43. Bölüm

7.6K 410 94
                                    

Depodan kucağımda Bade'yle çıkarken, kapının önünde polislerin engellediği anne ve babasını gördüm. İçeri girmelerine izin verilmediğinden, sinirle bekliyorlardı. Bizi görünce koşmaya başladılar. Annesi ağlıyordu. Ağlamayı bile hak etmiyordu bence ama bir şey demedim. Babası yanımıza ulaşıp Bade'yi kucağımdan almaya çalıştığında kaşlarım çatıldı. Hafifçe geriye çekildim. Kucağımda hissettiğim hareketlilikle ona döndüm. Ayılmıştı.

"Ver kızımı bana." Bade'nin eli tişörtümü sıkıca kavradığında dudaklarım kıvrıldı. Uyanıktı. Bilinçli yapmıştı. Babasını değil beni istiyordu.

"Al bakalım alabiliyor musun?" Adam birkaç sefer Bade'ye seslenip cevap alamadığında Bade'nin annesi müdahale etti ve adamı benden uzaklaştırdı.  Sonunda iyi bir şey yapabilmişti.

Arabaların yanına geldiğimizde, Bade'nin babası bu işe de burnunu sokmuş ve onun arabasıyla gitmemizi söylemişti. Açıkçası Bade'yi kucağımdan bir an olsun bırakmak istemiyordum ve bizim arabayı kullanacak kimse de yoktu. Emir ortalıkta yoktu.

Arabaya bindiğimde Bade'nin annesi ön koltuğa değil, arka koltukta bizim yanımıza oturmuştu. Araba çalıştıktan bir süre sonra eğildi ve Bade'nin saçlarından öptü. Bade'nin anında gözleri açıldığında, en başa döndüğümüzü hissedince derin bir acı hissettim. Bade korkuyla etrafına bakınıp bana yeniden yaslandı. Göğsüme iyice sindiğinde, annesi geri çekildi. Babası ise sinirle bana bakıyordu.

***************

Bade'den...

"En son buradan kurtulma hayalleri kuruyordun sen. Ne oldu devam mı hâlâ?" İğrenerek Tolga'ya baktım.

"Öldürecekler seni." dedim büyük bir nefretle.

"Öyle mi?" dedi tehlikeli olduğunu artık anladığım ses tonuyla. Elindeki şeyle üzerime yürüdü. Karanlıktan elinde ne olduğunu seçemiyordum.

Güç çıkarmama rağmen sonunda başardı ve elindeki şeyle dilimi sıkmaya başladı.

"Koparayım mı dilini?" Bu tehditi ilkti ama son olmayacaktı. Her seferinde dilimi elindeki şeyle kıstırırken, sonunda aynı aletle kafama vurup bayılmamı sağlıyordu. Vücudum acı içinde kıvranırken kendimi uykuya bıraktım.

Kötü bir kabustan uyandığımda uzun zaman sonra ilk kez aydınlık bir odayla karşılaşmıştım. Hatta o kadar aydınlıktı ki, gözüm buna alışmamış olduğundan sızlamaya başlamıştı. Başımı sağa çevirdiğimde hissettiğim ağrıya aldırmadan odaya göz attım. Yanımda kimse yoktu. Beni kurtarmışlardı. Rüya mı görmüştüm ben? Başımı bu kez sola çevirdiğimde cam pencereden annemle babamı gördüm. Uygar neredeydi?

Kapı açıldığında içeri doktor girdi. Doktor yanıma gelirken kapı hızla açıldı. Uygar gelmişti. Üzerindeki beyaz tişört kanlıydı. Sanırsam benim kanımdı. Doktorun sinirle ona baktığını gördüğünde bakışlarını üzerimden çekti.

"İzin aldım."

"Ne zaman kurtulacağım senden?" Doktor ona söylenirken, aralarındaki atışmanın ilk olmadığını anlamıştım.

"Şuan hastanedesin. Üç gündür uyuyorsun. Nasıl hissediyorsun kendini?" Yorgun. Evet, şuan kendimi bir kelimeyle anlatacak olsam bu olurdu. Yorgun ve ağrılı. Vücudum ağrıyordu. Doktor sorusunu tekrarladığında yeniden cevap verdim. Kaşları çatıldı. Önce Uygar'a döndü, ardından hemen bana.

"Beni duyuyorsan gözlerini kapatıp açmanı istiyorum." Dediğini yapıp, gözlerimi yumdum ve geri açtım. Neydi bu?

"Söylediklerimi anlıyorsun, değil mi?" Yeniden gözlerimi kapatıp açtım.

"Ne oluyor?" Uygar'ın endişeli sorusunu duyan doktor ona döndü.

"Tramvaya bağlı konuşmuyor ya da konuşmak istemiyor." Doktor bana iyice yaklaştığında yatağıma sindiğimi hissettim. Uygar bunu anlamış olacak ki, yanıma geldi ve elimin üzerine elini yerleştirdi. Elimde ufak bir sızlama hissettim. Ne olduğunu merak etsem de, Uygar'ın elini çekmesini istemediğim için o tarafa dönmedim.

"Şimdi senden bazı şeyler istiyorum. Vücudundaki hasarları birlikte tespit etmemiz lazım. Bunu yapabilir misin?" Gözümü kapatıp açtım.

"Elindeki kalemin ucunu ayağımda gezdirdiğinde hiçbir şey hissetmedim.

"Bir şey hissediyor musun?" Hiçbir şey yapmadım.

"Ayağını hareket ettirir misin?" Ayağımı oynattım. Sadece çok az oynatabilmiştim. Doktor elindeki dosyaya hızla bir şeyler not aldı.

"Şimdi aynısını parmaklarına yapmanı istiyorum. Sağ elini oynat." Parmaklarımı kapatıp açtığımda derin bir acı hissettim.

"Çok az hareket ettirebiliyorsun. Ağrın var mı?" Gözlerimi yeniden kapatıp açtım.

"Sol eline geçelim." Uygar elimin üstündeki elini çektiğinde parmaklarımı oynatmaya çalıştım. Öbürünün yarısı kadar bile oynatamamıştım. Yine de güçlükle açıp kapattığımda ağrıdan gözlerim doldu. Kapalı kalan parmaklarım bana git gide acı verirken, açamıyordum bile.

Uygar yardımıma yetişip, elimi nazikçe kavradı ve sanki parmaklarım her an kırılacakmış gibi hafifçe açmaya çalıştı.

Doktor artık benden bir şey istemeyip kendisi bir şeyler yapmaya başladı. Vücudumdaki ağrıyan yerleri buldu ve dosyasına notlar aldı. Bu süre zarfında elim Uygar'ın avucunun içindeydi ama dokunuşu o kadar hafifti ki hissetmiyordum bile. Sonunda doktorun işi bittiğinde, Uygar'a döndü.

"Kapıda konuşalım." Uygar ayaklandı ve birkaç adım atmıştı ki geri döndü. Eğilip saçlarıma bir öpücük kondurdu ve geri çekildi.

"Kapıdayım. Geleceğim hemen." Annemle babamın bizi izlediği camı eliyle işaret ederek konuştu.

"Oradan bizi görebilirsin. Tamam mı?" Gözlerimi kapatıp açtım. Gülümsedi ve odadan çıktı. Kapının önüne çıktığında, doktor ona ve annemle babama bir şeyler anlatırken bakışlarını bir an olsun benden ayırmadı. Hissettiğim yoğun ağrıyla gözlerimi kapattım. Yeniden kabus görmemeyi dileyerek uykuya dalmaya çalıştım.

Serseri //yarı texting//Where stories live. Discover now