı bıraktı ve elimden tutup beni içeri çekiştirdi. "Ne yapıyorsun?" diye fısıldadım onu durdurarak.

"Eğer yanlış anlamasını istiyorsan git, sen bilirsin. Benim için hava hoş." dedi kapıyı işaret ederek. Gözlerini dikkatle yüzüme dikti. "Ne yapmak istersin?"

Kaşlarım çatıldı. "Elbette durumu kurtarmak!"

"O zaman dediğimi yap. Ne söylersem uy." 

Telefonunu çıkararak birini aradı. Birkaç çalıştan sonra açıldığını duydum. "Hemen iki simit alıp buraya gel." dedi sadece ve telefonu kapatarak cebine sıkıştırdı.

"Kimi aradın?"

"Egemen'i. Unutma, ne dersem kafa salla."

Sanırım kafasında bir yalan hazırlamıştı bile. "Tamam..."

Mutfağa doğru yürüdüğünde onu takip ettim. Sinem, bir sandalyeye ellerini yaslamış masaya bakıyordu. "Sanırım zaten kahvaltı ediyordunuz..." dedi sıkıntılı bir sesle.

"Aslında Egemen'i bekliyorduk." dedi Arın. "Simit almaya gitmişti, birazdan gelir o da."

Sinem'in yüzünde belirgin bir aydınlanma olmuştu. "Egemen mi? O da mı buradaydı?"

"Evet." Arın çıkardığı bardaklara çay doldurdu. Sinem masada sadece iki bardak olduğunu fark etmemiş görünüyordu. "Oturun hadi."

Sandalyeyi çekip eski yerime otururken Arın'ı izledim. Yalan söylerken yüzünde mimik oynamamış, oldukça doğal bir ifade çizmişti. Onun hiçbir zaman yalan söyleyemediğini düşünürdüm.

Neyse ki geç olmadan kapı çalındı ve Arın bakmaya gitti. Sanırım ona kapıda nasıl davranacağını açıklayacaktı.

"Günaydınlar!" Ege elindeki poşetleri kaldırarak bizi selamladı. "Ooo, Sinem de gelmiş!" Simitleri masaya bırakarak yanımdaki sandalyeye kuruldu ve kulağıma doğru eğildi. "Arın olanları anlattı. Yakayım mı paçanızı?"

Ona soğukça bakmama rağmen gülümsedim. "Dediğim yerden aldın değil mi Ege?"

Geri çekilirken sırıtıyordu. "Evet evet, sıcak hala. Soğumadan yiyelim!"

Kendine İyi BakWhere stories live. Discover now