''Bir amaca bağlanmayan ruh, yolunu kaybeder, çünkü her yerde olmak hiçbir yerde olmamaktır.''
Montaigne, Denemeler
İYİLEŞMEK ÜZERİNE
Ölüm.
Hiç her gün görmeye alıştığınız, bu alışkanlığın bozulacağına biraz olsun ihtimal vermediğiniz bir insanı bir daha göremeyeceğinizi idrak ettiğiniz oldu mu?
Bu farkındalık beraberinde fevkalade bir kabullenmeme halini getirir, ölümü yalnızca başkalarının başına gelen, veyahut filmlerde gerçekleşen bir safsata zanneden insanın ölümle ilk tanışması sarsıcıdır.
Ölümün tanımını bildiğimizi düşünürüz, kalbin atmayı kesmesi, sonrasında bir tabut, bir de üzerine atılan toprak değil midir ölüm? Değildir azizim, ölüm sevdiğini kaybedenlerin bileceği hususi bir meseledir, ölümün ne olduğunu yalnızca ölüme yenilenler bilir.
"Sayra öldü," diyen Gökalp. İçin için hıçkırarak ağlayan Gökalp'i hissizce izliyordum. Onu tutup sarsmak, yalan söylediği için boğazım yırtılana kadar bağırmak istiyordum. Ölüme yenildiğinizi bir anda kabullenemezdiniz, her gün görmeye alıştığınız, bu alışkanlığın bozulacağına ihtimal vermediğiniz bir insan nasıl artık hayatınızda olmazdı ki?
Küçük bir ipucu vermeme izin verin, acının hafifleyeceğini, şimdiki kadar acıtmayacağını söyleyen herkes yalan söylüyorlar.
"Dün gece ne oldu Gökalp?" demiştim.
Sayra'nın ölümünü sesli söylemek, sanki onun gidişini kabul etmek gibi geldiğinden kelimeler çıkmıyor dudaklarımdan. Sayra nasıl öldü sorusu, biricik arkadaşımın ölümünü kabullenmek olacaktı ve bu kabulleniş taşıyabileceğim bir yükten çok daha ağırdı. Bu korkunç acının zamanla körleşeceğini, bu yükün elbet hafifleyeceği tesellisinde bulunan herkes birer yalancıydı.
"Onu eve bırakmamı istedi, uyumak istiyordu. Eve geldiğimizde çoktan uyuyakalmıştı zaten, onu yatağına ben taşıdım. Üzerini örtüp evden çıktım... Sabah onu aradığımda telefonuma yanıt vermedi, merakım içimi kemirdiğinde evine gittim. Sonrası..."
Sonrasını hiçbirimiz dile getirememiştik, hayat dolu genç bir kızın yitişini, canı damarlarında kuruyarak soluşunu anlatmak için yeterli derinlikte kelime yoktu dimağlarımızda.
Sayra'yı son kez soğuk odada, beyaz teni morarmış, uzun kirpikleri virgül edasıyla yanağına kıvrılmış ebedi uykusundayken görmüştüm. Sayra'yı benden ayıran bir hastalık ya da alın yazısı değildi, en yakın dostumu benden ayıran onun ta kendisiydi. Sayra intihar etmişti.
Bir insan ne zaman umudunu tüketir, bir insan ne zaman her şeyden vazgeçer, bir insan nasıl en çok korktuğu ölüme kendi rızasıyla gider?
YOU ARE READING
YASAK MEYVE
Teen FictionHayatın kimilerine göre daha acımasız davrandığı bir avuç insanın yaşamı er ya da geç kesişir. Yaşam piyesinde, bir amaç için paylaştırılan rolleri oynamaksa fanilerin kaçınılmazlığıdır. Yasak Meyve, kişilik bozukluğuna sahip bir kızın 'sıradan' ola...