"Bu kim?" Uygar çok kibar bir arkadaşımızdır...

"Kaan, bizim sınıfta..." Bilmiyor muydu aynı sınıfta olduğumuzu?

"Neden burada?" Kaşlarımı çattım. 

"Bizi buraya o getirdi demiştim ya az önce." Ayağa kalkıp Kaan'ın yanına gitti. Eliyle omzuna iki kere vurduktan sonra "eyvallah koçum." dedi. Bu 'artık gidebilirsin' mi demek? Kaan mesajı anlamış olacak ki bana dönüp "görüşürüz" dedi. 

"Görüşürüz Kaan... Teşekkür ederim tekrardan."

"Önemli değil." Kaan'ın arkasını dönüp gitmesiyle Uygar'a döndüm.

"Koçum mu dedin çocuğa?" Omuz silkti.

"Kardeşim demeyi içim almadı." Yaklaşık 10 dakika hiç konuşmadan oturduğumuzda aramızdaki garip sessizliği hemşire oldu.

"Ufaklık uyandı, içeri girebilirsiniz." Uygar'la birlikte içeri girdiğimizde hemşire bitmesine az kalmış serumu gösterdi.

"Serumu bitince çıkabilirsiniz." Masanın üzerindeki kağıdı da Uygar'a uzattı.  "Bunlar da almanız gereken ilaçlar." Hemşireye teşekkür ettikten sonra yatağında bizi izleyen Ceylin'le buluştu gözlerim. Anında gözlerim dolarken yanındaki sandalyeye oturdum. Kollarını açmış Uygar'a sarılıyordu. Sarılmaları bittikten sonra bana döndü ve küçük gözleri kocaman açıldı. Kaşlarımı çattım. Bir şey mi olmuştu? Mesela beni unutmuş olabilir miydi? Hızla çantamdan kalem ve kağıt çıkarıp ona uzattım. Uygar da ona destek olarak yatakta doğrulmasına yardım etti. Önüme gelen kağıtta yazılanlara baktım.

"Gözlerin başka bir renk olmuş Bade. Ama üzülme hala çok güzelsin." Gülümseyerek ona döndüm. Gerçekten ona ağladığım için gözlerimin kızardığını söylemeli miydim? Benden önce davranan Uygar'a meraklı gözlerle baktı Ceylin.

"Bade Ablan senin için çok endişelenmiş ve ağlamış. O yüzden kızarmış gözleri." Üzgün gözlerle bana bakan Ceylin bir şeyler yazdığı kağıdı bana uzattı.

"Sen çok mu üzüldün Bade?" Hafifçe gözlerim dolarak baktım ona. Başımı hafifçe salladığımda halime acımış olacak ki küçücük kollarıyla sıkıca sardı beni. Sonra benden ayrıldığında yanağıma küçük bir öpücük bıraktı. Bir süre bana baktıktan sonra kaşları havalandı. Elindeki kalemi kullandı tekrardan ve bu sefer bana değil Uygar'a uzattı. Uygar ufak bir kahkaha atınca Ceylin'in elindeki kağıda baktım.

"Bende ağlarsam gözlerim renk değiştirir mi? Ama kırmızı istemiyorum, mesela mavi olabilir mi?" Güldüm ve Uygar ona gerekli cevabı verince saçlarını okşamaya başladım. Bu onu mayıştırmış olacak ki hemen uyuyakaldı. Benim saçlarını okşadığım, Uygar'ın da bizi izlediği birkaç dakikanın sonunda serum bitti. Uygar hemşireye haber vermek için çıktığında mesaj sesiyle telefonu elime aldım.

05*********= Bugün evi biraz keşfe çıkayım dedim... Tabii 2 yıl görmeyince meraklanıyor insan. Senin odandayken de fark ettim ki güzel kardeşimi özlemişim. Sonra dedim ki madem hayırsız kardeşim bana gelmiyor ben ona gideyim. Malum kaldığı oteli de biliyorum ;) 

05*********= Sonra öğrendim ki sabah çıkmışsın. Bu beni biraz üzdü, tabii seni de üzmüştür. Ama merak etme daha görüşeceğimiz çok zamanımız olacak. Artık buralardayım ;)

Kulaklarım uğuldamaya başladığında ellerim çoktan titremeye başlamıştı bile. Kaldığım oteli biliyor olmasına dayanamazdım. Kollarıma hafifçe dokunan ellerin sahibine döndü gözlerim.

"Sesleniyorum bakmıyorsun... Bir sorun mu var?"

"Ha-Hayır. Çıkıyor muyuz?" 

"Evet, hadi gel." Ben ayağa kalktığımda Uygar da hızlıca Ceylin'i kucağına almıştı. İki elimle de çantamın zincirinden tutarken nasıl yürüdüğümü bile bilmiyordum. Biraz önümde kucağında Ceylin'le soran gözlerle bakan Uygar'a baktım donuk bakışlarımla.

Serseri //yarı texting//Where stories live. Discover now