YASAK MEYVE

By iremuzunay

1.4M 49K 5.2K

Hayatın kimilerine göre daha acımasız davrandığı bir avuç insanın yaşamı er ya da geç kesişir. Yaşam piyesind... More

KISIM I - LILITH
2 ''Düşüş''
3 ''Ölüm Gibi Bir Şey''
5 ''Benimle Misin?''
6 ''İyi Olan Kazansın''
7 ''Filmin En Güzel Yeri''
8 ''Savaş Bayrağı''
9 ''Denizler Cinayet İşlemezler''
10 ''Nereye Çağırsan Gelirim''
11 ''Aile Yemeği''
12 ''Kaçınılmaz Olan''
13 ''Zaten Kırılmış Bir Kızsın''
14 ''Adapte Ol Ya Da Öl''
15 ''Şeytanın İni''
16 ''Acımasız Niyetler''
17 ''Karanlık Taraf''
18 ''Her Bir Zerrem''
19 ''Geçmişin Kuklası''
20 ''Lilith'in Çocuğu''
21 ''Gece Hayaleti''
22 ''Geç Kalınmışlık''
23 ''Göl Evi''
24 ''Kalplerdeki Dikenler''
25 ''Bastırılmış Duygular''
26 ''Yolun Sonu''
27 ''Namlunun Ucu''
28 ''Destek''
29 ''Hareket Vakti''
30 ''Av''
31 ''Aynı Kutuplar''
32 ''Yapboz''
33 ''Murphy Kanunları''
34 ''Veda''
35 ''Kan''
36 ''Amare''
37 ''Sinek Valesi''
38 ''Yara''
39 "Lilyum Çiçeği"
40 ''Maria Puder''
41 ''Avcı''
42 ''Yasak Meyve''
43 ''Berceste''
44 ''Sirayet''
45 ''Tavşan Deliği''
46 ''Kasırga''
47 ''Ateş''
48 ''Perestiş''
49 ''Vuslat''
50 ''Eksik Hikaye''
51 ''Örümcek''
52 ''Ölüm Avcısı''
53 ''Kanlı Ay''
54 "Fotoğraf"
55 ''Sıfırın Altı''
56 ''Aya Kadar ve Geri''
KISIM II - AZAZEL
''Schrödinger'in Kedisi''
''Doğum Günü''
''Kasımpatı''
''Mutlu Son''
"Yol Ayrımı"
"Sınır Kişilik Olmak"
''İkinci Hayat''
''Dipten, En Tepeye''
''Çekim Yasası''
''Göğe Bakma Durağı''
''Masumiyet Müzesi''
"Yeniden İyi Biri Olmak"
"Yorgunum ve Ağrılar"
''İyileşmek Üzerine''
''Altın Vuruşlar''
''Son Akşam Yemeği''
''Amadeus ve Salieri''
FİNAL - "Dip"

4 ''Kelebek Etkisi''

58.4K 1.8K 91
By iremuzunay

"Ben neydim?
Ruhum, bir ağaç kurdu gibi beni kemirmekten başka ne yapıyordu?"
Sabahattin Ali, Kürk Mantolu Madonna

4.BÖLÜM ''KELEBEK ETKİSİ''

Sabah uyandığımızda birkaç saniyeliğine kim olduğumuzu, kalbimize diken olarak saplanmış her bir sorunu ve o sorunların sahiplerini unuturduk. Yaratıcımızın bize tanıdığı bir lükstü bu. Sonrasında, tavanın boşluğunu izlerken her bir anı, bir yapbozun eksik parçaları gibi yerine otururdu. Acı yine onu hissetmenizi beklerdi. Eh, bu da hayatın kaçınılmazlığıydı.

Üzerimdeki çarşafı ayaklarımla itekledim ve o meşhur gerinme hareketlerimden birini yaptım. Bazı sabahlar gerçekten yataktan kalkmak istemiyordum. Eğer hiç yatağımızdan çıkmasaydık, yüzleşmemiz gereken şeyler de olmazdı, değil mi?

Üşengeç ve bütün sorumluluklarını erteleyen bir kız olmayı kesmeliydim. Bu sabah, çoğunluğu evde geçen hayatımı geride bırakma vaktiydi. Sahile gidip biraz yürüyecektim. Dolabımı açtığımda uykulu gözlerle kıyafetlerimi inceliyordum. Onca karışıklığın arasında gri spor taytımı ve beyaz tişörtümü çıkarıp giydim. Saçlarımın yapış yapış olmasını istemediğim içinse tepeden topladım.

Aynada yansımamı izlerken telefonumun tanıdık melodisini duydum. Saat bu kadar erkenken beni kim arardı ki?

Benim canım arkadaşım Sayra'dan başka tabii.

''Alo,'' dedim telefonu kulağıma götürdüğümde.

''Günaydın,'' dedi 'ı'ları alabildiğine uzatarak.

''Gün daha aydı mı?'' Telefonla konuşurken bir yandan da odadaki dağınıklığı toplamaya koyuldum. ''Bu saatte uyandığına göre dünyanın sonu geliyor olmalı.''

''Bana diyene bak, telefonu açtığına göre sen de erkencisin,'' diye cevap verdi Sayra.

''Hayatımı düzene sokmaya karar verdim, her gün erken kalkıp yürüyüş yapacağım, ardından güzel bir kahvaltı yapıp ders çalışacağım.''

Hattın diğer ucundan güldüğünü işittim. ''Sen bu söylediğine inanıyor musun?''

Sanki o karşımdaymış ve beni görebilirmiş gibi gözlerimi devirmiştim. ''Evet, inanıyorum.''

''Her neyse, seni başka bir şey için aramıştım,'' dedi gülmeyi kesip ciddiyete bürünerek. ''Dün gece neler oldu biliyor musun?''

Ona bilmediğimi ve eğer bilseydim onun bunu anlatmak için beni aramayacağını söylemedim.

''Neler oldu?''

''Doruk beni eve bıraktı ve bana daha sık görüşebileceğimizi söyledi,'' dedi heyecanla.

Şu anda telefonu tutmayan elinin kalbinin üzerinde olduğunu ve tavana bakarak sırıttığını hayal edebiliyordum. Şapşal kız.

''Ee, ne zaman evleniyorsunuz bari?'' diye sordum.

Birkaç saniyeliğine sessiz kaldı, gerçekten de kafasında bir düğün tarihi belirlediğinden neredeyse emindim.

''Önce üniversiteyi bitirmemiz gerek, biliyorsun,'' dedi ciddiyetle. ''Okul biter bitmez evlenebiliriz ama.''

''Tabii ki.''

Onunla evlenmesinin yıllar sonra anca olacağını yeni fark etmiş gibi derin bir iç çekti ve ardından ''Her neyse, sanırım gidip duş alacağım. Sonra konuşuruz,'' dedi.

''Konuşuruz,'' dedim ben de ve telefonu kapattık.

İşte o sabah beyaz spor ayakkabılarımın bağcıklarını bağlarken oldukça sıradandı. Evde hiçbir ses yoktu ki bu biraz ürkütücüydü. Aras, uyuyor olmalıydı ve ben onunla karşılaşmadığım için mutluydum.

Kulağımda Yüzyüzeyken Konuşuruz grubu çalarken ve güneş tenimi ısıtarak beni sarmalarken sahile giden yola doğru yürümeye başlamıştım. Yoldan geçen arabalar ve karşılaştığım birkaç insan dışında şehirde hayat belirtisi yoktu. İnsanlar etrafımda olmadığında hayat çok daha katlanılabilir geliyordu.

Denizin o hoş maviliğini gördüğümde güneş daha yeni uyanmış gibiydi. Bu mesafeden tıpkı birer karınca boyutunda duran birkaç insanın yüzdüğünü seçebiliyordum. İnsan bazen görmeye alışık olduğu güzelliklerden uzak kaldığında, o güzelliklerin kıymetini anlıyordu. Denizin kayalıklara doğru çarptığındaki o rahatlatıcı sesin damarlarıma kadar karışmasını istiyordum. Gözlerimi kapatıp bu anı her bir hücremde hissedene kadar bekledim.

O sırada kulaklığımdan gelen müzik sesi kesildi çünkü birisi kulaklığımın tekini çekmişti. Refleksle gözlerimi araladım ve arkama döndüğümde son zamanlardaki hayatımdaki en felaket şey karşımdaydı.

''Günaydın Atlas,'' dedi Aras.

Normal bir insan böyle sessizce gelip de birisinin kulaklığını çıkarmazdı zaten. Beni her şeyden uzaklaşmak için çıktığım sabah yürüyüşümde dahi rahat bırakmayacak mıydı? Üzerinde siyah bir eşofmanın ve yine siyah bir spor tişörtünün olduğunu gördüm.

''Ne tesadüf,'' dedim imayla.

Aras, bu söylediklerimden sonra gülümsemişti. ''Aslına bakarsan tesadüf değil, senin arkandan gelip etrafı keşfetmek istemiştim.''

Gerçekten benimle kafa bulduğunu düşünüyordum, yıllardır Antalya'da yaşayan o değildi sanki. Yine de dürüst oluşu beklenmedikti.

''Ben biraz daha yürümeliyim, terim soğumadan,'' dedim ondan kaçabileceğimi umarak.

''Sanırım ben de yürüyeceğim. Sana katılmamda bir sorun yok, değil mi?''

Kulaklığımdan hala müzik sesi geldiğini fark ettiğimde şarkıyı durdurdum ve hoşnutsuzlukla omuz silkindim. Aranızda hayattan kaçmaya çalışanlarınız varsa size küçük bir ipucu. Hayattan kaçış diye bir şey yok.

Birlikte yol boyunca yürürken o benimle konuşmasın diye telefonda birisiyle mesajlaşıyormuş gibi yapıyordum. Tek arkadaşım Sayra olduğundan ve o da mesajlarıma cevap vermediğinden telefonumdaki notlar kısmına rastgele harflere basıyordum daha doğrusu.

''Yeni bir random türü falan mı geliştiriyorsun?'' dedi Aras bir anda.

Kafamı kaldırıp boş gözlerle ona baktığımda onu oldukça yakınımda bulmuştum. Göz ucuyla telefonuma bakıyordu ve ekrandaki bütün o saçma harflerden oluşan kelimeleri görmüştü. O anda vücudumdaki bütün kan yanaklarıma toplandı ve ben hayatımın geri kalanına kızarmış bir domates olarak devam edeceğimi sandım.

''Ben... Şey...'' diye geveledim.

Yürümeyi kesip tam karşıma geçti ve bana doğru eğilip dikkatle yüzüme baktı.

''Benimleyken bu kadar mı geriliyorsun?''

Yüzümde hissettiğim sıcaklığı dağıtabileceğimi umarak elimi bir yukarı bir aşağı sallıyordum ama onun bu söylediklerinden sonra duraksadım.

''Neyden bahsediyorsun sen? Gerildiğim falan yok,'' dedim hızlı hızlı. Mantığım hissettiğim utancı yendiğinde derin bir iç çektim ve devam ettim. ''Bak, sabah uyandığımda tek istediğim tek başıma yürüyüş yapmaktı, neden beni yalnız bırakmıyorsun?''

Dürüst olmak her seferinde olmasa da bu defa beni iyi hissettirmişti.

''Sen zaten yalnızsın, yanındaki kişi sayısı bu yalnızlığı etkilemeyecek kadar hem de,'' dedi Aras. Yüzündeki gülümseme silinmiş, o ruhsuz bakışlarına yerini bırakmıştı. ''Ve ben de aynı şekilde yalnızım. Ama demek istediğim neden bu lanet sabahta, bu lanet kaldırımda birlikte yalnız olmuyoruz?''

Gözleri gözlerimi hapsetmişken o anki hislerimi tarif edemedim. Bu söylediklerine ne tür bir anlam yüklemem gerektiğinden emin değildim. Ne cevap vermem gerektiğinden de. O ise benim sessizliğimden cesaret alarak yürümeye devam etti.

''Sadece yürüyelim, konuşmak istemiyorsan kelimelere gerek yok. Birlikte iki yalnız olarak,'' dedi sakince.

Ayaklarım mantığımdan bağımsız onu takip etti ve kendimi onunla deniz kenarında yürürken buldum. Aramızdaki uzun süren sessizlik rahatsız edici bir hal almıştı, oysa kafamda bir sürü ses vardı. O kumların üzerine oturduğunda ben de yanına geçtim. Birlikte söz verdiği gibi hiç konuşmadan denizi izliyorduk.

''Bunca acıya rağmen nasıl dayanıyoruz?'' diye sordum sessizliği bozarak. ''Ya da dayandığımızı sanıyoruz?''

İnsanlara hislerimden bahsetmeyi sevmeyen bir kız olduğumdan ona bu soruyu sorarken tereddüt içindeydim.

''Bu sanırım tekrar tekrar aynı yerden yara almaya ve o yaranın iyileşmesini beklemeye benziyor. Her seferinde iyileştiğinde yara alman daha da kolaylaşıyor tabii. Daha fazla yara alamadığındaysa ölüyorsun, tıpkı senin kendine ölü kız diye hitap etmen gibi.''

Onun beni izlediğini biliyordum ama bakışlarına karşılık vermeden denize bakmayı sürdürdüm.

''Ben hala yara alabiliyorum ama...'' dedim kısık bir sesle.

Hiç tanımadığım ve güvenmediğim bir adama bu itirafı yapmak deliceydi, bunu biliyordum. Ama o an güneş tenimi ısıtırken bunların hiçbirini önemsemedim. Gelecekte ne olacağını önemsemedim, sadece içinde bulunduğum anı yaşamak istiyordum.

''O zaman tam olarak ölmemişsin,'' dedi Aras.

''Öldüğüme eminim,'' dedim omuz silkinerek.

Bir anda uzanıp kalbimin üzerine elini koyduğunda nabzım alabildiğine hızlanmıştı.

''Kalbin hala atıyor,'' diye mırıldandı. ''Belki de bu, senin yeniden hayata dönebileceğinin kanıtıdır.''

Elini çektiğinde gülümsediğini sandım, güneş yüzüne vurduğundan bal rengi gözlerinin o hoş tonu daha da belirginleşmişti.

''Dünyanın herhangi bir noktasındaki küçük bir kelebeğin bir kanat çırpışının dünyanın öbür ucunda bir yerde fırtınaya sebep olabileceği söylenir,'' diye devam etti. ''Belki de dünyanın öbür ucunda bir kelebek kanat çırptı ve ben seni hayata döndürmek için bütün o fırtınayı aşıp geldim.''

Dün mutfaktaki tehditkar tavırları ve şuandaki davranışları birbiriyle çelişen iki ayrı hikaye gibiydi. Hangisi gerçek Aras'tı ve bütün o bilinmezliğinin ardında güvenilir birisi var mıydı?

Ayağa kalkıp üzerimdeki kumları silkelerken bu hareketim onu şaşırtmış gibiydi. Bu sefer onu şaşırtan bendim, onu hazırlıksız yakalayan.

''Hayata dönmek istemiyorum,'' dedim kesin bir şekilde. ''O kelebek boşa kanat çırpmış ve sen boşuna gelmişsin.''

Continue Reading

You'll Also Like

361K 23.3K 24
17 Yıl sonra gerçekleri öğrenen Bade, yıllardır onu arayan abilerine giderse. Azıcık dram. Bolca eğlence. Bolca aksiyon. Bir tutam da kaos. Daha...
234K 20K 53
"Beyaz sayfaları kirleten siyah hayatlar." Bu hikâye, ne birinin yolculuğa çıkması ne de şehre bir yabancının gelmesi ile başlıyor. Bu hikâye, yarım...
85.1K 5.1K 19
+18 öğeler içermektedir. Dağ sandığım, sırtımı yasladığım, yıkılmaz gördüğüm koskoca Narkotik büro amiri Tuna Atabeyli, dizlerinin üstüne çöküp ayakl...
25.6M 908K 78
♌ İNTİKAMDAN DOĞAN TUTKULU BİR AŞK ♌ Küçük yaşta anne ve babasının ölümüne şahit olan acımasız genç bir adam... Edim Demiray. Daha on sekizinde uyuş...