22 ''Geç Kalınmışlık''

Start from the beginning
                                    

''Almayayım,'' dedim yüzümü buruşturarak. ''Ben sağlıksız beslenmekle mutluyum.''

Sayra da bana arka çıktı. ''Sağlıktan söz eden kişi günde bir paket Marlboro içiyor.''

Doruk kolunu onun omzuna atıp arkadaşımın o güzel sarı saçlarını karıştırdı.

''Ne derler bilirsiniz; dediğimi yapın, yaptığımı yapmayın.''

Siparişlerimiz hazır olduğunda içeceklerimizi alıp masamıza geri döndük. Birkaç gündür görüşmediğimizden birbirimize anlatacak çok şeyimiz varmış gibi gürültülüydüler. Ama ben durmadan içeceğimden yudumlar alıyor, böylece konuşmamamın bir açıklaması varmış gibi davranıyordum. Bana yönelen sorularaysa kısa ve kaçamak cevaplar veriyordum. Arkadaşlarımdan bir şey saklamayı istemiyordum elbet ama olaylar o kadar kompleks hale gelmişti ki söylediklerime inanacaklarına da ihtimal vermiyordum.

''Ee Ecrin, sende ne var ne yok?'' dedi Sayra ince kaşlarını kaldırarak.

Her zaman insanların sorgulayacağı kadar fazla asık bir suratla dolaşan bir kız olsam da o, bu ifadenin benim normal halim olduğunu biliyordu. Ama yine de üzgün olmamla arada ince bir çizgi vardı ve beni gerçekten tanıdığından bir şeyler ters gittiğinde kolayca anlardı.

''Bütün gün evin içinde oturmam dışında bir aksiyon yok,'' diye yalan söyledim.

Bazı şeyleri en yakın arkadaşınıza dahi anlatamazdınız.

''Baban ve cici annen İzmir'den döndü, değil mi?'' diye sordu Doruk.

Cici annem. Kahvemin kartonuyla oynarken gözlerimi devirmeyi kesemedim.

''Maalesef.''

''Babanla aranız nasıl?'' diye sordu Sayra masanın üzerindeki elimi sıkarken.

Pekala, kendimi azılı bir katilmiş ve sorgulanıyormuş gibi hissetmeye başlamıştım. Kafamı kaldırıp onun ela renkteki gözlerine baktım, bunun öylesine sorulmuş bir soru olmadığını görebiliyordum. Gerçekten merak ediyor gibi bir hali vardı.

''Babamı biliyorsun, bizim aramız ne kadar iyi olabiliyorsa o kadar iyi işte,'' diye cevap verdim.

Beni asla sevmeyen ve onu asla tatmin edemeyeceğim biricik babam. Sinan Atlas.

''Neden böyle davranıyor gerçekten anlamıyorum,'' dedi Sayra üzgün bir sesle.

''Sorgulamayı bırakalı çok oldu,'' diyerek omuz silkindim. ''Sen de sorgulama.''

Masaya garip bir sessizlik çöktüğünde asık yüzüme zorlama bir gülümseme diktim.

''Pekala, bu kadar goygoy yeter. Ders çalışma vakti!'' diye mırıldandım kitabımı açarken.

Keyifsizce homurdansalar da ders çalışmaya başlamıştık, Doruk bizden bir yaş büyük olduğundan ve hukuk fakültesini tutturduğundan çalışmıyor, yanımızda telefonuyla oynuyordu. Sorularımız olunca da pek zorlanmadan onları çözüyordu. Şu durumda ona imrensem de onun da derslerinin zor olduğunu ve vize-final zamanı deli gibi ders çalıştığını biliyordum.

Yaklaşık bir buçuk saat boyunca kafamı kaldırmadan çalıştığımda boynumda bir sancı hissettim. Güneş de masamıza düşüp uykumu getirerek ders çalışmam konusunda bana hiç yardımcı olmuyordu. Zaten dün gece kafamdaki onca sesten ve düşünceden dolayı uyuyamamıştım. Ayaklanıp lavaboya gitmenin en iyisi olacağına karar verdim. Sayra ve Doruk bana baktıklarında hemen geleceğimi haber vermiştim.

YASAK MEYVEWhere stories live. Discover now