Elit bir ortamda yemek yemeyi sevmiyordum. Bana eski gösterişli ama bir o kadar da iğrenç olan hayatımı hatırlatıyordu. Garson menüleri önümüze koyduğunda Pınar fırında makarna söylemişti. Oğuz sebze yemeği söyleyince ben de aynısını söyledim. Canım bir şey istemiyordu. Yeşim menüye bir süre baktıktan sonra salatadan başka bir şey söylemedi. Oğuz'un yine kaşları çatılmıştı ama bir şey demedi.

Siparişler geldikten sonra Pınar sakızını çıkarıp masanın ortasına koydu. Oğuz'un ve benim sivri bakışlarım ona yönelirken "Elit ortamlara pek alışkın değilim kusura bakmayın." Dedi ve büyük bir iştahla yemeğini yemeye başladı. Yeşim saçlarını geriye attı ve çatalın ucuyla salata ile oynamaya başladı. Yüzünde büyük bir ifadesizlik vardı. Onu çok iyi tanımama rağmen ne düşündüğünü anlayamıyordum. Benim bilmediğim bir şey yaşamış olmalıydı.

"Şu yemekle oynamayı kes!" diye çıkıştı Oğuz. Yeşim'in iyiliği için bile olsa bu aşırı tepkilerden vazgeçmesi gerekiyordu. Yeşim'in öfke dolu bakışları ona yönelirken dişlerini sıktı.

"Bana emir verme, yoksa seni pişman ederim."

"Yemeğini yemeden buradan gitmeyeceğiz." Dedi Oğuz sakin bir ses tonuyla. Yeşim ruhsuz bir şekilde gülerken Pınar ve ben pür dikkat ikisini izliyorduk.

"Peki buna kim engel olacak sen mi?" dedi küçümseyerek. Ruhsuz halinin giderek kaybolmasına sevindim. Çünkü sinirli olmasına alışkındım. Ama düşündüklerini  bana bile belli etmediği halini sevmiyordum.

"Buranın hesabını ödeyecek kadar paranızın olduğunu sanmıyorum." Dedikten sonra Yeşim'in başından aşağı kaynar sular dökülmüş gibi bir tepki verdi. Hayatında hiç kimse ona şart koşmamıştı. Oğuz onun sınırlarını zorluyordu ve Yeşim sabrı olmayan bir kızdı.

"Senden nefret ediyorum." Diye tısladı adeta Yeşim.

Oğuz gülümseyerek "Bende seni." Diye cevap verdi. Gülümsememi bastırmak için dudaklarımı birbirine bastırdım. Yeşim salatasını Oğuz'a nefretle bakarak yemeye başladığında Pınar bile kendine hakim olamadı ve gülmeye başladı. Yeşim'in nefret dolu bakışları ona da yönelirken "Sen benim kim olduğumu biliyor musun? Kimin kızı olduğuma dair bir fikrin var mı?" diye çıkıştı.

Oğuz sırıtarak "Ne kadar zengin olduğunun farkındayım. Sorun şuan yanında para olmaması ve bu durumu nasıl büyük bir zevkle kullandığım." Bu çocuk aklını kullanmayı gerçekten de iyi biliyordu. Yeşim yemeğini yemeye devam ederken hala sinirliydi.

Oğuz hesabı hallederken biz dışarı çıkmıştık. Yeşim'in gerginliğini buradan hissedebiliyordum. Kaşları hala çatıktı ve Oğuz'un geldiği yere nefretle bakıyordu.

"Senden canını istemiş gibi davranmaktan vazgeç, Açlıktan ölecekmiş gibi duruyordun." Dedim. Bakışları Oğuz'un bedenini delip karşıya geçecek kadar saydamlaşmıştı.

"Kimsenin beni düşünmesine ihtiyacım yok." Dedi sinirle. Saçlarını geriye atıp öfkeyle nefesini verdi. Oğuz yanımıza gelirken sırıttı.

...

Hastanenin önüne geldiğimizde çevrede polis olup olmadığına iyice bakmıştık. İhtimalleri göz önünde bulundurarak Pınar'ı bahçede bıraktık. Yusuf'un kaldığı odaya doğru ilerlerken adımlarım temkinliydi. Buraya son geldiğimde kapısında bekleyen polis değildi şimdiki. Diğerine göre daha çelimsiz ve kısa boyluydu. Gözüm refleks olarak belindeki silaha odaklandı. Yeşim'in de aynı tepkiyi verdiğine eminim.

Kendimden hiç beklemediğim bir anda çığlık attım. Hastane koridorundaki herkes şaşkın bir şekilde bana bakarken Yeşim ve Oğuz'da aynı tepkiyi veriyorlardı. Kimseye aldırmadan bir çığlık daha attım.

"Yardım edin, kız kardeşimi kaçırıyor! Üvey babam onu kaçırıyor yardım edin!" diye bağırdım. Yusuf'un kapısında bekleyen polisin yanına gidip çığlık atmaya devam ettim. Polis endişeyle ne tarafa gittiklerini sordu. Elimle gelişigüzel bir tarafı gösterdim. Polis telsizine doğru bir şeyler söylerken güvenlik çağırdığını anladım. Kapının önünden ayrılmayacaktı.

"Lütfen yardım edin! Güvenlikte resmi olduğu halde onu içeri almışlar. Onlara güvenmiyorum, lütfen kız kardeşimi kurtarın!"diye bağırdım endişeyle. O kadar iyi rol yapıyordum ki kendim bile bu kadarını beklemiyordum. Polis ne yapacağını şaşırmıştı. Elindeki telsizine bir şeyler söyleyip merdivenlere doğru yöneldi.

"Çabuk ol fazla vaktimiz yok!" dedim ve Yeşim'i kolundan tutup içeri girmesini sağladım. Arkasından kendim girerken Oğuz'a baktım. Orada kalması gerektiğini anlamıştı. Zaten iradesine güvenmediğini anlayabiliyordum. Kapıyı kapattıktan sonra Yusuf'u Yeşim'e bakarken gördüm. İkisinin gözlerinde de nefreti görebiliyordum.

"Polise bizden bahsetmek gibi bir hata yaptın mı?" dedim aceleyle. Fazla vaktimizin olmadığını biliyordum. Yeşim gözlerini Yusuf'tan ayırmıyordu. "Onunla konuşma, yoksa hala nefes alacağı gibi hayallere kapılacak." Dedi ruhsuz bir sesle. Planımızda onu öldürmek yoktu. Tabi Yeşim'in kafasında planladığı ya da şuan istediği bir şey değilse.

"Onlara sizden bahsetmedim." Dedi güçlükle. Yattığı yatağa kelepçeyle bağlandığını gördüm. Bu beni şaşırtmıştı. Onun suçlu olduğunu bizden başka kimse bilmiyordu. 

"Zamanının olmadığına eminim." Diye karşılık verdi Yeşim soğuk bir sesle. Bakışları saf nefretten başka bir şey taşımıyordu.

"Hayatını nasıl mahvettiğimi biliyorum. Senden ne kadar özür dilesem de bir yararı olmayacağını da biliyorum. Sadece yıllardır yaşadığın şeylerin yüzlercesini yaşadığımı bil. Bunun nedenini seni görünce daha iyi anladım. Polislerin burada olmasının sebebi beni korumak değil. Uyandığım anda suçumu itiraf ettim. İyileştikten sonra beni cezaevine götürmek için buradalar. İstersen beni burada öldürebilirsin. Hatta beni öldürmemenin sana sağlayacağı tek yarar ellerinin benim gibi kana bulanmaması olur. Çünkü ellerine bulaşan kan hiçbir şekilde silinmiyor ve yıllarca peşini bırakmıyor." Bu uzun konuşmanın üzerine şaşkınlıktan açık kalan ağzımı zorla kapattım. Oğuz ve Eren'in suçsuz olduğunu biliyordum ama bu kadarını tahmin etmiyordum. Yeşim'in bakışları ifadesizliğini korurken ne düşündüğünü anlayamıyordum.

"Güzel taktik, keşke işe yarasaydı." Dedi Yeşim aniden. İnanmamıştı.

"O zaman beni öldürebilirsin." Dedi Yusuf soğukkanlılıkla. "Yeşim" dedim sessizce ama beni duymuyordu. Merhametini odanın dışında bırakmış gibiydi. Yusuf'un koluna takılan seruma doğru yanaştı. Bakışları serumun damlalarına odaklandı.

"Senin yaptığını yapmamam için bir sebep söyle, şuan seni öldürmemem için."

"Bir sebebim yok." Yusuf'ta aynı Yeşim gibi umursamazdı. Yeşim bir süre hiçbir şey demeden gözlerini kapattı. "Seni öldürmeyeceğim. Senin için değil, senin gibi biri olmamak için." Dedikten sonra arkasını döndü. İçindeki nefreti burada bırakmasını istedim.

"Diğerleri de yargılanacak." Dedi yorgun sesiyle Yusuf. Ona aldırmadan odadan çıktık. Oğuz soru sorar gibi bakarken güvenlik görevlilerini gördük. Onların geldiği yönün tersindeki asansöre binerken gömleğimin cebindeki gözlüğü taktım. Ortalığı ayağa kaldırmıştım. Hastaneden çıkmam o kadar kolay olmayacaktı. B blok çıkışına doğru ilerlerken Oğuz hala meraklıydı.

"Öldürmedi." Diyebildim sessizce. "Suçunu itiraf etmiş. Doğruluğunu öğrenebilir miyiz?" dedikten sonra telefonunu çıkardı. Birkaç numara tuşlayıp kulağına götürdü. O telefonuyla uğraşırken ben Yeşim'e baktım. Hızlıca yürüyordu. "İyi misin?"

"Fazlasıyla rahat hissediyorum. En azından ellerimi kana bulamadım." Dedikten sonra nefes aldı ve ekledi "Şimdilik."

"

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.
kötü KIZLARWhere stories live. Discover now