47 | #24Saat

659 43 147
                                    

Duyduğu büyük bir gürültüyle oturduğu koltukta dikleşti. Her ne olduysa o gürültü kalbinde bir ağırlık oluşturmuştu. Çenesini kaşıyarak elindeki kumandanın tuşuna bastı.

Televizyonu kapadıktan sonra odadan dışarı çıktığında uzun koridor da hızlı adımlar ile ilerledi. İçeri de bulunan müşterilerin dışarı bakarak konuştuğunu görünce kendisi de yere kadar olan pencereden baktı, birkaç kişinin koşarak geçtiğini görünce ilerleyerek kapının önünde duran Murat'ın yanına gittiğinde elini omzuna koyarak konuştu.

"Hayrola Murat, ne oldu?"

"Ömer Bey, kaza oldu sanırım. Herkes bu tarafa gidiyor."

Diyerek caddenin köşesini gösterdi. Ömer başını sallayarak önündeki küçük merdivenden inip caddenin köşesine doğru yol alırken arkasından seslenilmesiyle durdu.

"Ömer! Kardeşim ne olmuş?"

Ömer arkasına baktığında Cantuğ'un koşarak yanına geldiğini gördü. İki elini yana açarak dudağını büktü.

"Kaza gibi, tam bilmiyorum. Bakmaya gidiyorum bende."

"O nasıl bir sesti ya? Baya büyük bir şey galiba."

Konuşa konuşa caddenin köşesini döndüklerinde ortada büyük bir kalabalık olduğunu gördü. Hızlı adımlarıyla yaklaşırken ağlama sesi çoğalıyordu. Gözlerini etrafta gezdirirken birkaç kişinin arasında gözüken yere baktı. Bütün kaldırım kan içinde kalmıştı ve bir de kana bulanmış kızıl saçlar...

Kızıl saçları görünce olduğu yerde kalması bir oldu. Nefesi sıkışırken, kalbine defalarca bıçak saplanıyordu. Hızla yanında duran Cantuğ'un koluna tutunduğun da gözleri doldu.

"D-Defne...'"

Diyebildi kısık sesiyle. Bir adım atmaya, oraya gidip sevdiği kadını; karısını görmeye korkuyordu. Olduğu yerde kal gelmişti sanki. Cantuğ, Ömer'in kısık şekilde 'Defne' demesi ile şaşırmış hemen etrafta gözlerini dolaştırarak bakmıştı.  Nefesi daralıyordu, bir umut istercesine bakınıyordu ta ki yerde duran kana bulanmış kızıl saçları görene kadar.

Ömer gözlerinden yaşlar süzülerek Cantuğ'un kolunu bırakıp koşmaya başladı. Kalabalığın yanına gelince birkaç kişiyi iterek vardığında başından kaynar sular döküldü. Yerde Ecrin'e sarılmış, bir eliyle de Defne'nin elini tutarak ağlayan annesi, korkudan hıçkırarak ağlayan Ecrin ve başı kanlar içinde yerde hareketsizce yatan Defne...

"DEFNEE!"

Boğazını parçalayacak şekilde bağırarak yere çökmüştü. Nalan, Ömer'i görünce daha da ağlayarak tuttuğu Defne'nin elini sıktı.

"DEFNE! NE OLDU SANA BÖYLE! AÇ HADİ GÖZLERİNİ YALVARIRIM BIRAKMA BENİ, DEFNEEEE!"

Ömer iç çeke çeke ağlayarak Defne'nin kana bulanmış saçlarını okşuyordu. Çok değil, daha bir saat önce yanındaydı karısı. Ona bakmıştı, gülmüştü, öpmüştü,  tatlı tatlı konuşmuştu. Ama şimdi bir ölüden farksız yerde yatıyordu, daha da beyazlayan hâliyle.

Cantuğ da dolan gözleri ile yere çöküp Nalan'ın omzuna elini koyup kendine çekti. Bir nebze sakinleştirmeyi amaçlamıştı ama Defne kanlar içinde yerde yatarken ne mümkündü. Birkaç kişinin direğe çarpan arabanın etrafın, diğer kişilerin ise seyre baktığını görünce sinirlenip bağırdı.

"ÖYLE BAKACAĞINIZA AMBULANSI ARASANIZA!"

Orta yaşlı bir adam hemen telefonunu sarılırken, Ömer iç çeke çeke ağlamaya devam ediyordu. Etraf, annesi umrunda değildi. Tek umursadığı daha karısı, canı idi.
Nalan, oğlunun böyle ağlamasına dayanamayıp titreyen sesi ile konuşmaya başladı.

HERKES DUYSUN; SENİ SEVİYORUM!Where stories live. Discover now