KİB - Yirmi Beşinci Bölüm.

11.5K 786 332
                                    

Ben: Yaz olursa rahatlarım, dersler falan da olmaz hikayelerime bölüm yazarım.

Annem ve işler: ahahhahahhaha

Tam olarak bu durumdayım, bu bölümü kaç defa ara vererek yazdım bilmiyorum. Bu yüzden büyük emek taşıyor, lütfen bir saniyenizi ayırıp bölümü oylayarak emeğimi ödüllendirir misiniz? :)

 Bu yüzden büyük emek taşıyor, lütfen bir saniyenizi ayırıp bölümü oylayarak emeğimi ödüllendirir misiniz? :)

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Multi: Arın Akça.

Size uzuuun bir bölümle geldim!

İyi okumalar.

-

Güneşin son kalan ışınları da yükselen gecekondular arasında kaybolmuş, hava kararmış, Arın'ın söz verdiği saat ise geçmişti.

Beni alacağına söz vermişti ama ne gelen vardı ne giden. Anahtarı yanıma alarak ince krem çantayı koluma asıp dışarı çıktım ve hemen kapının önündeki kaldırıma oturarak bekleyişimi bu sefer de orada sürdürdüm.

Beş dakika daha bekleyecektim, ama gelmezse Emre abiyi arayacak ve araba isteyecektim.

Mahalle sakindi. Herkesin ailecek akşam yemeği yediği, sohbetlerine sıcak bir ortamın eşlik ettiği saatlerdi. Çocukların oyun sesleri bile yoktu, sokakta in cin top oynuyordu. 

Başımı dizlerime yasladığımda yarısını serbest bıraktığım siyah saçlarım omuzlarımdan dökülmüştü. Yavaşça gözlerimi kapadım. Bugün olaylı bir gün olacaktı, çoğunlukla dalga geçiyordum ama, ihale dosyasına ne pahasına olursa olsun ulaşmam gerekiyordu. Bu artık bir ölüm kalım meselesi haline gelmişti. 

Henüz üç dakika geçmişti ki, uzaktan bir motor sesi duyuldu ve arabanın beyaz farları karanlık sokağı aydınlattı. Yüzümde oluşan parlak gülümsemeyle başımı kaldırdım. Sokağı aydınlatan beyaz farlar gözlerime vurmuştu. Arın efendi sonunda gelebilmişti.

Hızlıca ayaklanıp üzerimi silkeledim ve bir kaç adımda, çalışır vaziyette duran arabanın önünde bittim. Yolcu tarafının açık duran penceresine doğru eğilmiştim. "Hiç gelmeyeceksin sandım, hazırlanamadın mı iki saatte..."

Dudaklarımı birbirine bastırdım ve konuşmayı kestim.

Gelen Hamza'ydı.

"Sen mi geldin...?" diye mırıldandım. Ağzım kurumuş, midemde anlamsız bir ağrı oluşmuştu. Ne olduğunu çok iyi biliyordum ama hissettiğim duyguya bir isim vermek istemiyordum.

"Binecek misin artık?" diye sordu Hamza soğuk bir sesle.

Bakışlarım arabadan ayrılıp, tamamen boş olduğuna tanık olduğum sokakta gezindi. Kimse yoktu.

Hamza bir yandan konuşmaya devam ediyordu ama kulağım onda değildi. "...Emre abi yolladı ne..."

Açıkçası...

Kendine İyi BakWhere stories live. Discover now