Kırk İki - Ön Okuma.

4.9K 350 122
                                    



- Bir hafta önce -

Aslında geçen sabah, Arın'ın evinden gitmek için acele etmemin sebebi çetenin yanına uğramak istememdi. Belgeleri, verdikleri e-postayla gece göndersem de bir türlü cevap alamadım. Bu yüzden merak edip genelde takıldıkları depoya gelmiştim.

Şansıma içeride sadece Serkan vardı. Bu çocuğun beni her gördüğünde sinsi sinsi bakması ve bir bakışıyla beni huzursuz hissettirmesi rahatsız ediciydi.

Depodaki eski koltuklardan birine oturmuş sigara içiyordu. Beni gördüğünde istifini bozmadan sigarasını ağır ağır içmeye ve beni süzmeye devam etti.

"Emre abiler yok mu?" diye sordum rahat davranmaya çalışarak.

Uzattığı ayağını diğerinin üzerine attı. "Sadece ben varım."

Başımı salladım. "Öyle mi? Başka zaman uğrarım o halde."

Arkamı dönerek depodan çıkacaktım ki seslendi. "Ben de belgeleri nasıl bu kadar kolayca elde etti diyordum."

Başımı çevirerek omzumun üzerinden ona baktım. "Anlamadım?"

Bakışlarını yüzümden ayırmadan sigarasından derin bir nefes aldı ve başını hafifçe kaldırarak gri dumanı yavaşça serbest bıraktı. "Ne söyleyeceksen bana söyle, ben Emre'ye iletirim."

Güldüm. "Zahmet etme, ben sonra söylerim ona."

Komik bir şey söylemişim gibi dudağının bir kenarını yukarı doğru kıvırdı ve bana alttan alttan baktı. "Biz söyleyene kadar bizimle iletişime geçme. Buraya da gelme."

İfademin kontrolünü kaybettim. Kaşlarım çatıldı. "Neden?"

Yine, ilk önce bana cevap vermek yerine sigarasını dudakları arasına sıkıştırdı ve son nefesini alarak izmariti duvara bastırıp söndürdü. "Sorgulama, ne diyorsak onu yap."

İçimdeki öfkeyi kontrol etmem gerekiyordu ama bu çocuğa karşı hem geriliyor hem de öfkeleniyordum. Sürekli açığımı arayan sinsi gözlerine yenilemezdim. İfademi biraz yumuşattım ve ona doğru birkaç adım attım. "Anlamadığımdan soruyorum ya. Neden gelmeyeyim ki? Yoksa bir hata mı yaptım?" dedim üzgün görünmeye çalışarak. Elbette bir hata yapmamıştım ama yanlış anlamış gibi yaparsam içgüdüsel olarak yanlış anlaşılmayı düzeltmek isteyecekti. "Beni çeteden atmak mı istiyorsunuz yoksa?" dedim sesimi titreterek.

Gözleri kısıldı ve sanki niyetimi biliyormuş gibi bana uzun uzun baktı. "Çeteden atılsan böyle sorunsuzca seninle iletişimi keseceğimizi mi sanıyorsun? Salak mısın?"

Ne demek istediğini biliyordum. Bu çeteye girmeye çalışırken de biliyordum.

İfademe bakıp güldü. "Ali'yi son zamanlarda gördün mü?"

Kaşlarım çatıldı. Konuşmanın bu noktasında aniden Ali'den bahsetmesinin havadan sudan muhabbet etmek için olmadığını biliyordum.

Ali'ye bir şey olmuştu.

Yine de anlamamış gibi davranmak zorundaydım. "Yo, görmedim. Bu aralar buraya uğramıyor sanırım, ya da biz denk gelmiyoruzdur."

Lütfen.

Lütfen yanlış anlamış olayım.

Lütfen.

Başını yere eğerek güldü. "Ali dün intihar etmiş." dedi ölümden değil de, başka bir gerçekten bahseder gibi rahatça.

Dondum.

Dondum ve sadece yüzüne bakakaldım. Şimdi rol yapmama gerek yoktu. "Nasıl?" Yutkundum. "Nasıl nerede?"

"Ali'nin kimsesi yoktu." dedi koltuğunda geriye yaslanarak. "Ölümünün ardından sorup soracak kimsesi... Senin gibi. Bu yüzden ölmek için tereddüt etmemiş olmalı."

Buz kestim.

Ali'yi öldürmüşlerdi.

Bunu uzun zaman önce biliyordum. Burada ölebileceğimin. Ama o zamanlar bu o kadar da önemsediğim bir şey olmamıştı. Belki de o zamanlar, bunu yaşayana kadar ciddi gelmemişti.

Ama şimdi, ölümden bahsedildiğinde aklıma tek bir kişi geliyordu. Arın.

Çünkü daha öncesinde hayatımda Arın yoktu. O zamanlar Ali gibi, kimsem olmadığını düşünüyordum. Ama şimdi düşününce... Arın, çocuklar, Sibel, Okan, hatta Ege... Hayatımda bu kadar insan varken öylece ölemezdim.

Çetenin beni araştırdığını biliyordum. Annem, babam, kardeşim yoktu. Onlara göre kimsem yoktu. Tek hatamda kolayca öldürülüp bir kenara atılabilirdim.

Hayır.

Beni bu kadar kolay öldüremeyeceklerdi.

"O zaman..." dedim birkaç adım gerileyerek. "Sizden haber bekleyeceğim."

Yüzümdeki korku Serkan'a zevk vermişcesine sırıttı. "Aferin."

Depodan uzaklaşıp bir otobüs durağına yürüdüm. Tesadüfen gözüme duraktaki billboard takıldı. Elindeki bir parfüm şişesiyle Esma'nin resmi asılıydı. Yüzü her yerdeydi.

Tanınıyordu.

Telefonumu çıkararak Okan'ı aradım.

"Sen beni arar mıydın?" diye gülerek açtı telefonu.

"Okan, senden bir şey isteyeceğim."

Duraksadı. "İyi misin? Tabi iste hemen."

"Esma Duman. Sana iletişim bilgilerini vereceğim. Bu kızın menajerini bulmanı istiyorum."

"Bulurum bulurum da... Sen ne yapacaksın?"

Bakışlarım Esma'nın dev resminden ayrılmadı.
"Ünlü olacağım."


















.

.

.

Gelecek bölüme kadar kendinize İyi Bakın. 🎈

Kendine İyi BakWhere stories live. Discover now