27 ''Namlunun Ucu''

En başından başla
                                    

            ''Konuşmak için gelmiş. En azından öyle söyledi,'' dedim kadını teskin etmek isterken.

            ''Sana Kutay'la ilgili hikayesini mi anlattı?'' diye sorduğunda bu defa hazırlıksız yakalanan bendim.

            ''Hikaye mi? Ne demek istiyorsunuz?''

            Özlem Teyze, tekrardan etrafa dikkatli bakışlar atıp masada öne eğildi.

            ''İnanç'ın bazı sorunları var, Ecrin. Babasının onu terk etmesinin ardından bir de kardeşini kaybetmesi onun sonu oldu. Bazen günlerce evden çıkmadığı oluyor. Kendi kendine konuşuyor ve ardından bağırmaya, eline ne geçtiyse fırlatmaya başlıyor.''

            ''Ben... Gerçekten şaşırdım. Peki neden böyle davranıyor?''

            ''Doktor onun bir tür anksiyete bozukluğuna yakalandığını söyledi ve kullanması için bazı ilaçlar yazdı. Ama onları içmeyi reddediyor. Kocaman adama da zorla bir şey yaptıramıyorsun. Çocuk değil sonuçta. Kardeşinin ölümünü bir türlü kabullenemedi ve herkese bununla ilgili bir şeyler anlatıyor...''

            ''Ben gerçekten üzgünüm,'' dedim başımı öne eğerek. ''O bana Kutay'ın ölmediğini söyleyince sandım ki...''

            Omuzlarım da umudumun boşa çıkmasının bıraktığı ezici hisle çöktü. İçimde bir yangının başladığını ve bütün canlı hücrelerimi ateşiyle yaktığını hissettim.

            ''Kutay'ı gerçekten sevdiğini biliyorum ve bu yüzden onun yokluğuna alışmanın ne kadar zor olduğunu da. Ama o gitti, Ecrin. Ne yaparsan yap bazı şeylerin önüne geçemezsin. Ölüm de onlardan biri.''

            Başımı kaldırıp ona baktığımda ikimizin de gözleri çaresizlikten dolayı dolmuş yaşlardan ibaretti. Onun ne kadar iyi bir kadın olduğunu biliyordum, bana her zaman bir anne gibi şefkatle yaklaşmıştı. Belki de bana öz annemden daha fazla.

            ''İnanç adına senden özür dilerim, kızım. Aslında iyi biridir, bilirsin ama son zamanlarda hayli tuhaf davranıyor.''

            Kadının mahcup halini görmek beni sanki mümkünmüş gibi daha da kötü hissettirmişti.

            ''Özür dilemenize gerek yok, Özlem Teyze. Siz bir şey yapmadınız ki...'' diyebildim.

            Dudaklarını aralayıp bir şey diyeceği sırada garson kız yanımıza geldiğinden duraksadı.

            ''Özlem Abla, seni mutfaktan çağırıyorlar,'' dedi kumral kız.

            Özlem Teyze'nin telaşlanıp yanındaki sandalyeye bıraktığı önlüğünü giyişini izledim. Ailesini geçindirebilmesi için bu işin onun için ne kadar önemli olduğunu tahmin edebiliyordum. O anda aklıma İnanç'ın herkesin benim kadar şanslı doğmadığını söylediğini hatırladım. Kalbimde izini nasıl sileceğimi bilmediğim bir burukluk peyda olurken bunun konuşmamızın sonu olduğunu biliyordum.

            ''Ben artık gideyim,'' dedim ayaklanarak. ''Rahatsız ettiysem kusura bakmayın.''

            ''Ne rahatsızlığı kızım. Ne zaman istersen gelebilirsin.''

            Önlüğünün cebine uzanıp küçük bir not defterini çıkardığında ne yaptığına anlam veremedim. Ama ondan bir sayfa koparıp üzerine bir şeyler yazdığında ve kağıdı bana uzattığında bunun bir telefon numarası olduğunu gördüm.

YASAK MEYVEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin