41. Bölüm

7.6K 386 139
                                    

Saatlerdir sorgu odasında olan adam, koridora çıktığında sinirle Uygar'a baktı.

"Bu neydi şimdi?" Uygar boş bakışlarını adamın yüzüne çevirdi. Gözü morarmış, dudağı patlamıştı. Her ne olursa olsun karşısındaki Bade'nin babasıydı, bu yüzden daha fazlasını yapmak istemiyordu. Cevap vermeden bakışlarını adamın dağılmış suratından çektiğinde, adam hızlı adımlarıyla Uygar'ın tam önünde durdu.

"Kısasa kısas mı yaptın sen?" Uygar diliyle onaylamazca bir ses çıkarıp adama döndü rahat bir tavırla.

"Kısasa kısas yapmam için denk olmamız gerekiyor. Sanırım bu da pek mümkün değil." Karşısındaki adam sinirlenmişti. Uygar'ın da istediği buydu. Biraz olsun içini soğutmak istiyordu.

"Kendi kızımın dosyasında şüpheli duruma düşürdün beni. Adamlığa sığar mı senin şu yaptığın?" Emir, arkadaşının sinirlenmeye başladığını anladığı an, kolundan tuttu. Adamın Bade'den bahsetmesi bile Uygar'ı sinirlendirmeye yetiyordu.

"Adamlık sen kızını bu hâle getirdikten sonra bitti."

"Ne hâle getirmişim ben kızımı?" Uygar sinirle güldü. Emir ayaklandı ve adamın kolundan tutup, arkadaşından uzaklaştırdı.

Can merakla konuştu.

"Gerçekten bir parmağı var mı bu adamın?" Uygar başını iki yana salladı.

"Ayağımın altından çekilsin, yakamdan düşsün diye yaptım. Bade bulunana kadar dosyanın şüphelisi olacak muhtemelen, benim gibi. Bunca yıl çektiğimiz acıya saysın."

*************

2 hafta sonra...

Bade'den...

Gözlerimi açtığımda, defalarca olduğu gibi beni yeniden zifiri karanlık karşıladı. Her uyandığımda, hâlâ bu kabusun içinde olduğumu anlıyordum. Oda karanlıksa, güvende değildim. Çünkü Uygar ışığımı kapatmazdı. Acaba şuan ne haldeydi? Gözlerim doldu.

"Yine ağlayacaksan ben peçeteleri kapıp geliyorum." Tolga'nın alay eder sesini duyduğunda burnunu çekti.

"Bizi bulacaklar, biliyorsun değil mi? Ölene kadar hapis yatacaksın." dedim büyük bir nefretle. Tolga bana doğru yaklaşırken bir kahkaha attı. Eli yanağımı okşarken, alayla konuştu.

"Uygar mı bulacak beni?" Yanağımı elinden kurtarmaya çalışırken, boş bir çabanın içindeydim. Ağzım bağlı değildi ama ellerim ve ayaklarım bağlıydı.

"Evet, bulacak seni." dedim kararlılıkla. "Bulacak ve ölmemek için yalvaracaksın." Şöyle bir durumda, üstelik 2 haftadır onun elindeyken, neyime güvendiğimi bilmiyordum. Ama Uygar'ın adı bile onu sinirlendirmeye yetiyordu. Onunla kıyaslanmak istemiyordu.

"Sen tam akıllanmadın galiba. Son dayaktan sonra bi aklın uçtu senin." Yanağımı okşayan eli, birdenbire havaya kalktı ve suratıma sağlam bir tokat indirdi. Yüzüm yana savrulduğunda artık buna alıştığımı hissettim. Sanırım 2 haftadır onun elindeydim ve sürekli bana dokunmaya çalışıyor, aynı zamanda vuruyordu. Sandalyemi iyice kendine çekti, boynuma sokulmaya çalıştığında kendimi geriye çektim.

"Bırak." dedim çaresizce. Elini saçlarıma dolayarak kafamı sabitledi. Bu hareketiyle saç diplerimde yoğun bir ağrı hissettim. Kafamı sertçe geriye yatırdı ve boynuma sokuldu. Dudakları ve dili boynumda gezinirken, kendimden iğrenmeye başlamıştım. Kendimi geriye çekmek için her hareket ettiğimde, bana vuruyordu. Sonunda acıdan olmalı ki, günlerdir olduğu gibi yeniden bayıldım.

Gözlerimi açtım. Yine karanlık. Evde değilim.

"Sen böyle hep uyursan, nasıl eğleneceğiz biz seninle?" Keyfi yerindeydi. Tam önüme gelip üzerini çıkarmaya başladığında dolan gözlerimi yere sabitledim. Tolga keyifle bir kahkaha attı.

Serseri //yarı texting//Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin