*************

Küçük bir danışman odasına 5 kişi doluştuğumuzda karşımızdaki adamı dikkatle dinliyorduk. Geldiğimiz kütüphane özel bir kütüphaneydi ve üyelik gerektiriyordu ve görevli bir adam kayıt olmak isteyenlere gruplar halinde odasına alıp bilgiler veriyordu. Biz de yeterli sayıda bir gruptuk zaten.

"Resmi tatiller de dahil olmak üzere, haftanın her günü sabah 8 akşam 10 hizmet veriyoruz. Belirli saatlerde çorba servisimiz oluyor." Adam devam etmek üzereyken Can lafa atıldı.

"Ne çorbası?" Gülmemek için kendimi zor tutarken adamın afallayan yüzüne baktım.

"Şakacı bir arkadaşımız sanırım." Uygar, tek eliyle Can'ın omzunu sıktığında "çok" diye mırıldandı.

Adam biraz daha kütüphanenin imkanlarından, özelliklerinden, mola saatlerinden falan bahsettikten sonra, açtığı bilgisayar ekranından bazı fotoğraflarla katları tanıtmaya başladı.

"Burası içinde bulunduğumuz zemin kat. Yemekhane, kafeterya, tuvalet, mescit ve fotokopi odası bu katta bulunur. 1. katta her kütüphanede olan bireysel çalışmalar yapılan masalar mevcut. 2. katta grup çalışma odalarımız var. En az 4, en fazla 6 kişilik odalar bunlar. 3. katta ise bilgisayarlı çalışma odalarımız mevcut. Bunlar da kendi içinde bireysel ve grup odaları olarak ayrılıyor. En üst katta ise hocalarımızın odaları var. Zaten üyelikten sonra size verilecek olan belgelerde hocaların soru çözme, etüt gibi saatleri yazıyor. Hocalarımızın belirlediği soru çözüm saatlerinde yanlarına dilediğiniz gibi gidebilirsiniz, fakat bireysel ek dersler için randevu oluşturmanız gerekir. Bunun için de size ben buradan yardımcı olacağım."

"Ben size en temel kuralları anlatmış oldum. Dediğim gibi zaten muhasebeden kayıt işlemlerini hallettikten sonra size bilgi kağıdı verecekler. Orada bütün kurallar daha detaylı biçimde yazılı. Sizin aklınıza takılan bir şey var mı?"

"Yer bulma konusunda bir sıkıntı yaşar mıyız peki?" diye sordu Melis. "Yani burası oldukça kalabalık. Bizim zaten öğlene kadar okulumuz var. Okuldan sonra yer bulmama gibi bir ihtimalimiz var mı?" Bu soruyu sormakta oldukça haklıydı. Çünkü okula ve evimize uzak bir yer zaten istememiştik. Yakın olan yerlerde ise okuldan sonra yer bulamıyorduk. Kitap alışverişimizin üzerinden 3 gün geçmişti ve biz 3 gündür zaten sayılı olan kütüphanelerin hiçbirinde yer bulamamıştık.

"Bu konuda içiniz rahat olsun arkadaşlar. Zaten buraya gelirken belli bir ücret ödüyorsunuz. Bu yüzden biz de sizi mağdur etmemek için kapasitemize göre üyelik alıyoruz. Yani hepinizin burada size ait yerleri var. Sadece bireysel ya da grup çalışma odalarını kullanmak için önceden rezervasyon yaptırmanız gerekiyor. Odalar daha konforlu olduğundan genellikle daha çok tercih edilir. Özellikle sınav dönemlerinde. Ama dediğim gibi önceden rezervasyon yaptırırsanız bu odalarda da kolaylıkla yer bulursunuz. Onun dışında zaten birinci kattaki masalarda yer bulmama şansınız da yok."

Adam son birkaç şeyden bahsettikten sonra ona teşekkür edip odadan çıkmıştık.

"Eeee ne diyorsunuz?" diye soran Emir'e hepimiz olumlu dönüşler yapmıştık. Açıkçası halk kütüphanelerinde bizim yer bulabilmemiz asla mümkün değildi. Çünkü kütüphaneler erken saatlerde açıldığından herkes sabahtan doluşuyordu. Bizim gibi okulu öğleden sonra bitenler için ise yer bulmak epey eziyetti.

"Bence olur burası ya. Zaten kütüphanede çalışacaksak başka şansımız da yok. Hem hocalar falan da varmış. Bu da baya iyi. Dershane tarzı bir yer burası. Ben çok beğendim."

Melis'in düşüncelerine herkes katılırken birkaç adım ilerideki muhasebe odasına gittik. Biz tam dönem ortasında olduğumuz için yeni kayıt olan pek fazla kişi yoktu. O yüzden hiç beklemeden odaya alındık. Muhasebeci kadın hepimizin bilgilerini aldı ve sisteme kaydetti. Kartlara basmak için vesikalık fotoğraflarımızı istediğinde duraksadım. Yanımda olmayı bırak, son 6 ay içinde çekindiğim fotoğrafım bile yoktu. Emir'in de yanında olmadığından kadın bize verdiği mail adresine bir fotoğraf atabileceğimizi söylemişti. Sorun şuydu ki yeni telefonumda da resmim yoktu. Ve şu an burada çekmek de pek istediğim bir şey değildi. Zaten buraya kadar her şeyin çok güzel gitmesi normal değildi. Bir kusur çıkacağı belliydi.

Emir telefonundan bulduğu resmi maile atarken omuzlarım düşmüştü.

"Sizin?" diye bana yönelttiği soruyla kadına döndüm. Tam akşam atacağımı söyleyecekken Uygar kadının masasına doğru ilerledi.

Bir elinde cüzdanı, bir elinde küçük kare bir fotoğrafla ilerlerken şaşkınlıkla onu izledim.

"Şöyle bir fotoğraf olur mu? Pek vesikalık sayılmaz ama..."

Kadın birkaç saniye duraksasa da fotoğrafı inceledi. Fotoğrafın uygun olduğunu söylediğinde Uygar bana döndü bu sefer.

"Uygun mu senin için?" dediğinde fotoğrafı bana gösteriyordu. Hafızamı biraz zorladığımda, birlikte yemeğe çıktığımız bir gün, ona gülümsediğim gibi kameraya da gülümsememi istemiş ve fotoğrafımı çekmişti. O fotoğraftı. Ne ara çıkartmış, ne ara cüzdanında taşımaya başlamıştı hiçbir fikrim yoktu ama kalbim oldukça hızlı atmaya başlamıştı.

Sorusunu başımla onayladığımda fotoğrafı kadına uzattı. Kadın bakışlarını bizden çekip bilgisayarına çevirdiğinde yüzünde kocaman bir gülümseme vardı. Kabul etmeliydim ki Uygar'ın yaptığı her hareket, sadece beni değil, buna şahit olan herkesi etkiliyordu...

*************

DİPNOT : Bu bölüm kefir içerken düzenlenmiştir.

Ufak tefek hatalar olduysa affedin.

DİPNOT 2 : Uygar hayal ürünüdür. Gerçek kişi ya da kurumlarla hiçbir ilgisi yoktur.

Bunca zaman yeni bölümü sabredip bekleyen ve anlayışla karşılayan herkese çokça teşekkür ediyorum. İyi ki kesişmiş yollarımız.

Bu arada yeni bölümü soran herkesin eklediği bir şeyler var. Uygar'ı okumak istiyorum, kocam nerde, Uygar'ı özledim gibi... Aşk olsun hepinize. Kendimi geçtim, Bade bebeğimi hiç özlemediniz mi :( Ya da Melis'i, Emir'i ve Can'ı... Kırıldık...

Bu arada yeni bölümü nasıl buldunuz?




Serseri //yarı texting//Where stories live. Discover now