2 ''Düşüş''

81.7K 2.3K 227
                                    

''Bize hiçbir şey yapmadılar; ilk iş mutlak bir hiçliğin içine yerleştirildik. Zira bilindiği üzere dünyadaki başka hiçbir şey, insan ruhuna hiçlik kadar etkili bir baskı uygulayamaz.''

Satranç, Stefan Zweig

Satranç, Stefan Zweig

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

2

Babamın yeni karısı ve onun oğluyla tanışmam bu şekilde gerçekleşmişti. Bu tanışmanın üzerinden birkaç ay geçti. Babam ve o kadın sade bir törenle hayatlarını birleştirdiler. Hastalıkta, sağlıkta, iyi günde ve kötü günde birlikte olacaklarına yemin ettiler. Saçmalıkla dolu boş vaadler. Samimiyetsiz dans müzikleri ve sadece yemek yemek için orada olan davetliler...

Babamın görüşümü önemsemeden yaptığı bu evliliği öylece kabullenmemiştim. Ve onu o gece olan davranışlarından ötürü affetmemiştim. Sadece kısa bir süreliğine buna katlanacağım ve annemin yanında kalmak için elimden geleni yapacağım, diye hatırlattım kendime. Öte yandan annem telefonlarımı nadiren açıyor, açtığındaysa kısa süreli görüşmeler gerçekleştiriyorduk. İşlerinin yoğun olduğunu belirtmişti, bu yüzden bana yeterince vakit ayıramadığını. Onu aklayacak nedenler bulurdum hep, hem hangi anne çocuğunu görmeyi istemezdi ki?

Hayatım tam anlamıyla korku dolu bir filmden uyarlanmış bir haldeydi. Uyanamadığım bir kabus gibi... Daha da kötüsü babamın ve yeni eşinin 'balayına' gitmiş ve beni kim olduğunu dahi bilmediğim bir adamla baş başa bırakmış olmalarıydı. Bütün gün zorunlu olmadıkça odamdan dışarı çıkmıyor, onunla karşılaşmamak için elimden gelen her şeyi yapıyordum.

          O gün yine odamda oturmuş kitap okuduğum, rutin öğle saatlerinden birindeydim. Bir şeye sahip olup onu yitirmek mi daha iyi yoksa ona hiç sahip olmamak mı, diye sormuştu Usta Dickens. Gözlerim kitabın bu cümlesinde duraksadı ve kelimeler arasında odağını korurken bir şeye sahip olup onu yitirmenin daha iyi olduğunu düşündüm. Yitirmek acı veren bir hayat düzeniydi ama o güzel şeye hiç sahip olmamaktan daha iyiydi.

Annem şu anda benden kilometrelerce uzaktaydı ama bir kış akşamında içimi ısıtacak şekilde gülümsediği anlar hala yakınımdaydı. Şimdi o benden böylesine uzakta diye hissettiğim bu boşluğun kapanması için bütün o değerli anılarımın yok olmasını mı istemeliydim? Anılar bir okyanusta bulunan inci taneleri kadar değerliydi.

Kitabın kaldığım sayfasına ayraç koyup yataktan kalktım. Hemen hemen her şey aynıydı, duvarları açık mavi odam, beni başka bir yerlerde mutluluğun olduğuna ikna eden Van Gogh'un "Yıldızlı Geceler" tablosu, tek çocuk olarak yetiştiğim bu ruhsuz ev... Ve de hediye paketinin üzerine iliştirilen bir süs gibi hayatıma giren yabancılar. Hemen hemenden kastım bu son kısımdı.

Midem bir şeyler yemem için karnıma baskı yaptığında derin bir nefes alıp verdim. Doğup büyüdüğüm evde bir misafir gibi hissetmemeliydim. Odamdan çıkıp mutfağa gitmek için merdivenleri indim. İçimden lütfen onunla karşılaşmayayım diye sayıklıyordum.

YASAK MEYVEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin