KİB - Kırk Beşinci Bölüm.

5.6K 422 111
                                    

Sağlık sorunları nedeniyle bölümü beklenenden daha geç atıyorum.

Oy vermeyi unutmayın.

İyi okumalar!

.

.

.

Oda oldukça aydınlıktı. Yapım ekimindeki görevliler son ayarlamaları yaparken kıyafetimi giymiş, Alp'in prova odasından çıkmasını bekliyordum. Nedense hazırlanması benden uzun sürmüştü. Az ileride Arın, Serhat beyle sohbet ediyordu. O yanımda yokken canım sıkılıyordu.

Neyse ki sonunda Alp göründü. "Çok bekletmedim, değil mi?"

Başımı olumsuzca salladım. "Hazırsan başlayalım."

Serhat bey fikrini son anda değiştirdiğini söyleyerek bize ilk kıyafetlerimizi giydirmişti. Üzerimde sevmediğim o kombin duruyordu ama sıkıntı değildi. Bir an önce bitirip gitmek istiyordum sadece.

"Tamam çocuklar, konuştuğumuz gibi." dedi Serhat bey kameranın arkasına geçerken. "Büyük heykelin yanına ilerleyin."

Alp uzun ve büyük adımlarını ilerletip benden önce varmıştı. Arkamı dönüp Arın'a baktığımda kollarını birbirine bağlamış, yüzünde huzursuz bir ifadenin asılı kaldığını gördüm. Ona baktığımı fark ettiğinde kendini gülümsemeye zorladı ve baş parmağını havaya kaldırdı. Ona gülümsedim.

Alp'in çıplak ayaklarını takip ederek Serhat beyin bahsettiği heykelin önüne doğru ilerlerken terliklerimi çıkarmadığım aklıma geldi. Şimdi çıkarıp köşeye atsam sorun olmazdı bence. Çaktırmadan terlikleri çıkarıp köşeye bıraktım.

"Ah!" Kulaklarım acı dolu bir inilti işittiğinde hızla başımı kaldırıp Alp'e baktım. Yüzü acıyla gerilmiş, ayağını tutuyordu. 

Ona doğru ilerlediğim esnada arkamdan hızla yaklaşan kişi beni tuttuğu gibi kucakladı. Gözlerim iri iri açılarak tepemdeki ela gözlere baktım. Arın'ın gözleri hem endişeden hem de öfkeden titriyordu. "Aptal mısın? Onun ayağına batan şeyi görmedin mi? Senin de ayağın çıplak!" diye bağırdı yüzüme doğru.

Hala şaşkınlıkla yüzüne bakıyordum. "Ne battı ki ayağına?"

Başımı çevirerek birkaç adım ileride acıyla ayağını kavrayan Alp'e baktım. Görevliler çoktan çevresini sarmış, ona yardım ediyordu. 

"Bunlar cam," dedi bir görevli. Dikkatle yeri izliyordu. "Biri bu cam parçalarını kumların arasına karıştırmış."

Arın'ın beni tutan elleri daha da sıkılaşmıştı. "Hemen buradan gidiyoruz." dedi.

Kaşlarım çatıldı. "Nereye gidiyoruz, ya çekim?"

Bakışları hiç olmadığı kadar karardı. "Şimdi çekim önemli mi?!" Beni göğsüne bastırarak çekim yapılan alandan çıkardı ve köşedeki koltuklardan birine oturdu. Kucağındaki benle birlikte!

"Arın, bırakır mısın artık beni? Bir şeyim yok."

Beni görmezden gelerek elleri ayaklarıma dokundu. "Senin de ayağın yaralanmış..."

Kaşlarım çatılarak dokunduğu yere baktım. Sanırım bahsettikleri cam ayağımı çizmişti. Çünkü ince bir sızı dışında acı hissetmiyordum. "Bir şey yok, abartma. Sadece çizmiş."

Evet, sadece çizilmişti. Her şey o kadar ani gelişmişti ki ayağımdaki bu kesiğin acısını yeni hissediyordum. Sadece çizilmiş olsa bile Arın sanki ayağımı kesmişler gibi davranıyordu. 

Kendine İyi BakWhere stories live. Discover now