KİB - Altıncı Bölüm.

14.8K 826 95
                                    

"Ya istemiyorum, bırak." Dedim Sibel'in ellerini engellemeye çalışarak.

"Kızım orası entel, okumuş insanlarla doludur şimdi. Bu pespaye kıyafetlerle gitmeyi düşünmüyorsun değil mi?"

Yüzümü astım. Evet öyle düşünüyordum.

"Onlar okumuş da biz okumadık mı Sibel? Doğru konuş alırım seni ayağımın altına."

Güldü Sibel, ellerinde benim için seçtiği birkaç kıyafeti yatağın üzerine bıraktı. "Ya abla, onların okuduğu okullarla bizlerinki bir mi? Onlar bir tane derse bile kaç bin lira döküyorlardır şimdi, Allah için bilmiyormuş gibi konuşma."

Derin bir iç çektim. Dünkü olaydan sonra çabucak toparlanmış ve Özok Üniversitesine gidip, onurlu bir şekilde öğrenci işlerine yalvarma kararı almıştım.

"İşe yarayacağından emin misin?" diye sordu gözleri elbiselerin üzerinde dolaşırken. Sonra karar kılmış gibi bir tanesini çekip aldı ve üzerime tuttu yüzündeki parlak gülümsemeyle.

Omuz silktim. "Belki bir yolu vardır, annem babam yok belki okul bana burs verir?"

"Bu elbiseyi giy!" dedi kıyafeti üzerime yaslayarak. Hareket etmediğimi görünce elime tutuşturdu.

"Lütfen giy! Biliyorum ben seni, şimdi sen oraya pijamayla gidersin."

"Ne var, pijamalarla giden varmış." dedim, Üniversitede de kızlar teklif ediyormuş der gibi.

Gözleri iri iri açıldı. "Sen yapma Özgür!" Yüzü asıldı. "Lütfen giy, bak giymezsen üzülürüm."

Ofladım. En hassas noktalarımı insanlara göstermemeliydim. Üzülmese bile üzüldüğünü söylüyordu turşu.

"İyi ver."

Sevinerek yanaklarıma öpücük kondurdu. "Hadi ben kaçar, seni seviyorum."

Saate baktığımda öğleyi geçiyordu. Hızlıca asker yeşili rengindeki bol elbiseyi giyindim. Dizlerimin altında biten elbisenin uçlarında küçük ipler vardı. Gülerek etrafımda döndüğümde süzülüp halka oluşturuyorlardı.

Gülerek etrafımda döndüm ve döndüm... Bu elbiseyi sevmiştim!

Hızlıca küçük çantamı çapraz olarak boynumdan geçirdikten sonra aynaya baktım. Saçlarım! Her zamankinden daha dağınık görünüyorlardı. Çabucak bir lastik bulup saçımı topladım ve topuz yaptım. Şimdi biraz daha idare ederdi.

Giymekten eskiyen siyah spor ayakkabılarımı da giydiğimde, kendimi savaşa hazırlanan bir asker gibi hissettim.

*

"Üzgünüm Hanımefendi..." 

Ben de üzgündüm, görmüyor muydu? 

"Ama yapabileceğimiz bir şey yok." 

Ne demek yoktu? 

"Size burs verilir ancak... Bu yüzde 25'lik dilimin hepsini karşılamaz."

Yıkılmıştım. Burnumu çektim hafiften.

"Emin misiniz? Başka başvurabileceğim yerler yok mu?"

"Üzgünüm hanımefendi," dedi diğer öğrencilerle de uğraştığı için benimle yüzeysel konuşan görevli. "Bilgim yok."

Üzgündüm, ne yapacağımı düşünüyordum. Bir an görevlinin uzun yeleğiyle bakıştım, acaba onu çekip yalvarsam faydası olur muydu bana?

"Bakın... O bursa gerçekten ihtiyacım var." dedim en dokunaklı yüz ifademi yüzüme yapıştırıp.

Kendine İyi BakWhere stories live. Discover now