Serseri //yarı texting//

By hissizlestiik

798K 37.3K 7.1K

Bade : Seni bulup, sımsıkı sarılacağım. Bade : En azından bu zamana kadar beni gerçekten sevdiğini hissettir... More

1. Bölüm
2. Bölüm
3. Bölüm
4. Bölüm
5. Bölüm
6. Bölüm
7. Bölüm
8. Bölüm
9. Bölüm
10. Bölüm
11. Bölüm
12. Bölüm
13. Bölüm
14. Bölüm
15. Bölüm
16. Bölüm
17. Bölüm
18. Bölüm
19. Bölüm
20. Bölüm
21. Bölüm
22. Bölüm
23. Bölüm
24. Bölüm
25. Bölüm
DUYURU!
26. Bölüm
27. Bölüm
28. Bölüm
29. Bölüm
30. Bölüm
31. Bölüm
32. Bölüm
33. Bölüm
34. Bölüm
35. Bölüm
36. Bölüm
37. Bölüm
38. Bölüm
39. Bölüm
40. Bölüm
41. Bölüm
42. Bölüm
43. Bölüm
44. Bölüm
45. Bölüm
46. Bölüm
47. Bölüm
48. Bölüm
DUYURU
49. Bölüm
50. Bölüm
YENİ BÖLÜM
51. Bölüm
52. Bölüm
53. Bölüm
YENİ KURGU
54. Bölüm
YENİ KAPAK
55. Bölüm
56. Bölüm
57. Bölüm
58. Bölüm
KAPAK
59. Bölüm
60. Bölüm
61. Bölüm
62. Bölüm
63. Bölüm
64. Bölüm
65. Bölüm
66. Bölüm
67. Bölüm
68. Bölüm
69. Bölüm
70. Bölüm
71. Bölüm
72. Bölüm
73. Bölüm
74. Bölüm
75. Bölüm
76. Bölüm
77. Bölüm
79. Bölüm

78. Bölüm

1.3K 139 20
By hissizlestiik

Günün ikinci bölümü. ⛄︎♡

"Bade... Bade uyan hadi... Bade..." Kolumdan hafifçe dürtülmem ve defalarca kez adımın seslenilmesiyle gözlerimi araladım.

"Sen yine mi burada uyudun?" Melis sitemle konuşmuştu. "Hasta olacaksın diyorum sana ya."

"Uyuyakalmışım." diye mırıldandım.

"Kalk hadi, yemek yiyelim." Yatakta doğrulurken etrafıma bakındım.

"Uygar?" Mırıldanarak sorduğum soruyla üzülmüş ve omuzları düşmüştü.

"Gelmedi." Kendi kendimi soktuğum 1 haftalık abartılı depresyon sonrası, soluğu Uygar'ın evinde almıştım. Muhtemelen kendime acı çektirmeyi hobi edindiğimden, onun evinde, onun odasında ve yine onun yatağında, gelişini bekliyordum. Bana gideceğini söylediği günden beri içimde bir huzursuzluk vardı ve lanet huzursuzluklarım hiçbir zaman o yokken gitmediği gibi, şimdi de gitmemişti. En azından gittiği günden sonra, ona ne kadar kırgın olsam da, onsuz yapamayacağımı da anladığım için mesaj atıp durmuştum. İlk günkü mesajlarıma tam 4 gün sonra cevap vermişti. Beni arayarak... Söylediğine göre oldukça kalabalık bir yerde olduğundan telefonunu kaybetmiş ve mesajlarımı görmemiş, günler sonra beni aramaya karar verdiğinde de mesajlarımı görmeden aramıştı. Beni düşünerek... Ona nerede olduğunu soramamıştım, nasıl olduğunu ve ne zaman döneceğini sormuştum. Söylediğine göre iyi olmaya çalışıyordu ve ne zaman döneceği ise belli değildi.

"Uygar aradı sen uyurken." Melisle beraber mutfağa girerken Emir'in söyledikleriyle duraksadım ve ona döndüm.

"Ne? Ne dedi? Ne zaman gelecekmiş?"

"Öylesine aramış. Fırsat bulduğu zaman yeniden arayacakmış."

"Ne zaman gelecek peki?"

"Sormadım. 2 haftadır belli değil diyor zaten." Moralinin bozukluğu dikkatimi çektiğinde içim sıkıntıyla doldu.

"Arayayım mı? Belki açar."

"Arama." Hızla bana döndüğünde yerimde zıplamıştım. "Müsait olduğunda seni arayacağını söyledi zaten." Emir'in gözleri kızarmıştı. Melis de bunu fark etmiş olacak ki ona doğru ilerledi ve yüzünü avuçlarının içine aldı.

"Emir sen ağladın mı?" Birkaç saniye sessiz kalsa da, Melis'in ısrarlarına daha fazla dayanamadığından sıkıntıyla sandalyeye oturdu ve derin bir nefes verdi.

"Kızlar size yalan söylemek istemiyorum. Lütfen zorlamayın beni."

"Bize yalan söylemek zorunda değilsin. Ne oldu söyle, birlikte halledelim." Melis'in ikna edici ses tonu muhtemelen Emir'i yatıştırmıştı ama beni daha da endişelendirmişti.

"Kötü bir şey oldu değil mi? Uygar'a mı?" diye sordum.

"Cenazede bir şeyler olmuş. Tam anlatmadı ama amcası yaralanmış sanırım."

"Ne cenazesi?" diye sordum kafa karışıklığıyla.

"Babaannesi vefat etmişti dün." Babaannesinin hasta olduğunu, o yüzden gittiğini söylemişti ama vefat ettiğini söylememişti. Dün telefonda konuşmuştuk ama. Gerçi 3 dakikanın ardından etrafındaki kalabalıktan dolayı onun sesini ayırt edememeye başladığımda telefonu kapatmıştık ama öncesinde de söylememişti. Babaannesiyle nasıl bir ilişkisi olduğunu bilmiyordum ama çok üzülmüş olmalıydı. Aklıma takılan ve beni oldukça telaşlandıran diğer şey ise cenazede ne olduğuydu. Amcasının yaralanacağı nasıl bir olay yaşanmış olabilirdi ve Uygar'a bir şey olmuş muydu?

"Uygar'a bir şey olmadığına emin misin?" dedi Melis, birkaç dakikanın ardından.

"Bir şey olmadı dedi." Emir'in sesi titrediğinde, Melis de benim gibi yorumlamış olacak ki yeniden sordu.

"Hayır." dedi Emir yeniden. "Sadece, Fatma babaanneyi ne kadar sevdiğimi biliyorsun." Anında gözlerim dolmuştu. Emir asla kan bağı olmadığı birinin ölümüne bu kadar üzülürken, Uygar'ı tahmin bile edemezdim. Üstelik bu kişi babaannesiydi. Sonraki 1 saat içinde, birlikte kurduğumuz ama kimsenin iştahı olmadığı için bir şey yemediği masadan kalkmış ve yine birlikte toplamıştık. Can'ın sesi çıkmıyordu. Aynı şekilde Melis'in ve Emir'in de. Bu sessizliği ben bozdum.

"Uygar'ın yanına gidemez miyiz?" Diğerleri de hevesle Emir'e baktığında başını iki yana salladı.

"Gelmeyin dedi. Zaten ortalık epey karışık, aklım sizde kalır dedi."

"Bu konuda ondan izin almak zorunda mıyız oğlum? Ne alaka?" Sinirle konuşan Can'a hak verircesine kafa salladım.

"Üstelik Fatma teyzeyi hepimiz çok seviyoruz. Cenazesinde biz de olmalıydık." Melis'e de aynı şekilde hak vermiştim, cenaze çoktan bitmiş olsa da. Emir bana döndüğünde, o gelmese de gideceğimi belli edercesine konuştum.

"Onun yanında olmak istiyorum." dedim sadece.

"Beni öldürecek." demişti ama çoktan ayaklanıp hazırlanmamıza da karışmamıştı. 2 saat içinde herkes 3-4 parça kıyafet almış, kimse çok oyalanmadan havaalanına varmıştık bile. Ben de Melis'in kıyafetlerinden bir iki şey alırken, Uygar'ın dolabından da ona birkaç parça almıştım. Sadece tişört ve pantolonlarının olduğu dolaba bakmıştım ve bunu yaparken bile oldukça utanmıştım. Havaalanında son kontrollerden geçerken Emir'in ehliyetinin olmaması ilk defa benim için bir sorun olmuştu.

Uçaktan indiğimizde hissettiğim mide bulantısına bir de baş dönmesi eklenmişti ve etrafta adeta mala dönmüş gibi dolanıyordum. Emir ve Melis bir şey hakkında konuşurken yanlarına ilerledim ve kendimi koltuğa bıraktım.

"Bilmiyorum ki. Ben arabada uyumuştum zaten."

"Uygar'ı da aradım ama açmadı. Ne yapacağız şimdi?"

"Neyi öğrenmeye çalışıyorsunuz?" dediğimde, ikisinin de bakışları bana dönmüştü.

"Ya buradan Uygarların evine doğru bir otobüs kalkıyor ama nerede ineceğimizi bilmiyoruz. Hangi ilçe, hangi mahalle ne denirse işte hiçbir şey hatırlamıyorum ben." Konuşan Melis'e baktım üzgünce. Cidden ben umutsuz vakaydım ya. Hiçbir şekilde onlara yardımcı olamıyordum.

"Can sen hatırlıyor musun?"

"Kanka o indiğimiz duraktan eve kadarki kısmı bile hatırlıyorum ama orayı hatırlamıyorum valla." Emir onun ensesine bir tane yapıştırken sinirle solumuştu.

"Onu nasıl hatırlıyorsun oğlum?" Can sırıttı.

"Uygar bana sinirlenip ortada bırakmıştı ya..." Bana doğru ilerleyip yanıma oturdu.

"Yenge bak şimdi. Ne oldu biliyor musun? Biz tatile gelecektik buraya ve normalde arabayla gelecektik ama ben şakasına lastiği patlatmıştım. O zaman da açık yer mi yoktu, zaman mı yoktu tam hatırlamıyorum ama arabasız kalmıştık. Uygar da işte yeni ehliyetini almış, ilk defa uzun yola çıkacak falan hevesliydi biraz. Onunla biraz uğraşayım diye lastiği patlatmıştım. Sonra biz uçağa kaldık tabii. Şansımıza da uçak bizden yarım saat önce kalkmıştı, bir sonrakine de bilet yoktu. Ondan sonrakine de bekleyemedik artık dedik bari otobüsle gidelim. Sonra otogara gittik. Tarihin en bok firmasıydı galiba. Hem kalkış saatini 2 saat uzatmış, hem de yol normalden daha uzun sürmüştü. Sonra da işte yol boyu kendini tutan Uygar, beni otogarda bıraktı ve arkasına bile bakmadan gitti."

"Bir şey merak ediyorum. Beni bırakıp gitmesi doğru muydu?" Merakla bana baktığında, onun bana yaptığı gibi elimi omzuna koydum.

"Ben bir şey merak ediyorum. Sen hayatının her döneminde bu çocuğu sinirlendirmek zorunda mısın?" Can sırıtarak bana baktı. Gerçekten çocuk artık sinir hastası olacaktı. İlk tanıştığımız zamanlar onun neden bu kadar çabuk sinirlendiğini anlamazdım ama şimdi hak veriyordum. Sabrı kalmamıştı.

"Yenge sen şimdi sevgilini savunmak için böyle diyorsun ama bence çok eğlenirdin." Güldüm yalnızca.

"Aha buldum." Yerinde zıplayan Melis'e döndüm. Telefonunu Emir'e gösterdi. "Uygar'ın kuzeninin geçen sene attığı gönderi ve konum." Zaten ismi görünce hepsinin akıllarında oturmuştu ve bu sefer kendimizden emin bir şekilde otobüse binmiş, yola koyulmuştuk. 40 dakikalık bir yolculuğun ardından otobüs kalabalık bir durakta durmuş, biz de inmiştik.

"Daha çok yolumuz var mı?" dedim. Neredeyse ağlayacaktım. Uzun zamandır böylesine uzun ve yorucu bir yolculuk yapmamıştım. Baş dönmem ve mide bulantım, uçaktan indiğimden beri geçmemişti.

"Şu ilerden döndükten sonra iki ya da üçüncü ev olması lazım." diye yanıtladı Emir. Yaklaşık 5 dakika sonra da büyükçe bir bahçenin önünde durmuş, emin olduktan sonra beklemeden içeri girmiştik.

"Buyurun kime bakmıştınız?" Önümüzde dikilen 3 tane takım elbiseli adama baktım gergince. Bizden biri konuşmadan, bahçede bizi fark eden kadın yaklaşmaya başladı. Bize yaklaştıkça yüzlerimizi seçmiş olacak ki gözleri şaşkınlıkla açıldı.

"Aaaaa çocuklar." Yanımıza ulaştığında sırasıyla Emir, Melis ve Can'a sarılmıştı. Benim önümde durduğunda da beklemeden boynuma atıldığında ona karşılık verdim.

"Sizi çok özlemişim. Uygar geleceğinizden bahsetmemişti." Gözleri dolu doluydu.

"Haberi yok daha." Emir etrafa bakındı.

"Herkes nerede?" Kadın bunu bekliyormuşçasına ağlamaya başladı.

"Fatma annem öldü çocuklar." Hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladığında Melis'in de gözleri sulanmıştı. "O şerefsiz adamlar cenazeyi bastılar. Bir sürü kişi yaralandı." Duraksadı ve aklına yeni gelmiş gibi yeniden ağlamaya başladı. "Mehmet vuruldu." Kadının koluna girip onu içeriye götürdüğümüzde, biraz olsun sakinleşmiş ve ona getirdiğim suyu içiyordu.

"Yenge sen hamile miydin ya?" Can konuşunca ona baktım. Kadının karnı zaten epey şişikti. Yürürken bile zorlanıyordu. Doğuma az kalmış olmalıydı. Bu kadar stres onun için fazlaydı.

"8 buçuk aylık." dediğinde herkes ufak çaplı bir şok yaşamıştı. "Sancılarım çok arttı. Mehmet bu haldeyken doğurursam ne olacak?" Yeniden ağlamaya başladığında, ağrısının olduğunu da buruşturduğu yüzünden anlayarak karnına hafifçe masaj yapmaya başladım. Bir eli kolumu sardığında biraz olsun sakinlemişti. Bunu fark edince masajıma devam ettim. Mehmet kocasıydı anladığım kadarıyla. Ve Uygar'ın amcası.

"Ya Mehmet'e bir şey olursa? Onu hiç göremedim bile. Hastaneye gitmeme izin vermiyorlar, bebeğe bir şey olur diye."

"Yengem, Mehmet amca çocuğunu bırakıp gider mi ya? Sen bir doğur adam yataktan fırlar valla." Can kendinden emin bir şekilde konuşurken kadının da içi rahatlamış gibiydi.

"Yenge bu arada... Bade..." Emir, eliyle beni işaret edince ne saçma bir ortamda olduğumu düşündüm. Kadının karnını okşuyordum, daha benim kim olduğumu bile bilmiyorken.

"Uygar'ın kız arkadaşı." Kadın gülümseyerek bana baktığında eli yanağımı okşadı.

"Çok memnun oldum Bade. Ne kadar güzelsin."

"Teşekkür ederim." dedim gülümseyerek. "Ben de memnun oldum."

2 saat kadar daha yengenin yanında durduktan sonra, eve gelen giden kimse olmayacağını da fark edip hastaneye gitmeye karar vermiştik. Yenge bizi biraz korkuttuğu için, Melis ve Can evde kalmıştı. Emirle beraber taksiden inip, hastaneden içeri girdik. Elim terlemeye başlamıştı. Uygar'a bir şey olmaması için dua ederken Emir oda numarasını öğrenmek için danışmaya gitmişti. Yanıma geldiğinde asansörü işaret etti.

"Yoğun bakımdaymış. Muhtemelen herkes oradadır, bahçede kimse yoktu." Başımı salladığımda asansöre binmiştik. Saniyeler içinde asansörden indiğimizde boş koridor bizi karşıladı. Sağ koridordan sesler geliyordu. Oraya doğru yöneldiğimizde köşede ağlayan bir kız bizi fark etti ve ayağa kalktı.

"Emir abi." dedi şaşkınlıkla. Yanına gittiğimizde Emir çoktan onu kolları arasına almış bile. O an Emirle Uygar'ın arasındaki bağın, sandığımdan çok daha fazlası olduğunu anlamıştım. Aileden biri gibiydi Emir.

"Herkes burada." dedi, koridorun sonuna doğru işaret ederken. Boş koridorda ilerleyip sağa döndüğümüzde bizi karşılayan kalabalığa baktım. Orada olduğunu biliyormuşçasına, gözlerim direkt Uygar'ı buldu. Koridorda ileri geri yürürken bizi fark ettiğinde adımları durdu. Sağ kolu sarılmıştı. Biraz yaklaştığımda omzundan desteklenen siyah bir bandaj olduğunu fark ettim. Beklemeden ona doğru ilerlediğimde, şaşkınlığını üzerinden atarak sol kolunu etrafıma doladı. Koluna dikkat ederek ona sarıldığımda konuştu.

"Senin ne işin var güzelim burada?" dedi önce. Ondan ayrılarak yüzüne baktım. Aramızda çok az bir mesafe vardı.

"Seni merak ettim." dedim sızlanarak. Yeniden bana sarıldığında etrafımızdaki sessizlik canımı sıkmıştı. Uygar geri çekilip Emirle de sarıldığında elimi tutmuştu.

"Başın sağ olsun kardeşim." dediğinde, Uygar'ın elimi tutuşu canımı acıtmayacak şekilde sıkılaşmıştı. Geri çekildiğinde koridorda sıralanan ailesine bakmadan ilerledi ve merdivenlere yöneldi. Bahçeye çıktığımızda daha önce kullandığını görmediğim bir arabaya ilerledi ve kapımı açarak geçmemi bekledi.

"Babamın arabası." dedi, kendisi de koltuğa oturduktan sonra.

"Üşüyor musun? Klimayı açalım." Başımı salladım iki yana.

"Koluna noldu? Ve yüzüne." dedim yanağının üst kısmında parmaklarımı gezdirirken. Derisi epey soyulmuş ve çizilmişti.

"Ufak bir kaza geçirdik gelirken. Omzum çıktı sadece, korkulacak bir şey yok."

"Acıyor mu çok?" Yanağını uzattığında beklemeden yarasına öpücük kondurdum. Diliyle cıkladığında güldüm.

"Şapşal mısın?" Güldüğünde yüzünde asılı kalan gülümsemeye baktım. Ne kadar da yorgun görünüyordu.

"Babaannen için çok üzgünüm. Başın sağ olsun." dedim, söylemek ve konuyu açmak ne kadar zor gelse de.

"Sağol güzelim." dedi sadece. Sesindeki o üzüntü bile içimde bir yerlerin kopmasını sağlamıştı.

"Seni çok özledim." dedim, dakikalar sonra. Başını eğip, göğsüme yaslandığında kollarım bedenini sarmıştı.

"Özür dilerim, seni dinlemediğim için." dedim, yaklaşık yarım saat onunla o pozisyonda kaldıktan sonra.

"Sana başından söylemem gerekirdi. O şekilde öğrenmemeliydin." dedi, itiraz edercesine.

"Ama seni de dinlemem gerekirdi." dedim. Kendi suçumu zaten ilk andan beri biliyordum.

"Beni aldatmadığını biliyorum. Bunu hiç düşünmedim bile. Sadece benden sakladığın için sana çok kızdım ve kırıldım. Bir de üstüne Ece, sevgilinin benimle işi ne deyince mal gibi kalakaldım. " Kendini suçlamaması için söylemiştim bunu, biraz geç olsa da.

"Sana kendimi anlatmak istiyorum." dediğinde de lafını kesmeden onu dinlemiştim.

"Şu grup ödevinde Ece benimle eşleşmek istemiş. Ayrı sınıflarda olduğumuz için başta hoca kabul etmemiş ama hem Ece listede en sonda kalmış ve ödevi tek yapmak istemediğini söylemiş, hem de hoca sınıflar arası etkileşim olacağını düşündüğünden kabul etmiş. Hocaya eşimi değiştirmek için gittiğimde böyle söyledi. Ayrı ayrı, kendimize düşen görevi yapalım dedim, ödevdeki bütünlük bozulurmuş hepsi bir arada yapılmalıymış. Hoca izin vermedi yani. Başta kabul etmedim, hatta ikimizin de ödevden sıfır alacağını ona da söyledim ama..." Başını göğsümden kaldırdı ve elimi tuttu.

"Tolga hakkında bir şeyler öğrenmiş."

"Ne?" diye mırıldandım dehşetle. "Nasıl yani?"

"Sana söz veriyorum, öğreneceğim. Sakin ol tamam mı, bir şey olmayacak." Şoktan kaynaklı birkaç dakika sesim çıkmadığında bana zaman verdi. Böyle bir şeyi nasıl öğrenebilirdi ki? Uygar'a baktım devam etmesi için.

"Ödev teslim edilene kadar sorun çıkarırsam sana söyleceğini söyledi. Sana, sınıfa, okula." Titrediğimi hissettim.

"Sana söylemem gerekirdi evet, ama sınava bu kadar az bir zaman kalmışken daha da gerilmeni istemedim."

"Zaten sen öğrendikten sonra da ödevin tamamını tek başıma yapıp teslim ettim."

"Uygar böyle bir şeyi nasıl öğrenebilir ki?" Bilmiyorum demişti ama bakışlarındaki değişiklikten anlamıştım düşündüğü bir şeyler olduğunu.

"Çıkmış olabilir mi?" Aklıma aniden gelen şeyle duraksadım. "Bana bir numara mesaj atmıştı." dedim, günlerdir aklımdan çıktığı için kendime kızarak.

"Tolga çıkmış olabilir mi?"

"Halledeceğiz güzelim." demişti sadece. Tolga çıkamaz dememişti, böyle bir şeyin imkanı yok dememişti. Halledeceğiz demişti sadece. Neyi, nasıl halledecektik ki?

Continue Reading

You'll Also Like

635K 23.4K 57
Naz: Allahım verdiğin nimetlere hamd olsun yarabbim Naz: Şu boya posa Naz: Şu saça başa Naz: Saçı başı siktir et Naz: BAKLAVALAR LENS Mİ? *** Küfür...
36.1K 1.8K 47
Sadece bir akım yapacağım en fazla ne ola bilir ki? Siz: Seni bir arkadaş bir dostum gibi sevdim. Kocişim: Kimsiniz?? Siz: Sen oturmuş bana aşktan de...
993K 17.5K 19
17 yaşında henüz lise öğrencisi saf , masum ,içine kapanık asosyal bir kız. Hayatı gibi kalbi de kendisi de karanlık , hiçbir şeye acıması olmay...
611K 33.1K 40
Eski sevgilisine içinde kalanları sövmek için yazan Yaren numarayı yanlış yazıp dünyanın en önemli iş insanlarından birine denk gelirse ne olur... Si...