11.Şeytan ile Anlaşma: Sadece 💯 Gün

Start from the beginning
                                    

     "Türkiye'nin askeri kayıtlarına ve silah harcamalarına bakılırsa..." Birkaç garip şey ekranda dönüp durunca alt dudağımı sarkıttım. "...yıllık gelen sivil insan sayısı verilerin dışında tutulursa. Endonezya'da 20 tane Türk askeri var. Yağmur ormanlarında ise 9. Görevleri..." dediği sıra ekranda birkaç kırmızı işaret çıktı. "...kurulumun bu bilginin paylaşılmasını desteklemiyor Efendim." dediğinde sinsice etrafa bakındım.

     "Ormanda benle beraber 10 tane Türk var yani?" dediğimde ekranda çıkan yeşil tike gözlerimi kısarak baktım.

     "İsimleri ne?" tekrardan ekrandan geçen garip şeyler oldu ama istediğim sonucu vermedi.

    "Özel askerlerin kimlikleri işe başladıkları an ölüm listesine girer. Bu yüzden yapılan bütün işlemler sahte isimlerle olur. Kendi aralarında bile isimlerini tam olarak bilemezler." dediğinde kafamı salladım.

     "Vay be..." dedim yüzümü ateşe dönüp. "Millet çalışsın, uğraşsın, taaa Endonezya'ya gelsin. Biz şeytan ile oyun oynayalım. Vay be..."

    Elimin tersi ile saçlarımı geriye attım. Sanırım yorulmuştum.

    "Açıktım vallahi..." diyerek ellerimi ovuştururken bir ses geldi.

     "Balık yiyebilirsiniz." dedi bilmiş bilmiş.

     "Yakalayabilsem yerdim." dedim ben de aynı bilmişlik ile.

     "İklim bilgileri indiriliyor. Bitki örtüsü inceleniyor." dediğinde kaşlarımı merakla kaldırıp ekrana baktım. "İşte, balık yakalamanın kolay yolu. 2 tane 2 metre, 2 tane  1 metre uzunluğunda sopa bulun." merakla ayağa kalktım ve ormanı köşe bucak gezip ekrandaki fotoğrafa uygun sopaları buldum.

    "2 metrelik sopaları birbirine paralel olacak şekilde yere koyun. 1 metrelik sopalardan birini sopaların 2 metrelik sopların ucunaçdan 3 karış aşağıya getirip bağlayın. H, şeklini alması lazım. " diyerek ekranda bir şekil çıkarttı. Etrafa bakınıp bir ağacın etrafını sarmış olan sarmaşığı söktüm ve dediği gibi bağladım. "Son sopayı H, şeklinin en uç kısmına bağlayın. " Son sopayı da bağlayıp elimin tersiyle alnımdaki teri sildim.

   "Eee, ne oldu şimdi."

    "Tişörtünüzü çıkarın." ellerim göğüslerime giderken dehşet içerisinde gözlerimi açtım.

     "Höst yavaş ol!" dediğimde alnıma bir iki kere vurdum ve sonrasında ateşin etrafına astığım kurumuş kıyafetlerimi etrafa bakına bakına gizlice giydim.

      Siyah tişört ile tekrardan sopaları yanına gelip "eee?" dedim ayaklarımı sallayarak.

     "Tişörtün boğazını ve kol kısımlarını düğümleyin."  Zar zor  dediği gibi düğümlediğimde  ekranda bir görüntü çıktı. "Alt kısmındaki geniş açıklığı fotoğrafraki gibi sopaların dört kesişim noktasına bağlayın."

    Kaşlarım çatılırken ekrana sinirle baktım.

    "Bu şekilde bağlamam mümkün mü biraderim?" dediğimde "lastik tokanız ile olası." demişti. 

    Hazır cevap...

     Fotoğraftaki gibi tişörtü tam yarım saate bağladım sopalara.

    "İmanım gevredi Zevzek." derken elimin tersiyle alnımı sildim.

    "Ekranda gözüken bitkinim kökünü ateşe tuttuktan sonra tişörtün içine doğrayın. Kök kısmından salgılanan kokulu salgıların suya karışması sayesinde balıklar yem olarak düşünecektir. "

     Ormanın içinde sağa sola koşarken en son ayağım kayıp düşmüştüm ki burnumun ucunda mor çiçekli bitkiyi gördüm. İlk defa şans yüzüme  güldü. Yine çizdim dirsekleri ama olsun!

     Çiçeği köküyle birlikte söküp ayağa kalktım. Koşarak ateşin başına geçmiş ve kökünü közün üstüne tutmuştum. Dışarı su çıkarmaya başlayınca koşarak tişörtün üstüne geldim ve içine doğradım köklerini. Oldu sanırım...

  
    "İçine minik çakıl taşları ya da  bir miktar toprak koymazsanız kumaş, yüzey gerilimi ve suyun kaldırma kuvveti nedeniyle, suda batmayabilir. Ancak tatlı su olduğu göz önünde bulundurulursa suyun yoğunluğu düşük olduğu için çok büyük bir sorun..."

    "Ay! İğrençleşme. Lise geldi aklıma." diyerek öğürdüm ve birkaç tane de çakıl taşı atıp dere kenarına gittim.

  
    "Sopları derenin akış yönene doksan derece bir açıyla yerleştirin. 2 metrelik sopanın bir metresi suda diğer bir metresi dışarıda olsun. Dere kıyısına uzanın ve sopaları sıkıca tutup bekleyin. "
  
      Dediklerini harfi harfine yapıp dere kıyısına gittim ve uzandım.

    "Bu balıkların kokuyu alıp gelmeleri ne kadar sürer?" dediğim sıra derenin içinde garip bir akım oluştu.

    "Bitkinin kendine çeken kokusu ile en az 37.5 saniye sonra en az bir balık gelmelidir. "

     Bu kadar çabuk mu? Saatlerce beklemeyecek miyim?

     Birden bire tişörtün içine giren beş altı tane balıkla ağzım koskocaman açılmıştı ki içine iki  tane daha girdi. Telaşla tuttuğum sopalar ile ayağa kalktığımda balıklar tişörtün içinde kalmış fazla su ise tişörtten geçip almıştı.

     Sopaları telaşla kenara çektikten sonra içindeki balıklara bakıp çığlık attım.

    "Yakaladım!"

      Sevinçle sağa sola koşarken mutluluktan gözlerim yaşarıyordu.

      "X! Balık yakaladım!!!"

      Yehuuu

     Koşa koşa çadırın olduğu yere gitmeye başladım.

    "Bim bam bom! Yaşasın dostlar benim de artık balıklarım var!"

    Kötü kadın kahkahası atıp çadırın başında oturan adama baktım. Kıvırta kıvırta yanına geldikten sonra sırıttım.

     "Bim bam bom çatlasın düşmanlar! Benim de artık balıklarım var!"

   

Şeytan İle Anlaşma "KİTAP OLDU!"Where stories live. Discover now