beni bu hisse alıştırıyordun ve işte tüm hava dağılmıştı. bütün odak merkezleri silinmişti ve yalnızca dudakların kalmıştı. az önce oyununu bozduğum için senden bir adım öndeydim ama şimdi görüyordum ki en az on adım fark atmıştın bana. sanırım, bunda da iyiydin. insanları etkin altına almada. ya da ben senin için kolay bir avdım? dudaklarını dudaklarımdan ayırırken refleksle dudaklarımı ıslattım ve gözlerimi araladım.

o an gözlerimin önüne sırayla düşen karanlığın sebebi yeniden dudakların olmuştu. soluklarım daha da hızlanırken kollarımı boynuna gevşekçe doladım bu defa. sanırım, sarılıyordum. garipti. ama hoşuma da gitmişti.

dudaklarıma doğru tekrar eğildiğinde ise kaslarım gevşemiş beraberinde boynundaki kollarım da çözülmeye yakın hâle gelmişti yeniden.

bu defa dudaklarımı hırsla öpüp ısırıyorken nefes almama fırsat dahî bırakmıyordun. sanki, kendi dudaklarım senindi de geri almaya çalışıyor gibiydin.

alt dudağımda hissettiğim bir anlık sızlamayla tıslamış ve yüzümü geriye çekmiştim.

elimin tersini dudağıma götürüp dokundum. elimin üzerindeki kırmızılıkla kaşlarımı çatarak sana baktım. senin dudağının kenarına da bulaşmıştı.

baş parmağımla dudağındaki ufak kızıllığı temizledim ve nefesimi vererek başımı yeniden yastığa yasladım. dudağıma birkaç defa daha elimin tersini bastırıp hafif bir kızgınlıkla sana baktım.*

aptalca bir oyunda kazanmak senin için bu kadar önemli mi?

*elimin üzerindeki birikmiş ufacık kanı tişörtüme sildikten sonra tekrardan kollarımı boynuna gevşekçe sararak bana yaklaşmanı sağladım ve dudaklarına baktım.*

çekseydin o zaman...

*bir elimi boynundan aşağıya sırtına doğru kaydırıyorken diğerini saçlarının arasına götürdüm. bana daha da yaklaşmanı sağlamış, dudaklarımı ıslatmıştım.*

...elimi.

*dudaklarına bakıyorken dudaklarımızı hafifçe birbirine değdirip gözlerimi kapattım. sen de benim senden etkilendiğim kadar etkileniyor muydun? yoksa, sadece öylesine öpüyor muydun? basit sebeplerden.

kaç saniye dudaklarımız temas hâlindeyken nefes aldığımı bilmiyorum. sadece, çok güzel bir andı. benim için. hatta hayatımın en güzel saniyelerinden birini bile yaşıyor olabilirdim şimdi.*

"kumanda ve en büyük koltuk beni- ow. AAA PERDE Mİ YANIYOR?!"

*felixin sesiyle ve karşı koltuğa gelen atlama sesiyle gözlerimi açıp dudaklarına beklettiğim küçük öpücüğü bıraktıktan sonra kollarımı çözerek seni ittirdim üzerimden. ben de doğruldum ve hatta ayağa kalkıp koltuğu değiştirdim.*

"ne perdesi oğlum? hani, ne taraf?"

"yanlış görmüşüm, tamam."

"yoruyorsun insanı, felix."

*oturduğum tekli koltukta kucağıma da yastıklardan birini aldıktan sonra elime kenardan aldığım peçeteyi dudağıma bastırdım. ardından elimi sildim. ekiptekiler de bir bir koltuklara yerleşmişti. felix tam zamanında yetişmişti gerçekten de. bulunduğu koltuktan sessiz sessiz bana attığı laflara sesimi çıkarmamış, sinirlenmemiştim ben de buna karşılık olarak.*

-

*gece olana kadar ara ara göz göze gelmelerimiz çok kısa sürüyordu. tamam, bu biraz da benim yüzümdendi. ve asla kalabalığın yanından ayrılmıyordum da. kalabalık dediğim yoongi ve jongin'di elbette. en ufak bir es bile vermemiştim.

elimdeki içki bardağından ufak ufak yudumlayarak konuşulanları dinliyordum. her ne kadar içim kıpır kıpır olsa da bunun ne kadarını yansıttığımı bilmiyordum. elimdeki yarısı dolu bardağı kenara bıraktım. dediğim gibi pek hoşlanmazdım içmekten. bu odada tek hoşlanmayan kişi bendim, sanırım. yarım bardak içene kadar herkes şişesini yarılamıştı bile çünkü.

kucağımdaki yastığı kollarımla sarıp oturduğum tekli koltuğun kol kısmına yaslayıp başımı da üzerine koydum. gözlerim konuşan taraf sen olduğunda istemsizce sana kayarken sözlerine karşılık başka birinden ses çıktığında gülüyordun.

ben de gülümsedim hafifçe. tam o anda bana doğru döndüğünde hemen yüzümdeki gülümseyi sildim ve dudaklarımı birbirine bastırarak gözlerimi kapattım. bu geceki ilk yakalanaşım değildi nasıl olsa. gözlerimi açtığımda artık başka birine bakıyordum.*

"bir şeyler yapmamız lazım, olmaz böyle. yaşlı dedeler gibi içip sohbet ediyoruz yalnızca."

"harbiden, ne yapsak?"

"herkes bir sırrını söylesin! ben başlıyorum, hmmm, geçen sene mayıs aylarında bulunduğumuz koğuşun gardiyanlarından biriyle yiyimiştim, heheh. yoongi hyung sende."

"dört ya da beş senedir bir meleğe aşığım, platonik anlayacağınız."

*içkisinden büyük bir yudum almıştı. ben de başımı kaldırıp dikleştim. yoongi gibi bir adamın sevdiği kişiye açılamaması ilginçti. öyle bir izlenim bırakmıyordu çünkü.*

"doktor seokjin ile ufaktan bir geçmişimiz var ama üzerini kapattık."

*bu itiraf ise jongin'den gelmişti. ağzını açan taraf bu kez jackson olduğunda herkes ondan tarafa dönmüştü.*

"pis işlerle uğraşmayı bir kadın için bırakmıştım. nişanlandık ama bir sene sonra eski işler açığa çıktığında, bilirsiniz. hapse düşünce de terk etti. eh, evlenmiş duyduğuma göre."

*kısa bir sessizliğin ardından felix'in sesi duyulmuştu.*

"esmer şekerim sende."

*yüzler bana döndüğünde dudaklarımı ıslattım. bir sırrım var mıydı ki benim? şu anki hayatıma dek yaşadıklarımın toplam özeti bir dakika falan sürerdi ki zaten.*

bilmiyorum.

"mızıkçılık yapmasana. illaki buradaki kimsenin bilmediği bir şeyler vardır."

*bir süre daha düşündüm.*

daha önce hiç ağlamadım.

"nasıl?"

ne nasıl? gözümden hiç yaş düşmedi işte.

"şaşırmadım."

*jongin'den çıkan sesle kısa bir an ona baktım ve nefesimi verdim. bu adam hiçbirimizi sevmiyordu, tamam ama bana karşı özellikle olan bir nefreti var gibiydi. alışmıştım, çok problem değildi.*

"hiç kimseni kaybetmedin mi?"

"manyak mısınız? adam kendi ailesini öldürmüş, neyden bahsediyorsunuz siz?"

*sessizlik. yeniden yastığımı ayarlayarak başımı üzerine yerleştirdim. inkar etmemiştim bu defa çünkü... hem onunla laf dalaşına girmek istemiyorum. (sebebi vasıfsız ve bomboş bir adam olduğunu düşünmemdi.) hem de senin düşüncelerini merak ediyordum. tavrını. daha önceden bilip bilmediğini bilmiyordum. uzaklaşacak mıydın, görecektim işte.*

"jungkook sen devam et."

*gözlerimi sana çevirdim. işin hiç sen tarafından bakmamıştım ama bu gereksiz oyunun işime gelen kısımları da vardı demek ki.*

bad guys | taekookWhere stories live. Discover now