77. Bölüm

977 117 21
                                    

"Güzelim numaramı almak için böyle yollara başvurmana gerek yoktu. İstesen ben zaten seve seve verirdim sana." Karşımda gevşek gevşek konuşan çocuğa baktım bıkkınca. Şu matematik ödevi işi hiç de iyi olmamıştı.

"Çarpıcam sana bir tane, tersten göreceksin o zaman numarayı." Uyarırcasına Emir'e baktığımda sabır çekerek önüne döndü. Sınıfa giren Uygar, beni ayakta görünce kısa bir an duraksasa da yerine geçmişti. Zamanlaması neden bu kadar kötüydü? Onun 3 sıra önündeki kişiye kağıdını verirken, onunkini Emir'e vermeyi düşünmüştüm. Ama hayat yine bana bir taraflarıyla gülmeyi seçmişti.

"Vallahi ben o numarayı bir göreyim de..." Gevşek gevşek konuştuğundan bahsettiğim çocuk, arka sırasına kağıdı koyduğum sırada bana doğru dönmüştü. "Tersi düzü hiç fark etmez, biliyor musun?" Onun yılışık tavırlarına mı yoksa Uygar'ın gelişine miydi gerginliğim bilmiyordum ama sinirle elimdeki kağıtları masaya bıraktım ve çocuğun sırasına doğru uzandım. Az önce koyduğum, zımbalanmış test kağıtlarını elime aldım ve önce ortadan ikiye, sonra onu da ikiye derken gözünün içine baka baka parçaladım.

"Hocadan alırsın kağıdı." Onun şaşkın, sınıfın keyiflenen bakışları altında ekledim. "Ya da numarasını."

Sıra Uygar'a geldiğinde burnuma gelen kokusunun yanında sigara kokusu da almak beni saçma sapan duyguların içine sürüklemişti. Ondan aldığım tişörtlerle uyurdum çoğu zaman. Kokusu burnumdan gitmesin diye. Ama kendisi gidip bu kokuyu sigarayla mahvediyordu. Ben yanındayken çoğu zaman içmediği sigarasına, yokluğumda kaldığı yerden devam ediyordu anlaşılan. Ayrıldığımızı bu kadar belli etmeli miydi? Sahi, ayrılmış mıydık? Kendime gelmek için silkelendim. Ne saçmalıyordum böyle? Bir anda sinirim tavan yapmıştı. Kağıdın birini Emir'e, birini ona verirken eli dirseğime dolandı.

"Ben dağıtayım, ister misin?" Rahatsız olduğumu anlamıştı. Birkaç saniye düşünsem de, buna izin vermiştim. Kağıtları uzattığımda elimden aldı ve belli belirsiz gülümsediğini gördüm. Sonraki dakikalarda Uygar'ın sorunsuz bir şekilde kağıtları dağıtmasını beklemiştik. Zaten sınıf, matematik ödevini her hafta yaptığı için işleyişten de haberdardı. O yüzden ekstra bir açıklama yapmama gerek kalmamıştı. Hoca sınıfa gelmeden önce telefonumu çıkarıp kontrol ettim. Rehberimde kayıtlı olmayan iki numaradan mesaj vardı. Yan yana dizilmiş numaralar sayesinde anında zihnimde canlanan eski anılar bedenimi ele geçirmişti. Buz kesmiş parmaklarımı kutucuğun üzerine yaklaştırdım ve sohbete girdim.

0536 *** **** : Ödevi teslim etmemize birkaç gün var, hemen başlamamız gerekiyor.

0536* *** **** : Denemeden sonra oturup planlamayı yapalım.

0536 *** **** : Bu arada Berkay ben.

0536 *** **** : Numaramı kaydet, lazım olacak.

Berkay kişilere eklendi.

Gerginliğim biraz olsun azalırken öbür sohbete girdim.

0545 *** **** : Bizim hesaplaşmayı artık daha da uzatmayalım diyorum. Sence?

Okuduğumu anlamak için kendime birkaç dakika süre verdim. Bu süre zarfında da mesajı en az 10 kere okumuşumdur. Pekala, bana bu çeşit bir mesaj atacak tek bir kişi vardı. O da şu an tahminimce bana asla ulaşamayacak bir yerdeydi. En azından ben öyle umuyordum.

Denemeden önce telefona bakmak kesinlikle bir hataydı. Bu kafayla sınava girersem, zaten yüksek olmayan netlerim daha da düşük gelecek ve bir hafta sonraki denemeye kadar benden bir halt olmayacağı düşüncesi kafamın içinde dönüp duracaktı. Biraz olsun sakinleşmek için elimi yüzüme yıkamaya karar verdiğimde ayaklandım. Denemeye daha 10 dakika vardı ve sınıf bile tamamlanmamıştı. O yüzden yokluğum da göze batmazdı. Melis'e tuvalete gelip gelmeyeceğini sormak için arkamı döndüğümde Uygar'la göz göze geldim. Ona anlatmalı mıydım? Gerçi ortada anlatacak bir şey de yoktu. Belki de yanlış numaraydı. Tolga'yla yaşadığım, hayatımın en berbat dönemlerinin üzerinden birkaç ay geçmişti. Birkaç ayda ne o hapisten çıkabilirdi, ne de bana ulaşmayı yeni deneyebilirdi. Bunu yapacak olsa şimdiye kadar beklemezdi. Sınıftan çıkıp koridorda yürürken bunları düşünüyordum. Kendimi mi kandırıyordum bilmiyorum ama böyle olmasını ummuştum. Hem belki de yanlış numaraydı.

Tuvalete girdiğimde rujunu tazeleyen kızla aynada göz göze geldim. Beni görünce rujunun kapağını kapattı ve sırıtmaya başladı.

"Bade." dedi, dudaklarını birbirine bastırıp rujunu yedirmeden önce. "Sence yuva yıkanın yuvası olur mu olmaz mı?" Cidden ben her yerde bu kızla karşılaşmak zorunda mıydım?

"Uygarla geleceğimiz buna bağlı. Net bir cevap lazım bana, sen yardımcı olursun belki. Günlerdir bunu düşünüyorum, inanabiliyor musun?" dedi yapmacık bir üzüntüyle.

"İnanırım Ece. Senin düşünerek bir sonuca ulaşamayacağın ortada çünkü. Tabii ki inanırım." Yüzü bariz bir şekilde düşerken, tuvaletin kapısı açıldı.

"Çık." diyen Uygar'ın sesini duyduğumda şaşkınlıkla arkama döndüm. Açtığı kapıyı gösterirken Ece'ye bakıyordu. "Çık dışarı." diye tekrarladığında, ses tonundan ben bile ürkmüştüm. Ece de aynı şeyleri düşünmüş olacak ki, ayaklarını yere vura vura çıkmıştı. Uygar kapıyı kapatıp ardından kilitlediğinde günlerdir konuşmak için ne kadar çabaladığını düşündüm. Pekala, onu dinlemem gerekirdi. Ama yaşadığım hayal kırıklığı bunun önüne geçmişti. Ona sarılmak istiyordum. Ne olursa olsun, onu gerçekten özlemiştim.

"Niye geldin?" dedim, tam önümde durduğunda. Bocalamıştı. Kendinden emin olan tavrı yıkıldığında, ondan bir cevap bekliyordum.

"Artık konuşmak istiyorum." Günlerdir konuşmak istiyordu zaten. Aramızdaki tek muhabbet buydu. Konuşmak istiyorum Bade... Ben istemiyorum Uygar...

Yalandı aslında. Tabii ki konuşmak istiyordum. Beni aldatmadığını biliyordum ama en güvendiğim insan tarafından kandırılmak da kalbime öküz misali oturmuştu.

"Burada mı?" dedim etrafı gösterirken. "Kızlar tuvaletinde? Ve denemeye birkaç dakika kalmışken?"

"Yanında olmamı istediğini düşündüm. Öyle baktın." Bunu söylediği an bedenimi bir gerginlik ele geçirdi. "Neyin var?" Hislerimi saklamak konusunda neden bu kadar beceriksizdim?

"Bembeyaz oldun." dedi, eli alnımı bulurken. "Hasta mısın?"

"Değilim." dedim ve elini alnımdan çektim. Arkamı dönüp suyu açtım ve yüzümü yıkadım.

"Seni aldatmayacağımı biliyorsun, değil mi?" Hissettiğim gerginlikle aniden ona döndüm.

"Beni aldatmayacağını tabii ki biliyorum." Aniden yükselen sesime rağmen, yüzünde bir rahatlama oluşmuştu.

"Beni kandırmayacağını da biliyordum ama." Yeniden kasılan yüzüne baktım.

"Seni kandırmadım. Sadece..." Doğru kelimeyi bulamadığından duraksadı. "Bak her şeyi anlatacağım. Hiçbir şey atlamayacağım."

"Bunu o kızla buluşmadan önce yapman gerekirdi diye düşünüyorum." Onu arkamda bırakıp kapıya doğru ilerlediğimde arkamdan seslendi.

"Yarın sabah yola çıkacağım." Duraksadım. "Seni burada bırakmak istemiyorum. Hele aramız böyleyken hiç istemiyorum." Ona doğru döndüm usulca. Nereye gidiyordu?

"Ne zaman döneceğimi bilmiyorum. Benimle gelmeyeceğini biliyorum ama en azından aramızdaki sorunları çözelim istiyorum." O an hissettiğim duygu karmaşası o kadar yoğundu ki. Ona bir tepki veremeden kapıya yönelmiştim. Kulpu aşağı indirdiğimde açılmamıştı. Uygar yanıma gelip kilidi çevirdi ve kapıyı benim için açtı. Kalbim o kadar hızlı atıyordu ki... Nefes alışım bile düzensizleşmişti. Nereye gidiyordu ya? Bunu bile soramayacak kadar telaşlanmıştım. Katıksız bir salaktım. Uygar benimle nasıl baş ediyordu bilmiyorum ama ben kendime baş edemiyordum.

Serseri //yarı texting//Where stories live. Discover now