32 ''Yapboz''

15.4K 781 177
                                    

32

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

32

            Her mutluluk bir mutsuzluğun bedeli, diye düşünürdüm. Sadece bir şeyleri yitirdiğimizde, bir şeyleri kazanmamıza izin verildiğini öğrenmiştim. Hayatımıza giren, yüreğimize iyi gelen insanlar şüphesiz birer bedeldi. İçimiz sökülene kadar ağladığımız gecelerin, kalbimize aynı anda batırılan bin iğnenin bedeli.

            Benim kader çizgimse, yalnız geçen çocukluğumun ardından bunun kefareti olan güzel birkaç yıl ve sonrasında yeniden tek düze hale gelmiş bir hayattan ibaretti. Peki tüm bu yitirmişliklerden sonra mutluluğu hak etmiş miydim? Bu konuda pek emin değildim.

            Aras gittikten sonra bir süre kadar Yekta'yla sohbet etmiştik. Yekta, garip bir mizah anlayışına sahip bir çocuktu ve böylece zihnim her ne kadar bir kasırgayla darmadağın halde olsa da beni gülümsetebilmişti. Sonrasındaysa beni eve bırakmıştı, numaramı almayı ihmal etmeden tabii.

            Yekta'yı düşündüğümde olayların nasıl sonuçlanacağını az çok tahmin edebiliyordum. Hayatımda bana yaklaşmaya çalışan birkaç erkek olmuştu ama kimse bozuk bir psikolojiye sahip sorunları olan bir kızla ilişkisini sürdürmek istemiyordu. Yekta da o erkeklerden biri olacaktı, ilk bakışta ilgisini çektiğim ama sonrasında soğukluğuma dayanamayıp gerisin geri kaçan adamlardan biri.

            Peki ya benim kalbimin heyecanla çarpması sağlatacak olan neydi? İstediğimin birbirlerine kelepçelenmiş gibi her daim el ele tutuşulan ve insanlara bir sevgilinin olduğunu haykırdığın türden bir ilişki olmadığını biliyordum. Bu tür ilişkileri saçma ve alelade bulurdum. Aradığım şey kalbimde hissettiğim adrenalinle beni yaşama bağlayacak olan bir şeydi. Beni tüketen ama aynı zamanda beni var eden bir şey.

            Salonda bacaklarımı kanepeye boylu boyunca yaymış kitap okuyordum. Zihnimi verebildiğim kadarıyla tabii. O sırada kapının çaldığını işittim. Kapıyı yardımcımız Jale Teyze açmıştı, büyük ihtimalle Eylül gelmiş olmalıydı. Bu yüzden kafamı tekrardan anlamakta zorluk çektiğim kitaba çevirdim.

            Oysa salona giren kişi Eylül değildi. Kumral bir ten, yumuşacık bakan kahverengi saçlar ve iri vücuduyla kuzenim Gökalp'ti. Burada ne arıyordu?

            ''Seni evde bulabileceğimi biliyordum!'' dedi kanepede yanıma oturduğunda. ''Başka nerede olabilirsin ki?''

            ''Senin kadar renkli bir hayatım olmadığı için özür dilerim,'' dedim gözlerimi devirerek. ''Ayrıca laflarını yemen için söylüyorum ki; dışarıdaydım biraz önce eve geldim.''

            ''Vay canına, Ecrin Atlas vahşi dünyada hayatta kalabildi mi?''

            Kitabımla omzuna bir tane indirdim.

YASAK MEYVEWhere stories live. Discover now