"Yanımda olmak isteyeceğini biliyordum. Bu, aramızdaki sorunları çözmemize bir bahane olsun istemedim." 

"Bu kadar naif düşünceli olmak zorunda mısın?" dedim sızlanarak. "Hem benim salak aklım seni kaybetmeden aramızdaki sorunları çözebilir miydi acaba?" 

"Aklına ölürüm senin." dedi önce. Sonra yüzündeki ciddi ifadeyle yerinden doğruldu ve bana baktı. "Ayrıca beni kaybettiğin falan yok. Hiçbir zaman da olmayacak." 

"Hiç mi?" dedim, gerçekten buna inanmak isterken. 

"Hiç." dedi. Bu kadar kendinden emin olması, beni her zamanki gibi rahatlatmıştı. "Öyle bir şeyin imkanı yok, çıkar aklından." Tam bir aşk böceği halimle yeniden ona sarıldım. 

"Seni çok seviyorum ya." 

"Ben de çok seviyorum ya." dedi, beni taklit ederek. O sırada bir telefon melodisi duyulunca, etrafımızda başka insanların da olduğu gerçeğini hatırladım ve onlara döndüm. Çalan telefon Emir'e aitti. Kucağındaki çocuğu yanağından öpüp yere indirene kadar telefonu susmuştu. Yine de kimin telefonunu çıkarırken benimki çalmaya başladı. Çantamdan çıkardığım telefona baktım.

Melis arıyor...

Emir'i arayan da oydu kesinlikle. Çağrıyı hızla yanıtlayıp kulağıma götürdüm. 

"Efendim Melis?" dedim, sakince. Ama karşı taraf o kadar sakin değildi. Hattın diğer ucundaki Can nefes nefese kalmıştı. 

"Yenge çok kötü bir şey oldu, çok kötü." Kalbim korkuyla kasıldığında Uygar'ın koluna tutundum. 

"Ne oldu?"

"Hatta oldu değil, oluyor şu anda." 

"Can ne olduğunu söyler misin lütfen?"

"Yenge doğuruyor." dedi nefes nefese. "Yani sen değil yenge. Büyük yenge doğuruyor." Dediği şeyin saçmalığına gülmek istesem de bunu yapamadım. 

"Melis onun yanında şu an ama sanırım burada doğuracak." Dehşetle Uygar'a döndüm. Can'a şu an herhangi bir komut veremeyeceğim için telefonu Uygar'a uzatmıştım. 

"Ne oldu Can? Ne? Tamam, sakin ol sen..." Tekrar bir şey söyleyeceği sırada duraksadı. "Sana ne oluyor amına koyayım bi dur." Ağzından çıkan küfür için bana döndü önce. "Kapıdaki korumalardan birine söyle, sizi hastaneye getirsin. Direkt buraya gelin, en yakın hastane burası zaten." Telefonu kapattığında gözlerimiz birleşti. 

"Erken değil mi? Neden böyle oldu ki?" 

"Stresten muhtemelen. Gel güzelim." Ayağa kalkıp elimi tuttuğunda adımlarına ayak uydurdum. Önce ailesine durumu kısaca özetlemiş, ardından acildeki doktorlara haber verip hastanenin önüne çıkmıştık. Çok geçmeden siyah bir araba önümüzde durmuştu. Kapı açıldığında iki ambulans görevlisi kadını sedyeye yerleştirdi ve başındaki doktorla beraber ilerlemeye başladılar. Arabadan inen Melis'in ağladığını görünce korkudan ellerim titremeye başlamıştı. 

"Sen niye ağlıyorsun?" Uygar'ın sorusuyla, kendini onun kollarına bırakırken ağlamaya devam etti. 

"Suyu geldi, doğuracak sandım." Uygar kollarının arasındaki Melis'in sırtını sıvazlarken bana da bir öpücük atmıştı. Ona gülümseyerek karşılık verdiğimde göz kırptı. 

"Salak." dedi Can, onun kafasına hafifçe vururken. "Yetiştirdik işte, ben sana demiştim." 

"Ne vuruyorsun lan kıza?" Uygar ve Emir aynı anda Can'a doğru hamle yaptığında korkuyla geri çekilen Can, ayağıma basınca ben de geri çekildim. Bu sefer Uygar'dan kafasına bir darbe yemesi kaçınılmaz olmuştu. 

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: May 03 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

Serseri //yarı texting//Where stories live. Discover now