"Günaydın." Kısa bir an bana baktıktan sonra arkasını döndü. Cevap vermediğini fark edince "günaydın" diye mırıldandı. Hayatımda günaydın kelimesini bu kadar kullandığımı hatırlamıyorum. Kalabalık olunca böyle oluyordu demek ki. Hazırladıkları tabakları masaya yerleştirmelerine yardım ettim.

"Emir yetişirmiş kahvaltıya."

"Geçmiş mi sınavı?"

"Sormadım."

"Geçemedi bence." Can'dan gelen tahminin ardından, Uygar da onu onayladı ve bahsi geçen sınavın ehliyet sınavı olduğunu laf arasında söyledi. Muhtemelen merakla bakıyordum. O yüzden söylemişti.

"Geçmiştir be bu sefer." Can, Melis'e küçümseyici bir bakış attığında Melisle atışmaya başladılar. Uygar'ın dördümüzün tabağına da fazlaca doldurduğu hamur kızartmalarını gördüklerinde söylenseler de yemeye başladılar.

"Bade." Bana seslenen Can'a döndüm. "Fizikçi geçirdi beni. Hepimizi aslında."

"Evet, İrem söyledi bana. Tebrik ederim."

"Teşekkür ederim." O sırada anahtarla açılan kapı, sertçe kapandı. İçeri giren Emir, ceketini çıkarıp koltuğa attı ve masaya oturdu.

"Yine geçemedim."

"Elini de yıkamadın." Aynı sinirle Melis'e kötü bakışlar atarak masadan kalktı. Dakikalar sonra geldiğinde elinde çatal, çay bardağı ve servis tabağı vardı.

"Kanka." Can'ı susturdu ve masaya geçti. Tabağını doldururken söyleniyordu.

"Hadi kardeşim geç dalganı, hazırım."

"Kanka dalga geçmek değil tabii de. Geçen keşfetime bir video çıktı." Çayından bir yudum aldı ve keyifle devam etti. "3 yaşında çocuk araba sürüyordu. Yani kusura bakma ama burdan ne anlarsın bilmiyorum."

"Abart biraz daha."

"Ciddiyim lan." Telefonunu çıkarıp videoyu buldu ve Emir'e izletti. Videoyu izlerkenki tepkilerine bakılırsa, bayağı bozulmuştu. Boğazını temizledi ve tabağına krep koymak için uzandı.

"Bugün masa baya dolu. Elinize sağlık."

"Sınavdan geçersen kutlama yaparız diye düşünmüştük ama kısmet." Can, kimseye sataşmadan duramayacağını bir kere daha kanıtlarken, Emir ona doğru atıldı. Can kendini ve sandalyesini geri çekerek kaçınca, Emir de üstelemedi.

"Krepi Uygar yaptı bu arada." Emir krep tabağındaki kreplerden birine batırdığı çatalını yavaşça çekti ve yutkundu. Göze batmamak için olmalı ki hızla hamur kızartmasına uzandı.

"Neyse ki seçenekler sadece kreple sınırlı değil."

Uygar bu muhabbetten sıkıldığını belli edercesine, derin bir nefes aldı. Yaptığı krep ise tabağında,bir tane bile eksilmeden duruyordu. Neden bilmiyorum ama kimsenin krepten yememesi üzülmeme sebep olmuştu. Hasta olduğum için olabilirdi. Ne alaka bilmiyorum ama olabilirdi. Uzanıp krepten bir tane aldım. Tabağıma koyup, bıçakla küçük bir dilim kestim ve ağzıma attım. Üzerimde olan bakışları, başımı kaldırınca önlerine çevrildi. Uygar'ın hariç. Anlam veremediğim bir şekilde bana bakıyordu. Krepi defalarca kez çiğnedim. En sonunda yutmamak için direndiğimin çok belli olduğunu fark edip, yuttum. Normalden biraz fazla tuzluydu. Hatta fazla fazla... Küçük bir dilim daha kestim. Eninde sonunda bitecekti. 2.lokmam da bitince çayımdan bir yudum aldım. O sırada Uygar tabağıma uzandı ve kendine doğru çekti.

"Yemek zorunda değilsin." Ben de aynı şekilde tabağımı kendime çektim.

"Evet, biliyorum."

"Yeme o zaman şunu."

"Sana ne ya? Bıraksana tabağımı." Son kez kendime doğru çektiğimde tabağı bıraktı ve arkasına yaslandı. Ağzının içinde bir şeyler mırıldanarak kendi tabağına dört tane krep aldı. Gözlerim kocaman açıldı. Sanırım ben yemeyeyim diye kendi tabağına alıyordu. İnşallah kendi de yemez diye düşünürken, benimkine nazaran daha büyük bir dilimi ağzına tıktı. Bir şey yapmadan kahvaltıma devam etmeye çalıştım. Elbet bir yerde bırakacaktı. Aşırı tuzluydu çünkü. Hepsini yiyemezdi. Kendimi tutmaya çalıştığım bir sürenin ardından, hâlâ yemeye devam ettiğini görünce tabağına uzandım. Üç tane kalmıştı.

"Delirdin mi sen?" Tabağı önümden çekti.

"Bıraksana tabağımı." Gözlerimi devirdim. Taklidimi yapıyordu ama sana ne bile diyemiyordu. Saçma bir şekilde inatlaşmamız sonucunda, onun tabağına dadanmış ve krepleri bitirmesine yardım etmiştim.

******************
Bilinmeyen : Eee sonra?

Bir buçuk aydan fazla bir süredir bilinmeyenle konuşuyorduk. Başta onu kabullenmesem de, hatta dalga geçtiğini düşünsem bile, son birkaç haftadır ona alıştığımı fark ediyorum. Hatta kim olduğunu çok merak ettiğimi...

İyi biriydi. Sanırım onunla konuşmaktan keyif alıyordum.

Bade : Sonrası yok işte düşmüşüm kafam yarılmış o kadar.

Bilinmeyen : Yaramazmışsın sen baya.

Bade : Fazlasıyla.

Bilinmeyen : Beni evinin yakınlarında ilk fark ettiğin gün de alnını kanatmıştın.

Kaşlarım çatıldı. Böyle bir şey hatırlamıyordum. Biraz hafızamı yoklayınca o günü hatırladım. Bilinmeyeni Tolga sanmıştım.

Bade : Merdivenden düşmüştüm.

Bilinmeyen : Büyüyünce sakarlıkların da büyümüş sanırım?

Bade : Yoo

Bade : Tam aksine

Bade : Kendime daha çok dikkat etmem gerektiğini anlayalı baya oluyor.

Bade : Buna zorunlu olduğumu hatta.

(Görüldü)


Bölüm hakkında düşünceleriniz??

Serseri //yarı texting//Where stories live. Discover now