"Yorgunum ve Ağrılar"

Start from the beginning
                                    

Sayra'ya dönersek, kendisine bir doğum günü partisi düzenlediğimizden emin ve o partinin nasıl olmasını istediğini anlatıp duruyordu. Spontane gelişen şeylerden hoşlanmaz, kendisi için alınacak hediyeyi bile kendisi seçmek isterdi. Bu defa beklediğini bulamayacak, bulduğundansa hoşnutsuzluk duymayacaktı. Kaleiçi'ndeki akşam sekizden sonra müzik yapan bir mekanda kutlamada karar kılmıştık, bilindik Türkçe şarkılara eşlik ederek hayatımızın tekdüzeliğinden sıyrılıp eğleneceğimizi umuyordum.

Organizasyon konusunda hevesli davranıyordu Gökalp, Sayra okuldan eve geldiğinde karşısında yeni basacağı yirminci yaşını temsil eden helyumlu balonları bulacaktı karşısında. Gökalp balonları yaptırdıktan sonra onun odasına koyarken biricik arkadaşımı koruma güdüsüyle onu uyardım:
"Sayra'nın çok özel bir kız olduğunu unutma, sen onun vurdumduymaz tavırlarına, neşe dolu görünüşüne aldanma. Çok hassas biridir o, içinde bütünüyle kırılgan ve güvensizken güçlü durmaya çalışır... Seni biliyorum, kızları bir eğlence, bir kaçış olarak gören erkeklerdensin sen. Hiçbir kıza bu şekilde davranmamalısın ama eğer Sayra'ya yanlış yaparsan..."
"Sayra'dan hoşlanıyorum Ecrin, zannettiğin gibi acımasız niyetler falan da beslemiyorum. Senin endişelerini yatıştırmak için ona evlenme teklifi etmem mi gerekiyor?" demişti Gökalp ondan beklenmeyecek bir ciddiyette.

"Her hoşlandığı erkek onu kendi başına onaramayacağı biçimde yaraladı, ona güzelliği için yaklaşıp onda hasarlar bırakıp gerisin geri kaçan erkeklerden olma yeter."

"Konu Sayra'yken kalbi kırılacak kişinin ben olduğumu seziyorum," dedi Gökalp geleceği seziyormuş gibi. "Halletmem gereken birkaç şey daha var, akşam görüşürüz."

Kuzenim gittiğinde döküntüleri toparlamaya, evi temizlemeye başladım, Sayra bulaşık yıkamaktan nefret eder, yemek kalıntılarını yıkarken midesinin bulandığını söylerdi.

Evimizdeki kurallara göre her gün birimiz bu meşakkatli görevi üstleniyorduk, bugün sıra Sayra'da olsa da, onun doğum günü jesti olarak bulaşıkları ben yıkamıştım.
Sonrasında akşam icin hazırlanmak üzere dolabımın karşısına geçtim, Aras da işi olmazsa uğrayacağını söylemişti. Önceleri, kimsenin nasıl göründüğümle ilgili söylemlerine kulak asmayan benliğim, o anda yalnızca bir kişinin, bana hayata dönmeyi öğreten ölü bir adamın beğenisini kazanma meşgalesindeydi.

Kan rengi, kırmızın en koyu tonundan askılı bir elbise giyindim, Aras beyaz tenime en çok kırmızının yakıştığını düşünüyordu. Havanın serinliğinden ötürü deri ceketimi giyindiğimde kapı çalmıştı.

Delikten kontrol ederek kimin geldiğine baktım, kalbimdeki heyecanlı çırpınışların eşliğinde kapıyı açtım.
"Geldin," dedim parmak uçlarımda yükselip ona sarılırken.

Kararmış gözleri üzerimde büyük bir özveriyle gezindi. "Buna değdi."

"Gelmeseydin atacağım triplerden kurtulmak için buradasın, değil mi?"

"Onun için..." Saçlarımı geriye ittirerek boynuma dudaklarını bastırdı. "Ve bunun için."

Loş ışığın altında, gözlerinin bal rengin koyulaşmıştı, o gözlerin benim en kusurlu bulduğum taraflarımı bilmesini, buna rağmen diğerleri gibi kaçmayıp eksiklerimi bana unutturmasını, beni kusursuz bir kadınmışım gibi hissettirmesini seviyordum.

Belimin kıvrımından kavrayarak beni kendi gövdesine doğru çekti, hayati bir ihtiyaçla onun ıslak, sabırsız öpüşüne karşılık verdim.

"Gitmemiz gerek," dedim geriye çekildiğimde.

Beni duymamış gibi tekrardan dudaklarımızı birleştirdi.

YASAK MEYVEWhere stories live. Discover now