47. Şeytan ile Anlaşma: Sadece 💯 Gün

Start from the beginning
                                    

      "Son zamanlarda neden hep kaybeden ben oluyorum?" diyerek cebinden çıkarttığı bir miktar parayı Güray'a atar gibi verdi. Güray gülerek parayı çenesine sürterken tam ağzımı açıp bir şey soracaktım ki Yiğit tarafından bir eşya gibi resmen taşındım. Az önce çıktığım odaya gerisin geri beni sokmuş, peşi sıra girip kapıyı çarparak kapatmıştı.

     Kaşlarımı çattım. Bana bağıracak gibi bir hâli vardı. Hadi bir denesin!

     "Ne yaptığını sanıyorsun?" dedi bir anda bağırarak. İç güdülerim güçlüdür.

    "Ne yapıyormuşum?" dediğimde öfkeyle gülmüş, üzerime yürümüştü. Sıktığı yumruklarına bakıp çenemi havaya kaldırdım.

    "Dikkatsiz, sorumsuzsun! Biraz olgun davranmayı, sorumluluk almayı deneyebilir misin?" diye bağırdı tekrardan.

     24 yaşımdayım. Neredeyse yirmi yıldır arkamda duran ne bir annem ne de bir babam vardı. Şu dünyada beni savunan benden başka hiç kimse yoktu. Alışkındım kendimi savunmaya, karşı tarafa düşmanımmış gibi bakmaya.

      Ama kötü bir şey vardı.

      Onu deli gibi düşman gören tarafım, bir de acaba sarılsak nasıl hissettirir...diye düşünen aptal bir tarafım.

      Allah'tan her zaman objektif bir kızdım. Duyguların canı cehenneme, ben akıl oyunlarına aşığım.

     "Niye? Neyin sorumluluğu? Kime karşı? Sen kimsin?" dedim her cümlemin üzerine bir adım atarak. "Canını tehlikeye mi atıyorum? Hayır." dedim bir adım daha atıp. "Birinin bana sarılması beni öldürür mü? Hayır. Başkasını?...bilemem."

     Kaşlarını çattığında arsızca gülümsedim.

     "Madem yarına sağ çıkamayacağını düşünüyorsun, bugün ne olduğunun  bir önemi yok Yiğit." diyerek elimi omzuna koyup iki kere vurdum. "Ben de yarına sağ çıkamayacağımı düşünüyorum. Bu yüzden, son anlarımın tadını çıkaracağım. " Elimin tersiyle onu kenara ittirip kapıya yürüdüm.

      "Bir de." dedim dönüp yüzüne bakarak. "Kalabalıkta artistlik yapanın tenhada özrü olmaz, derler. Arkadaşlarının içinde hâl ve hareketlerine dikkat et. Sonuçta 'biz' diye bir şey yok, olmadı ve olmayacak. "

.
.
.

       Gülerek sahneye baktım; geminin ucunda, okyanusun ortasında, hiç tanımadığım bir millet ile şarkı söyleyeceğim gerçeği ile gülümsedim. Hayatımdaki şansım gerçekten çok garipti.

     Elime verilen bir gitar dışında hiçbir şeyim de yoktu. Ne bir mikrofon ne bir sahne arkası ne de bir orkestra. Beni heyecanla bekleyen bir yığın öğrenci, memnuniyetsiz bir avuç asker ve arkamdaki okyanus üzerinde uçan balıkçıl kuşlar.

     Bu gitar da nereden çıktı hiçbir fikrim yok.

     Elimi tellere sürttüm, oturduğum sandalyede bacak bacak üstüne attım ve özlediğim sahnenin tekrardan ayaklarımın altında oluşunu canı gönülden hissetittim.

    Böyle güzeldi yani, telif yemek yok. Yabancılar Türkçe anlamıyor. İstediğim gibi laf sokacağım adam da tam karşımda.

     "Hatayı ben en başında yaptım, aynı evi senle paylaşarak." diyerek gülümsedim. Gelen birkaç çığlıktan sonra ellerin havada sallanışı ile gözlerim Yiğit'i buldu.

     "Kendimi çok takdir edeceğim ağrılığı kutlayarak." dediğimde kahverengi gözleri uzunca gözlerimde gezindi.

      "Vedalaşırken üzülmüş gibi tutma ellerimi acıyarak."

       Birkaç kez bağırılan ismim ile okyanustan gelen rüzgar yüzünden sarı pembe saçlarım etrafa savruldu.

      "Kendine dev aynasında değil, boy aynasında bi' bak." bunu demem ile şaka yaparmış gibi gözlerini kaçırdığında gülerek gökyüzüne baktım.

      "Acım taze, kurtulamazsın, gözlerini kaçırarak!"

      En son gördüğüm şey Mahmut ve Onur'un da gençlerin yanına katılıp zıpladığıydı.

      "Belki birazcık bozuldun, ruhun belki can çekişiyor! Belki biraz da kızardın ama...sana kırmızı çok yakışıyor."

       Bana eşlik eden Koray ile daha da keyfim yerine gelmişti. Artık diğer askerler de benimle birlikte söylüyordu. Garip bir mutluluktu bu.

      "Belki birazcık bozuldun, ruhun belki can çekişiyor! Belki biraz da kızardın ama...sana kırmızı çok yakışıyor."

      Başa sarıp bir kez daha söyledikten sonra yapılan uyduruk sahneneden aşağı inmeye başlamıştım ki herkes önüme koşmuş, gençler imza kuyruğuna girmişlerdi.

     "I can't believe it."(buna inanamıyorum.) diyerek önüme atlayan kıza imza verip bana sarılmasına izin verdim. Sıkıca sarılıp gülümsediğimde resmen heyecandan titriyordu.

     "I want to too!"(ben de istiyorum!) diye bağıran bir başkası ile gülerek diğerlerine döndüm. Hepsine teker teker imza vermiş, güzel güzel ilgilenmiştim.

     Bunlar bana yaptığım şeyi güzel yaptığımı kanıtlayan nacizane  insanlardı. Son günlerim ,son imzalarım, son sarılışlarımdı.

    Elime bir başka kağıt daha almış imza atarken başımı kaldırdım ve beni izlemekte olan o adama baktım.

     Gitmeden önce sevmek istedim. Sonu yakın olsa da ilki olsun istedim. Hiç sarılmamış olmaktansa tadı damağımda kalsın, hatırladıkça ellerim sızlasın istedim.

      Sevmeyi ve sevilmeyi böyle güzel bir insandan öğrenmek ve ben de güzel sevmek istedim.

     Pişmanlık duymadan, "keşke" demeden gitmek istedim...
 




Şeytan İle Anlaşma "KİTAP OLDU!"Where stories live. Discover now