KİB - İkinci Bölüm.

18.5K 943 95
                                    

Yorum yapmayı unutmayın :)

Uzun kırmızı elbisemin kenarından kavrayarak yukarı kaldırdığımda, siyah topuklu ayakkabılarımın ucu görünmüştü. Dengemi sağlamaktan korkarak birkaç adım attım ama beni korkutan şey gerçekleşmedi ve dimdik ayakta durabildim. Bu başarım dudaklarımda yer eden sırıtmayı mümkünmüş gibi daha çok arttırdı. Artık çekinmem gereken bir pürüz yoktu.

Elimdeki çantayı sıkıca kavrayarak, gözlerimi insanların üzerinde gezdirdim, ben pahalıyım diye bağıran kıyafetleri resmen ışıldıyordu. Bir cemiyet partisinden başka da bir şey beklenmezdi zaten.

Evet dostlarım nerede miyim? İstanbul'un en pahalı mekanlarından birinde bir davetteyim. Yani öyle sayılırım, bu organizasyona davetli olmadan, gizlice girdiğim detayını saymazsak.

"Hanımefendi." dedi omzuma nazikçe dokunan büyük bir el. "Bu dansı bana lütfeder misiniz?"

Önce bana izinsizce dokunan elini sertçe ittirmeyi düşündüm ama ona doğru döndüğümde buna gerek kalmadan yirmili yaşlarının başında olduğunu tahmin ettiğim genç adam birkaç adım geriye sendeledi. Yüzündeki hayal kırıklığı ve şaşkınlık açıkça okunuyordu. "A- afedersiniz biraz sarhoşum da, lütfen sorumu duymazlıktan gelin."

Hızlıca arkasını dönüp uzaklaştığında, kahkahalarla gülmek istedim. Çirkin görüntümü gördükten sonra yüzünde oluşan ifade muazzamdı. Sadece dış görünüşe takılı kalmış zihinleri asla çözemeyecektim. Ve kendilerini bu kadar çabuk belli etmeleri beni memnun ediyordu.

"Evet," diye mırıldandım köşede konuşan iki tane kadını gözüme kestirirken. "Nerede kalmıştık?"

*

"Emin misiniz bu suyun fayda edeceğinden?"

"Yüzde yüz," dedim kendimden emin gülümsememi yüzüme kondurarak. "Sizi her türlü müsibet, kötülük ve gıybetten koruyacaktır."

Dibi gelmiş kızıl ablamız şişeyi eline alarak dudak büzdü. "İthal mi bu? Geçen ay Londra'ya gittiğimde de oradaki Merlin büyücüsünden 3 bin dolara böyle bir şey almıştım ama pek işe yaramadı."

Gözlerim irileşirken kadına bakakaldım.

3 Bin Dolar mı dedi o? Yuh! O kadar para verecek kadar ne yaşadın sen teyze?

"Yok, has yerli malı yurdun malı."

"Hayatım," dedi diğeri. "Yine sen uyguna almışsın, ben Hindistandan aldım 70 Bin rupi dedi adam. Fiyatlar uçmuş resmen."

Onlar kendi aralarında fiyatların uçması hakkında bir muhabbet döndürürken -ki bence uçan onlardı- bunu fırsat bilip elimdeki ürünleri satmıştım ikisine de. Nerelerinde taşıdıklarını anlamadığım çeklerini çıkarıp bana göre uçuk olan fiyatlar yazıp satın almışlardı. Zengin işi davetleri bu yüzden seviyordum, parayı sorun etmiyorlardı ve istediğim fiyattan birbirlerine hava atmak uğruna kat be kat fazla veriyorlardı. Ve bu beni rahatsız etmek yerine işime geliyordu.

Merlin ve Hindistandaki büyücüden sonra benim söylediğim ücret onlara komik gelmiş olmalı ki bir süre güldüler. Ben de bozuntuya vermeden onlarla birlikte güldüm, çünkü neden gülmeyeyim? Fırsatını bulmuşken gülmek gerek dostum.

Karanlıkta kalan bir köşeye geçip bir avcı misali insanları izlemeye başladım. Elimde kalanları da okutmam- yani satmam gerekiyordu.

Yanımdaki kadınların söylediğine göre bir nişan davetindeymişim ama geldiğimden beri ne gelini görebilmiştim ne de damadı. Bu durum beni o kadar da ilgilendirmediğinden gözüme kestirdiğim yeni avlarıma yönelmek üzereydim ki, mikrofonda konuşmaya başlayan adam yüzünden insanlar sahne kısmına yönelmeye başladı ve avlarımı kaybettim. Ve bir anda kalabalıkta, o kadar insan arasında kalakaldım.

Kendine İyi BakNơi câu chuyện tồn tại. Hãy khám phá bây giờ