PROLOG

9.3K 548 41
                                    


Oy vermeyi unutmayın :)



Önünde sıra sıra dizilmiş makyaj malzemeleri, arkasında saçlarını şekillendiren bir kadın, ayna da güzel bir genç kız vardı. 

Özgür olmadan önce, Eylül'dü.

Yüzündeki fondötenin ve pudranın ağırlığına rağmen, uzun kıvrımlı ve rimelli kirpiklerini zevkle kırpıştırdı ve ruj bulanmış dudağıyla kendi yansımasına gülümsedi.

"İşte şimdi gerçek bir prenses gibi görünüyorsun." diye mutlulukla cıvıldadı hemen yanında dikilen, ve onun gibi yansımasını izleyen annesi.

Genç kız mutlulukla gülümsedi. Güzelliğinin farkındaydı, sanki güzel olursa her şey onun olacakmış sanıyordu, daha doğrusu böyle öğrenmiş, ona böyle öğretilmişti. Güzelliğin dayanılmaz çekiciliğini. 

"Sana güveniyorum Eylül, güzel kızım." Annesi sürekli aynı şeyi söylüyor, üzgün mırıldanmaları kulağını dolduruyordu. "Etkile o çocuğu."

Annesini bu sefer memnun etmek istiyordu, onun mutlu olmasını her şeyden çok istiyordu. Gözlerini, aynadaki yansımasından alıp annesine baktı ve sevecenlikle gülümsedi. "Merak etme anne, onu seviyorum."

Annesi bir an için ihtiyatla gülümsese de bakışları kızın dudaklarına kaymıştı. "Sakın baloda böyle gülümseyeyim deme. Ön dişlerin uzun, kötü görünüyor. Dudaklarını kapatarak gül."

Ön dişleri uzun değildi aslında. Normal, hatta sevimliydi. Ama genç kız annesine her şeyden çok güveniyor ve bunun, onun dediği gibi kusur olduğunu sanıyordu. Öz güveni biraz daha azalırken gülümsemesini alçalttı ve onun dediği gibi sevimli dişlerini göstermeden soğuk bir gülümseyiş sundu.

"Bu daha iyi."

Baloya gideceklerdi, bir dernek balosuna. Sokak Hayvanları için kurulan derneğin bir balosuydu ve yardım toplanması planlanıyordu. 

14. yüz yılda da değillerdi halbuki ama bu tür cemiyet balolarında herkesin en iyi ve en ihtişamlı haliyle gitmesi adeta bir kanun gibiydi. Eylül, bunu sevdiğini düşünüyordu. Bu abartıyı, bu gösterişi. Çünkü annesi seviyordu, o da sevmeliydi.

Gittikleri balo da en az görünüşleri kadar ihtişamlıydı. Yere sarkan dev avizeler, parlak ışıklar, gösterişli halılar. 

Her yerden gösteriş ve para akıyordu.

Eylül bu görüntüden içten içe rahatsızdı. Bu süslemelerle, bu kıyafetlerle, bu kadar harcanan parayla daha fazla sokak hayvanını besleyebilirlerdi.

"Bak oradalar." dedi annesi uzaktaki bir masayı göstererek. Gözleri her zamanki gibi, ilk olarak Demir'i görmüştü, her zaman olduğu gibi yakışıklı görünüyor ve ağırca önündeki içeceği yudumluyordu. Hemen yanında duran annesi Neziha hanım onları gördüğünde elini kaldırdı ve selam verdi. Eylül'ün annesi Nilgün hanımla, Neziha hanım sıkı arkadaştılar ve bu ilişkileri ister istemez çocuklarına da yansıyordu.

Eylül'ün masada gözü Demir'den başka birini görmüyordu. Selamlaştıktan sonra onu izlemeye devam etti. Ona bakmamaya çalışıyordu ama gözleri ne yapıp ediyor onu buluyordu. Demir'in gözleri ise Eylül'e bile dokunmadan büyük salonda dolaşıyor, sıkıldığı alenen belli oluyordu. Zorla getirilmişti, belliydi. Normalde onu bu tür davetlerde görmezdi, annesinden geleceği haberini alınca bile inanamamıştı.

Genç kız henüz on beş yaşındaydı. Gözlerini ondan alamıyor, bakışlarını kendisine bir an olsun çevirmesini umuyordu. Demir'in hüzünlü görüntüsü onu da üzüyordu. Onu mutlu etmek istiyordu.


Henüz on beş yaşındaydı.


Ve Demir Bora'ya sırılsıklam aşıktı.



Kendine İyi BakTahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon