YASAK MEYVE

By iremuzunay

1.4M 49K 5.2K

Hayatın kimilerine göre daha acımasız davrandığı bir avuç insanın yaşamı er ya da geç kesişir. Yaşam piyesind... More

KISIM I - LILITH
2 ''Düşüş''
3 ''Ölüm Gibi Bir Şey''
4 ''Kelebek Etkisi''
5 ''Benimle Misin?''
6 ''İyi Olan Kazansın''
7 ''Filmin En Güzel Yeri''
8 ''Savaş Bayrağı''
9 ''Denizler Cinayet İşlemezler''
10 ''Nereye Çağırsan Gelirim''
11 ''Aile Yemeği''
12 ''Kaçınılmaz Olan''
13 ''Zaten Kırılmış Bir Kızsın''
15 ''Şeytanın İni''
16 ''Acımasız Niyetler''
17 ''Karanlık Taraf''
18 ''Her Bir Zerrem''
19 ''Geçmişin Kuklası''
20 ''Lilith'in Çocuğu''
21 ''Gece Hayaleti''
22 ''Geç Kalınmışlık''
23 ''Göl Evi''
24 ''Kalplerdeki Dikenler''
25 ''Bastırılmış Duygular''
26 ''Yolun Sonu''
27 ''Namlunun Ucu''
28 ''Destek''
29 ''Hareket Vakti''
30 ''Av''
31 ''Aynı Kutuplar''
32 ''Yapboz''
33 ''Murphy Kanunları''
34 ''Veda''
35 ''Kan''
36 ''Amare''
37 ''Sinek Valesi''
38 ''Yara''
39 "Lilyum Çiçeği"
40 ''Maria Puder''
41 ''Avcı''
42 ''Yasak Meyve''
43 ''Berceste''
44 ''Sirayet''
45 ''Tavşan Deliği''
46 ''Kasırga''
47 ''Ateş''
48 ''Perestiş''
49 ''Vuslat''
50 ''Eksik Hikaye''
51 ''Örümcek''
52 ''Ölüm Avcısı''
53 ''Kanlı Ay''
54 "Fotoğraf"
55 ''Sıfırın Altı''
56 ''Aya Kadar ve Geri''
KISIM II - AZAZEL
''Schrödinger'in Kedisi''
''Doğum Günü''
''Kasımpatı''
''Mutlu Son''
"Yol Ayrımı"
"Sınır Kişilik Olmak"
''İkinci Hayat''
''Dipten, En Tepeye''
''Çekim Yasası''
''Göğe Bakma Durağı''
''Masumiyet Müzesi''
"Yeniden İyi Biri Olmak"
"Yorgunum ve Ağrılar"
''İyileşmek Üzerine''
''Altın Vuruşlar''
''Son Akşam Yemeği''
''Amadeus ve Salieri''
FİNAL - "Dip"

14 ''Adapte Ol Ya Da Öl''

26.8K 1K 92
By iremuzunay

  14. BÖLÜM ''ADAPTE OL YA DA ÖL'' 

            Sevgi insanların kalplerinde öyle garip bir bağ kurardı ki, bize her şeyi başarabilme mahareti verirdi. Delicesine bir bağlılıktı o, mantığımızın ulaşamayacağı kadar da derinlerdeydi. Peki ya sevgimizi bağışladığımız o insan artık orada değilse? O zaman ne yapmak gerekirdi?

            Kutay'ın mezarına uzun zamandır uğramıyordum, belki de karşımdaki bir yığın toprağı ve mezar taşını görmezsem eğer onun ölü olmadığını kabullenebilirdim. Eğilip mezarının kenarına oturdum. Ölüler hakkında ne derlerdi bilirdiniz. Mezarlarını ziyarete geldiğinizde sizi izlerler. Buna bir türlü kendimi inandıramadım. Belki de buraya her geldiğimde gözlerim ağlamaktan kan çanağına döndüğü için inanmak istememiştim. O çoğu zaman çok iyi gözükürken bense asla yeterli değil gibiydim. 

            Yine de o beni dinliyormuşçasına konuşmayı kesmedim.

            ''Selam kafamdaki adam... Son gelişimin üstünden bayağı bir zaman geçtiği için üzgünüm,'' diye mırıldandım. ''Buraya her geldiğimde biraz daha fazla yıkılıyorum, biliyorsun her duyguyu diğer insanlardan daha derin hissediyorum. Sana olan özlemimse bu zamana kadar hissettiğim en yoğun duygu, emin olmanı istiyorum ki seni unutmadım.''

            Gözlerimi kapatarak gerisini hayal gücüme bıraktım. Kutay'ın yanımda beni izlediğini farz ettim. Ne zaman depresif bir şey söylesem kaşlarını çatarak sessizce beni dinlediğini hatırlıyordum.

            ''Eğer hala hayatta olsaydın sana üvey annemden bahsederdim, onun hakkında yüksek dozda yargılama ve yaftalama içeren bir diyalog gerçekleştirirdik... Arkamı her zaman kolluyordun ve beni hiç yalnız bırakmamıştın. Peki neden şimdi sen orada ben buradayım?''

            Çoğu zaman ürkütücü derecede sessiz olan mezarlıkta bana doğru yaklaşan adım seslerini işittiğimde gözlerimi açtım. Bana doğru birisinin geldiğini gördüm. Üstelik bu herhangi birisi değildi. Bu İnanç'dı. Kutay'ın ağabeyi.

            ''Hoş bir tesadüf,'' diye selam verdi İnanç.

            Esmer, uzun boylu ve zayıf bir adamdı. Kısacık saçları onu yaşından daha olgun gösteriyordu. Bakışlarımız birbirini bulduğunda kardeşinin yeşil gözlerine tezat siyaha yakın gözleriyle karşılaştım.

            ''İki yıl oldu değil mi?'' diye devam etti kardeşinin mezarına bakarken. ''O gideli?''

            Tek nefeste ''Maalesef,'' dedim.

            ''Senin gibi bir arkadaşı olduğu için çok şanslı,'' dedi İnanç. ''Onu hiçbir zaman unutmadın.''

            ''Şanslıydı,'' diye vurguladım. ''Ölüler için geçmiş zaman kipini kullanırız.''

            İnanç bir süre için sessiz kalmayı tercih etmişti. Konuştuğundaysa sesi boğuk ve acı içinde çıkmıştı.

            ''Haklısın ama onun gittiğine bir türlü inanasım gelmiyor.''

            Onunla konuşmak kalbimi mümkünmüş gibi daha da hüzne boğuyordu. Geçmişten tanıdık bir surat, bütün geçmişi iliklerinize kadar hatırlamanıza yol açabilirdi. Bu yüzden ayaklanıp üstümdeki toprağı silkeledim.

            ''İnansan iyi edersin. Çünkü Kutay'ın geri geleceği falan yok.''

            Gideceğim sırada o da ayaklanıp beni kolumdan yakalamıştı. Kolumu kavrayan ellerine anlamsız gözlerle bakakaldım.

            ''O seni çok seviyordu. Bunu asla unutma, tamam mı?'' dedi İnanç.

            Bu cümleleri o kadar kısık sesle söylemişti ki sanki birisinin duymasından çekinir gibi bir hali vardı. Ama İnanç, her zaman biraz tuhaf birisi olduğundan bu değişik hareketlerinde bir mana aramamıştım.

            ''Ben gitsem iyi olur...'' diye mırıldandım.

            Onun siyaha çalan gözlerine son kez bakıp mezarlığın çıkışına doğru ilerlemeye başladım.

            ''Ecrin,'' diye seslendi arkamdan. ''Ona bir şey söyleyebilecek olsan bu ne olurdu?''

            Bu kelimeler beni bulunduğum yere mıhlamış gibi duraksadım. Omuzlarımdan geriye döndüğümde dudaklarımda acımasız bir gülümseme peyda oldu.

            ''Bana ne zaman çağırırsam geleceğini yazdığı notu geçen gün buldum... O zaman seni çağırıyorum, bilirsin biz birbirimize yalan söylemeyiz. Fakat bu ilk yalanın olacak çünkü sen gelemeyecek kadar uzaktasın... Derdim.''

            Dolu olan gözlerimden birkaç yaş döküldüğünde kafamı çevirdim ve içimdeki ölü kızın evi olan bu mezarlığı hayalet adımlarla terk ettim.

***

            Ama yaşamaya zorlandığım diğer ''ev'' denen kavram ve içindeki sözde ''ailem'' beni bekliyordu. Eve kimseyle karşılaşmamak için anahtarla girecektim ki kapı aralandı. Görmeyi en son istediğim insan karşımda duruyordu. Eylül.

            ''Merhaba Ecrin, günün nasıldı?'' diye sordu Eylül.

            Fazla bakımlı ve bunun neticesinde de güzel gözükebilen bir kadındı. Bakışları dik ve donuktu. Onunla her göz göze geldiğimizde tuhaf hissetmemin sebebi bu olmalıydı.

            ''İyi,'' deyip yanından geçeceğim sırada devam etti.

            ''Babanla bugün dışarıda yiyeceğiz, katılmak ister misin?''

            Yüzümü buruşturmayı engelleyemedim. ''Teşekkürler, almayayım.''

            Eylül, uzanıp kolumu yakalayarak bana şefkatle, en azından o öyle sanıyordu, gülümsedi.

            ''Sana ulaşabilmemin bir yolu var mı?'' diye sordu.

            ''Bana ulaşmanıza gerek yok, önemli olan babama ulaşabilmeniz. Ve siz bunu başarmış gözüküyorsunuz.'' Eylül, ne diyeceğini bilemez gözüktü ve kolumdaki elini çekti. ''İçeri gireceğim, biraz yorgunum da.''

            ''Görüşürüz,'' dedi arkamdan.

            Kapıyı onun arkasından kapattıktan sonra sıkıntılı bir iç geçirdim. Bu iç geçirmeler çoğu zararlı maddeden daha zararlıydı. Üst kata çıkacak enerjiyi bile bedenimde bulamadığım için salona gidip kanepeye yığıldım. Evde tek başına olmak bana her zaman tarifsiz bir haz verirdi.

            Ama evdeki sessizlik beni boğmaya başladığında biraz olsun ruh halim değişir umuduyla televizyonu açtım. Netflix izleyerek kalbimdeki bütün o acıyı ve yalnızlığımı bastırmaya çalışırdım. Bir nevi duygularımı uyuşturma yöntemimdi bu.

            Üzerinden ne kadar zaman geçtiğini bilmesem de kapının açılma sesini işittiğimde doğruldum. Biraz sonrasında Aras görüş alanıma girdi. Koridorda dikilip öylece bana baktı. Yanıma gelmemesini umdum. Çünkü bugün onunla garip bir diyalog gerçekleştirmiştik, elimden gelse ondan sonsuza kadar kaçardım.

            ''Selam,'' dedi.

            ''Selam,'' dedim.

            ''Annem ve baban yok mu?''

            Kafamı iki yana salladım. ''Birlikte romantik bir akşam yemeği yiyeceklermiş.''

            Aras'ın kaskatı kesilmiş yüz hatları gevşedi ve güzel bir gülümsemeye dönüştü.

            ''İğrenç. Peki sen bir şeyler yedin mi?''

            Tekrardan kafamı iki yana sallayıp bakışlarımı televizyona çevirdim.

            ''Biz de romantik bir akşam yemeği yiyelim öyleyse, ne dersin?'' diye mırıldandığında tekrardan ona baktım. Şaka yapıyor olmalıydı.

            ''Pek aç değilim,'' demekle yetindim.

            ''Ama ben açım.'' Aras, kotunun arkasından telefonuna uzandı. ''Pizza yer misin?''

            Bugün ona söylediklerimden sonra bütün o konuşmalar hiç gerçekleşmemiş gibi davranması garipti.

            ''Fark etmez.''

            Anladığını belirtir gibi kafasını salladı ve görüş alanımdan çıktı. Ben de tekrardan hiçbir şey anlamadığım diziye odaklanmaya çalıştım.

            Bu sıralar çok fazla övgü aldığına rastladığım Peaky Blinders dizisini izliyordum. İlk bölümlerin biraz sıkıcı olduğu ama sonrasında izleyenleri bağımlısı haline getireceği iddiasını sahip olan diziyi. Yine de kafamda bir dünya ses ve düşünce varken odaklanamıyordum işte.

            Bir süre sonra adım sesleri duyduğumda kafamı kaldırdım ve Aras'ın tekrardan geldiğini gördüm. Üzerini değiştirmiş daha rahat şeyler giyinmişti. Onca boş yer varken gelip yanıma oturmasının sebebini merak ediyordum. Ayaklarımı kendime çekip kanepede ona yer açtım.

            ''Birazdan geliyor,'' dediğinde ona anlamsız gözlerle baktığımda sözlerine devam etti. ''Pizzadan bahsediyorum.''

            Anladığımı belirtir gibi kafamı sallamakla yetindim.

            ''Bu dizinin daha ilk bölümlerinde misin?'' diye sordu Aras.

            ''Popüler kültür sevmiyorum, sadece merak ettiğim için başladım,'' dedim kaşlarımı kaldırarak.

            Yanımda oturup televizyonu değil de beni izlemesi sinir bozucuydu.

            ''Peki ders çalışmayı arada bir de olsa düşünüyor musun?''

            ''Bakıcılık görevinden istifa edip şimdi de annem olmaya mı karar verdin?'' diye mırıldandım.

            Ders çalışıp çalışmamam onu hangi sebepten ötürü ilgilendirebilirdi ki? Beni bilerek öfkelendirmeye çalıştığından emindim.

            ''Suç ortağıma akıl vermem garip mi?'' dedi kaşlarını kaldırarak.

            Kafamı çevirip ona yan yana baktığımda kolunu kanepenin başlığına yaslamış beni dikizlerken buldum.

            ''Suç ortağı falan değiliz biz. Yollarımızı ayırdığımızı hatırlıyor olmalısın. Ayrıca en sevmediğim şey birisinden akıl almaktır.''

            Zil çaldığında ayaklandı ve gitmeden önce bana döndü. ''Yollarımız hiç bu kadar aynı olmamıştı, Atlas.''

            Bu sözlerinin ne manaya geldiğinden emin olamayarak onun dönmesini bekledim. Bir insanın sizi hem rahatsız hem de yaşıyormuş gibi hissettirmesi mümkün müydü? Aras, bugün kayalıklarda otururken beni hayata döndürmek istediğini söylemişti. Peki bunu tam olarak neden yapmak istiyordu? Beni yitirdiği öz kardeşinin yerine koyduğu için mi?

            Aras, elindeki pizza kutusuyla içeri girdiğinde kafamda bu düşünceler vardı. Cam sehpanın üstüne bıraktığında yine yanıma oturmuştu. İçeceklerden birisi ayran, diğeriyse diyet kolaydı.

            Ayranı bana uzattığında kafam karışarak ''Kola içmediğimi nereden biliyorsun?'' diye sordum.

            ''Senin hakkından bu basit şeyden çok daha fazlasını biliyorum,'' diye mırıldandı.

            ''Nasıl?''

            Pizzanın bir dilimi alarak yemeye başladığında kısa bir an için bana baktı.

            ''İlk tanıştığımız günü hatırlıyor musun? Bir balıkçı restoranındaki aile yemeğimizi. Babanın seni baş başa çıkacağınıza inandırarak getirdiği yemek... Seni ilk gördüğümde ve sana elimi uzattığımdaki bakışını asla unutmadım. Gözlerinde bu kadar acı olan ve bu kadar ruhsuz olan bir insan daha tanımamıştım. Kendimden başka...''

            O günü hatırlıyordum, bir kış ayında babamın bana birden yakın davranmaya başladığı zamanlardı. Beni hayatta tutan kayışın yerinde sadece ince bir ipliğin olduğu zamanlar. Babamın sevgisine tutunabileceğime kendimi inandırdığım zamanlar. Ama bana yakın davranmasının tek sebebinin onun evlenmesine karşı çıkmamam olduğunu fark etmek o ince ipliğin bile kaybolmasına yol açmıştı. Bir daha da hayata dönmemeye ve tekrardan denememeye söz vermiştim.

            ''Doğal seçilimin ne olduğunu biliyor musun?'' dedi Aras.

            Bunun konumuzla ne alakası olduğunu anlamayarak kaşlarımı kaldırdım.

            ''Dış çevreye uyum konusunda daha başarılı olan organizmaların, başarısızlara göre hayatta kalma şanslarının daha yüksek olduğunu savunan kuram.'' Dudakları gizemli bir gülümsemeyle büküldü. ''Kısaca adapte ol ya da öl.''

            ''Sanırım ölmemin sebebi bu,'' diye cevap verdim. ''Bu dünyaya uyum sağlayamadım ben.''

            ''Bir şeyi bir kez başarabildiysen onu tekrardan yapabilirsin. Tekrardan hayata dönebilirsin. İstediğin sürece.''

            Neden pizza yerken bu kadar derin konular hakkında konuştuğumuzu bilmiyordum ama bu bana bir parça ironik gelmişti. Öte yandan Aras'ın bana olan yaklaşımında beni şüpheye düşüren bir şeyler vardı. Ya her şey onun planının bir parçasıysa? Ya kendi adımlarımla beni kapana kıstırırsa?

            ''Bu senin için neden bu kadar önemli?'' diye sordum.

            ''Seninle birlikteyken neler başarabileceğimizi bilmiyorsun...''

            Uzanıp tıpkı bugün kayalıklarda otururken olduğu gibi elimi kavradığında gözleri çok derin bakıyordu. Sanki o hep aradığım, sadece etten bedenimi değil de ruhumun en içini görebilen insan oymuş gibi.

            ''Elinde kaybedeceğin bir şey yok, sıfır noktasındasın. Denemekten korkma Atlas,'' diye mırıldandı elimi güven vermek ister gibi sıkarken. ''Bu sana son soruşum. Benimle misin, değil misin?''

            Hayatta her zaman enine boyuna düşünüp karar alan bir insan olmak bu zamana kadar bana hiçbir fayda sağlamamıştı. Belki de hayat deli cesaretiyle akıllı kararlar almayı talep ederdi.

            Bu yüzden boşta kalan elimi onun elinin üstüne koyarak teslim oldum. Aras'ın yüzü şaşkınlıkta kasılırken tek nefeste cevap verdim.

            ''Seninleyim.''

Continue Reading

You'll Also Like

868K 38.7K 20
Son yirmi yedi saniye. Zaman gelmişti, kulaklıktaki ses son kez konuşacaktı. "Sonuna geldik, küçük hanım," Alacağı canları düşündükce duyduğu memnuni...
297K 14.7K 54
'' Dolunay...'' diye fısıldadı Okyanus, gözleri gözlerimde gölgelenirken. '' Yakamozum olur musun? ------------------------------ Okyanus Aslan; deni...
1.3M 60.3K 73
İlk aşkın acısını hala duyumsayan bir kalp tekrar aşık olabilir miydi? Arya, kendine bu soruyu sorduğunda iş işten çoktan geçmişti... Genç kızın t...
1.2M 18.1K 40
İstanbul'un arsız Erkut'u, Mardin'in Barzan Ağa'sı... Yaşadığı iki hayatı da parmağında çevirebilen Zalim Hezeroğlu. Yaşadığı bu iki hayat, nihayetin...