YASAK MEYVE

By iremuzunay

1.4M 49K 5.2K

Hayatın kimilerine göre daha acımasız davrandığı bir avuç insanın yaşamı er ya da geç kesişir. Yaşam piyesind... More

KISIM I - LILITH
2 ''Düşüş''
4 ''Kelebek Etkisi''
5 ''Benimle Misin?''
6 ''İyi Olan Kazansın''
7 ''Filmin En Güzel Yeri''
8 ''Savaş Bayrağı''
9 ''Denizler Cinayet İşlemezler''
10 ''Nereye Çağırsan Gelirim''
11 ''Aile Yemeği''
12 ''Kaçınılmaz Olan''
13 ''Zaten Kırılmış Bir Kızsın''
14 ''Adapte Ol Ya Da Öl''
15 ''Şeytanın İni''
16 ''Acımasız Niyetler''
17 ''Karanlık Taraf''
18 ''Her Bir Zerrem''
19 ''Geçmişin Kuklası''
20 ''Lilith'in Çocuğu''
21 ''Gece Hayaleti''
22 ''Geç Kalınmışlık''
23 ''Göl Evi''
24 ''Kalplerdeki Dikenler''
25 ''Bastırılmış Duygular''
26 ''Yolun Sonu''
27 ''Namlunun Ucu''
28 ''Destek''
29 ''Hareket Vakti''
30 ''Av''
31 ''Aynı Kutuplar''
32 ''Yapboz''
33 ''Murphy Kanunları''
34 ''Veda''
35 ''Kan''
36 ''Amare''
37 ''Sinek Valesi''
38 ''Yara''
39 "Lilyum Çiçeği"
40 ''Maria Puder''
41 ''Avcı''
42 ''Yasak Meyve''
43 ''Berceste''
44 ''Sirayet''
45 ''Tavşan Deliği''
46 ''Kasırga''
47 ''Ateş''
48 ''Perestiş''
49 ''Vuslat''
50 ''Eksik Hikaye''
51 ''Örümcek''
52 ''Ölüm Avcısı''
53 ''Kanlı Ay''
54 "Fotoğraf"
55 ''Sıfırın Altı''
56 ''Aya Kadar ve Geri''
KISIM II - AZAZEL
''Schrödinger'in Kedisi''
''Doğum Günü''
''Kasımpatı''
''Mutlu Son''
"Yol Ayrımı"
"Sınır Kişilik Olmak"
''İkinci Hayat''
''Dipten, En Tepeye''
''Çekim Yasası''
''Göğe Bakma Durağı''
''Masumiyet Müzesi''
"Yeniden İyi Biri Olmak"
"Yorgunum ve Ağrılar"
''İyileşmek Üzerine''
''Altın Vuruşlar''
''Son Akşam Yemeği''
''Amadeus ve Salieri''
FİNAL - "Dip"

3 ''Ölüm Gibi Bir Şey''

61.8K 2.1K 126
By iremuzunay

3. BÖLÜM ''ÖLÜM GİBİ BİR ŞEY''

          Banyoda yüzümü yıkarken duraksayıp aynadaki yansımama baktım. Herkesin yaptığı bir şeydi bu. Aynaya bakarken kendi gözlerinden değil de başkasının gözünden nasıl göründüğünü düşünmek. Gerçekten güzel misin? Burnun biçimli mi? Dudakların yeterince gösterişli mi? Peki ya saçların, onlar da herkesin özeneceği kadar parlak ve sağlıklı duruyorlar mı?

İri, ruhsuz bakan yeşil gözlerimle, kahverengi, inatçı buklelere sahip saçlarımla ve solgun cildimle yaşıyor gibi değildim. Gülümsemek yüz hatlarıma yakışmıyordu ki bu çok da sorun olmamıştı çünkü beni mutluluktan öldürecek kadar keyifli bir hayatım yoktu. İçten bir şekilde gülümseyemiyordum ve beni tanıyan herkes neden bu kadar asık suratlı olduğumu falan soruyordu.

Sorun şuydu ki eğer bacağınızı kırarsanız herkes etrafınıza toplanırdı ama eğer kırık kalbinizdeyse kimse yanınızda olmak istemezdi. Böyle tuhaf bir düzeni vardı hayatın.

Merdivenlerden salona, kaçınılmaz olana doğru ilerlerken kendimi biraz sonraki dramaya hazırlıyordum. Kural 1. Sürekli gülümse ki kimse sana nasıl hissettiğini sormasın.

Dudaklarım gerildiğinde çoktan salona girmiştim. Herkes eskiden ailecek yemek yediğimiz masada oturuyordu. Babamın yeni karısının oğlunu ve onun arkadaşlarını orada otururken görmenin verdiği hissi anlatmak zordu. Aras'ın yüzü kapıya doğru dönük olduğundan geldiğimi ilk fark edenlerden biri oydu ve sonrasında Sayra'nın ''yakışıklı çocuklar var'' ifadesini temsil eden iki çocukla göz göze geldik. Arkası dönük oturan iki kız daha vardı ki onların yüzünü haliyle görememiştim. Sayra bir an önce aşağıya gelmem gerektiğini söylemişti ama o ve Doruk ortalarda gözükmüyordu.

''Hoş geldiniz,'' dediğimde bütün dikkatler üzerime yöneldi.

Harika. Dikkatleri üstüne çekmekten nefret eden bir kızdım, bazıları bunu utangaçlık olarak değerlendiriyordu ama asıl gerçek insanlara tahammülümün olmayışıydı.

''Merhaba,'' ve ''Hoş bulduk,'' tarzı iki ses birbirine karıştığında boş sandalyelerden birine oturdum. Bakışlar ne zaman benim üzerimden uzaklaşacaktı?

''Ben Yağmur,'' dedi hemen karşımda oturan sarışın bir kız.

Uzattığı elini yüzümdeki donuk gülümsemeyle sıktım.

''Çağdaş,'' dedi yanımda oturan çocuk. Onun da elini sıktım.

Havaya kaldırdığı saçlarıyla, kahverengi gözleriyle ve sıcak gülümsemesiyle iyi bir profili vardı.

''Görkem,'' dedi diğer esmer çocuk. Onunla da el sıkışmıştık ve ben bu tanışma süresi boyunca gülümsememi hiç eksik etmemiştim.

Aras'ın yanında oturan kızıl uzun saçlara, beyaz bir tene ve güzel yüz hatlarına sahip kızla göz göze geldik. Kakülleri suratına değişik bir hava katmıştı.

''Ben de Verda, memnun oldum,'' diyerek Yağmur'un üzerinden elini uzattı.

Elini sıktığımda bir an için duraksadı.

''Elin ne kadar soğuk,'' dedi birden.

Bunu sanki ölüm döşeğindeymişim ve bir an önce tedavi edilmem gerekiyormuş gibi söylemişti.

''Vampir olduğumu söyleseydim daha havalı olurdu,'' diye cevap verdim. ''Ama maalesef sadece kansızlık.''

Kız samimi bir şekilde güldü, sanırım girişken ve dışa dönük bir insandı.

''Senin adın ne peki?'' diye sordu.

Adımı söylemeyi unuttuğumu fark etmemem trajikti, işte bu yüzden yeni insanlarla tanışmayı sevmiyordum.

''Ecrin,'' diye araya girdi Aras. ''Kendisi biraz rahatsız olduğu için geç geldi.''

Söylediklerini duyduktan sonra hiç söylememiş gibi davranmak imkansızdı. Onun isteğine uyduğumdan değildi elbet ama arkadaşları geldiğinde etrafta olmamı istemediğini hatırlarsam neden şimdi geç gelişime bir mazeret bulmuştu?

''Hayırdır, iyisin ya?'' dedi adının Çağdaş olduğunu öğrendiğim çocuk.

''Nefes alıyorum ve kalbim hala atıyor,'' dedim.

Masada uzun süren garip bir sessizlik oldu, herkes nihayet yemeklerine odaklanmıştı.

''Yalnız siz birbirinizi andırıyorsunuz,'' diyen kişi Görkem'di. ''Kardeş olmak böyle bir şey.''

Bir Aras'a bir de bana bakıp duruyordu ve yüzüne düşünceli bir ifade çökmüştü.

''Abartma istersen Görkem,'' dedi Yağmur. ''Biyolojik kardeş mi onlar?''

Böyle bir durumda ne söylenirdi bilmiyordum, bu yüzden boş gözlerle onları izliyordum.

Aras ''Neden daha çok yemek yiyip daha az konuşmuyorsun?'' diye sordu.

Başımı çevirip ona baktığımda o doğrudan yemeğine odaklanmıştı ve onu tanıyalı çok olmasa da gergin gibi bir hali vardı.

''Eğer şu kardeş muhabbetini kesmezsen, sen de yerle kardeş olacaksın,'' deyip güldü Çağdaş.

''Aman ne komik, bugün herkes ters gününde sanırım,'' dedi ve gözlerini devirdi Görkem.

O sırada bakışlar salonun girişine odaklandı ve böylece ben de omuzlarımdan geriye, doğrudan kapıya baktım. Sayra ve Doruk nihayet gelmişlerdi, bunca zaman boyunca nerede oldukları da merak konusuydu.

Sayra parıldayan gözlerle bana kocaman gülümsemişti, pekala Doruk onun deli gibi kafayı taktığı platoniğiydi. Yalnız kaldığımız ilk anda ellerini tıpkı bir çocuk gibi havada çırpacak ve Doruk'la neler oldu biliyor musun diye soracaktı. Ben de bilmediğimi söyleyecektim ve o da gözlerini devirecekti. Bu olayı birkaç milyon kez yaşamıştık.

Onun hemen yanındaki Doruk'a baktığımda masmavi gözleriyle karşılaştım. Bana başıyla selam vermişti. Bir erkek için ortalama bir boya ve sporcu vücuduna sahipti. Bizden bir yaş büyüktü. Yanımıza geldiklerinde masadaki boş yerlere geçtiler.

''Vay canına, hala hayattaymışsın,'' dedi Doruk gülümseyerek.

Onunla görüşmeyeli uzun zaman olmuştu. ''Buna ben de şaşırıyorum,'' dedim.

Ve sonrasında erkekler kendi aralarında bilardodan, NBA maçlarından falan bahsederken onları dinliyordum. Basketbolla ilişkim Lakers'ın renklerini beğendiğim için onları destekleyebileceğim kadardı. Eğer basketbolu sevseydim ve o da hislerime karşılık verseydi daha uzun olabilirdim ama ben ilk adımı ondan beklemiştim. O bana uzun bir boy hediye etseydi ve ben de onu sonsuza kadar severdim.

Kafamda her zaman saçma ve aşırı tuhaf düşünceler dolanırdı ki sıkıldığım zamanlarda bu düşünceler on katına çıkardı. Bu yüzden bu kız ne diyor diye yargılamadan işin iç yüzünü bilin istedim. Gerçekten çok ama çok sıkılmıştım.

''Ee, kızlar siz hangi bölümü okuyorsunuz?'' diye konu açtı Verda.

Sayra ve ben birbirimize bakıp muhtemelen aynı şeyi düşündük.

''Biz lise sondayız,'' dedi Sayra.

''Daha büyük gösteriyorsunuz,'' diyerek durumu kurtarmaya çalıştı Yağmur ama nafile.

Birlikte kurmaya çalıştığımız ilk muhabbet yerle bir olmuştu bir kere.

''Hangi bölümü istiyorsunuz peki?'' dedi Verda.

Sayra'yla aynı anda ''Mimarlık,'' diye cevap verdik.

''İntiharı isteyen birisiyle hiç karşılaşmamıştım,'' deyip gülümsedi Yağmur. ''Biz de mimarlık okuyoruz da.''

''O kadar kötü değil ya?'' dedi Sayra gözlerini kocaman açarak.

Verda canım arkadaşımı kafasını sallayarak onayladı. ''Ölüm gibi bir şey oldu ama kimse ölmedi demiş ya Kaan Tangöze, işte ondan.''

Birisini düzeltmek her zaman hoş değildi ama konu edebiyata geldiğinde kendini dizginleyebilenlerden değildim.

''O söz Tangöze'ye değil Özdemir Asaf'a ait,'' dedim yumuşak çıkacağını umduğum bir sesle. ''Kaan Tangöze şarkısında kullandı sadece o kadar.''

Erkeklerin kendi aralarındaki sohbeti kesip bizi izlediklerini yeni fark ediyordum ve kafamı çevirdiğimde tam karşımda duran Aras'ın belli belirsiz gülümsediğini fark ettim. Neden gülümsediğine anlam verememiştim.

''Edebiyatla o kadar içli dışlı değilim, haklı olmalısın,'' diye cevap verdi Verda.

Ben de bir William Shakespeare değilim ama biliyorum dememek için kendimi zor tuttum. Pekala, odamdayken bu geceyi nasıl berbat edeceğime dair planlar yapmıştım ama sırf Aras'ı öfkelendirmek için tanımadığım bir kıza kötü davranamazdım, değil mi?

Masaya kısa süren bir sessizlik hakim oldu, kalabalık ortamlardaki kısa sessizlikler bile sonsuzmuş gibi gelirdi bana hep.

''Ee, hani korku filmi izleyecektik?'' diyerek bu ortamı bozdu Görkem.

Aras ''Ben bu filmi daha çok sevdim,'' dediğinde bütün bakışlar üzerine yöneldi ama o doğrudan bana bakıyordu. İçime işleyen bu bakış gözlerimi kaçırmam için beni zorluyordu ama kaçırmadım, ta ki o başka yere bakana dek.

''Pekala, Aynalar 2'ye ne dersiniz?'' diye devam etti Görkem.

''Yine aynalarla ilgili bir şey olmasın, en son izlediğimizde bir hafta aynaya bakamadım,'' dedi Yağmur.

''Korktuğunda sarılman için tam yanında bekliyor olacağım,'' deyip göz kırptı Görkem.

Yağmur gözlerini devirdi. ''Bu Aynalar filminden daha korkunç olurdu.''

Çağdaş ve Verda onların bu atışmasını gülerek izliyordu. Aras, sandalyeden kalkıp ayaklandığında arkadaşları da ona katıldı.

''Ecrin masayı toplamama yardım eder misin?'' diye sordu Aras.

Normal şartlarda hayır cevabını verirdim ama ev sahibi ben olduğum için yardım etmeliydim.

Tabakları üst üste koyup götürebileceğim kadarını kavradım. Aras, masaları toplamasına yardım etmemi istemişti ama bütün işi bana yıkmaya çalışır bir hali vardı. Arkadaşlarıyla birlikte Netflix'te film aramakla meşguldü. Ne harika.

''Ben de yardım edeyim,'' diye seslendi Doruk.

Her zaman bu kadar iyi kalpli bir çocuktu işte, o da birkaç tabak alıp peşimden mutfağa geliyordu.

''Nasıl gidiyor?'' diye sordu mutfağa girdiğimizde. ''Bütün bu üvey meselesinden bahsediyorum.''

Tabakları tezgaha bırakıp ona döndüğümde derin bir iç çektim.

''Sandığımdan daha kötü, ha?'' dedi gülerek.

Saçlarımı yüzümden geriye doğru ittim çünkü Antalya'nın havası boğucuydu. Beni tek boğan şey hava da değildi üstelik.

''Keşke içinde bulunduğumuz anları kaydetme tuşumuz olsa ve hayat ne zaman sarpa sarsa bir tuşa basıp güzel zamanlara geri dönebilsek.''

Doruk gerçek bir duyarlılıkla söylediklerimi dinliyordu, kısa bir an için sessiz kaldı.

''Kötü zamanlar geçici, hem acı olmadan mutluluk nedir bilemezsin,'' diye mırıldandı en sonunda.

''Bu söylediğin patates kızartması güzeldir çünkü kabak yemeği güzel değildire çıkıyor. Oysa acı ve mutluluk da bunun gibi bağımsız,'' deyip kaşlarımı çattım.

Doruk, ne söylediğimi anlamamış gibi bakıyordu, bu yüzden daha anlaşılır konuşmaya çabaladım.

''Patates kızartması güzel, bir sebebe bağlı olmadan, tek başına. Sırf kabak yemeği hoş olmadığından değil. Mutluluk ve acı da işte böyle farklı duygular. Acı olmadan da mutluluk nedir bilebiliriz."

O sırada ''Yiyeceklerden bahsettiğine göre gerçekten acıkmış olmalısın,'' diyen sesle irkildim.

Aras, elindeki tabakları hemen yanımızdaki tezgaha bıraktı ve sonrasında Doruk'a döndü.

''Sayra seni çağırmamı istedi, film seçimi konusunda yardıma ihtiyacı varmış. Acele etsen iyi edersin."

Doruk temkinle bir ona bir de bana baktıktan sonra ''Ben gidip bakayım,'' dedi ve Aras'la bizi yalnız bıraktı.

''Hala açlık grevine devam mı?'' diye mırılandı Aras.

Mutfak dolabının üst bölmesine uzanıp oradan bir şey aldı. Bana döndüğünde bunun yemekle dolu bir tabak olduğunu gördüm. Bana yemek mi ayırmıştı gerçekten?

Ne diyeceğimi bilemeyerek midemdeki gurultu eşliğinde tavuklu tortillayla bakıştım. Gerçekten acıkmıştım ama bir kere onun yaptığı yemeği yemeyeceğimi söylemiştim. Ne derler ölmek var dönmek yok. İradeli ol Ecrin.

''Yemeyeceksen sokak hayvanlarına vereceğim,'' dedi Aras kaşlarını kaldırarak.

Umursamaz bir şekilde omuz silkindim. ''Aman zehirlenmesinler.''

''Gerçekten komik bir kızsın,'' diye mırıldandı.

''Bak istediğinde nasıl da kibar olabiliyorsun,'' dedim ironiyle. ''İltifat etmeler falan.''

Uzun bir süre çözemediğim bir ifadeyle bakan bal rengi gözleri konuşmamızın bittiğini düşünmeme yol açtığından gitmeyi düşündüm. Arkamı döndüğümde birden kolumu kavradı. Kalp atışlarım benden izinsiz hızlanırken sanki bütün his reseptörlerim onun dokunduğu yerde toplanmıştı.

''Sana bunun bir şans oyunu olduğunu farz etmeni ve beni denemeni söylemiştim,'' dedi sakin sesi. ''Ve sen beni denedin.''

Omuzlarımdan geriye döndüğümde ona bakıyordum, yüz hatları kaskatıydı, çene kasları gergindi. Gözleriyse garip bir ifadeyle parlıyordu, arkana bakmadan kaç diye haykıran bilinçaltımı susturmalıydım. Ve deli gibi çarpan kalbimi.

''Ee?'' diye sordum kayıtsız kalmaya çalışarak. ''Bu oyunun sonucu ne peki?''

Dudaklarının kenarları yukarı kıvrıldığında hala bana bakıyordu, aramızdaki mesafeyi bir hamlede kapattığında, bedenlerimiz birbirleriyle olan temaslarını yabancı karşılamadı. Hayatıma bir anda giren bu adamın karanlık bir yolda ışıksız yürümeye benzeyen gizemli ama aynı zamanda yolu bildiğimi hissettiren bir yanı vardı.

''Oyunun sonunu görmen için çok erken," dedi enseme doğru eğildiğinde. ''Kuponlarını iptal edip oyundan çıkman içinse çok geç.''

Continue Reading

You'll Also Like

5K 1.4K 200
Hergün bir tane Sevgili Peygamber Efendimiz Hazreti Muhammed Mustafa (صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ) 'in İsimi Şeriflerini öğreniyoruz 🌹 Sizde biz...
373K 24.1K 24
17 Yıl sonra gerçekleri öğrenen Bade, yıllardır onu arayan abilerine giderse. Azıcık dram. Bolca eğlence. Bolca aksiyon. Bir tutam da kaos. Daha...
48.2K 13.6K 36
"Seni uyardım! "Dişlerini sıkarak konuştuğunda onu ilk gördüğüm anda ki öfkesiyle yüz yüze geldim "şimdi buradan gidiyorsun! "Bir elini kolumdan çeke...
Hırsız By Zeliha Eren

Historical Fiction

996K 7.5K 3
1800'lerin İngiltere'sinde asi, güçlü ama kalacak yeri olmayan bir kızın, İngiltere'nin en çapkın, en sevilen ve en tasasız Marki'si ile karşılaşması...