Serseri //yarı texting//

By hissizlestiik

798K 37.3K 7.1K

Bade : Seni bulup, sımsıkı sarılacağım. Bade : En azından bu zamana kadar beni gerçekten sevdiğini hissettir... More

1. Bölüm
2. Bölüm
3. Bölüm
4. Bölüm
5. Bölüm
6. Bölüm
7. Bölüm
8. Bölüm
9. Bölüm
10. Bölüm
11. Bölüm
12. Bölüm
13. Bölüm
14. Bölüm
15. Bölüm
16. Bölüm
17. Bölüm
18. Bölüm
19. Bölüm
20. Bölüm
21. Bölüm
22. Bölüm
23. Bölüm
24. Bölüm
25. Bölüm
DUYURU!
26. Bölüm
27. Bölüm
28. Bölüm
29. Bölüm
30. Bölüm
31. Bölüm
32. Bölüm
33. Bölüm
34. Bölüm
35. Bölüm
36. Bölüm
37. Bölüm
38. Bölüm
39. Bölüm
40. Bölüm
41. Bölüm
42. Bölüm
43. Bölüm
44. Bölüm
45. Bölüm
46. Bölüm
47. Bölüm
48. Bölüm
DUYURU
49. Bölüm
50. Bölüm
YENİ BÖLÜM
51. Bölüm
52. Bölüm
53. Bölüm
YENİ KURGU
54. Bölüm
YENİ KAPAK
55. Bölüm
56. Bölüm
57. Bölüm
58. Bölüm
KAPAK
59. Bölüm
60. Bölüm
61. Bölüm
62. Bölüm
63. Bölüm
64. Bölüm
65. Bölüm
67. Bölüm
68. Bölüm
69. Bölüm
70. Bölüm
71. Bölüm
72. Bölüm
73. Bölüm
74. Bölüm
75. Bölüm
76. Bölüm
77. Bölüm
78. Bölüm
79. Bölüm

66. Bölüm

3.2K 208 55
By hissizlestiik

UZUN ZAMAN SONRA HEPİNİZ HOŞ GELDİNİZ!!!

HEMEN BÖLÜME ALALIM ŞÖYLE. ÇOK ÖZLEŞTİK ÇÜNKÜ.

*************

"Uygar?" diye sorarcasına konuştuğumda silkelendi ve yeniden bana baktı. Kapıya doğru birkaç adım attığımda babamdan dolayı gergindim.

"Bir şey mi oldu? Neden geldin?" dediğimde yeniden dalan bakışları önce üzerimden ayrıldı. Saniyeler içinde bana döndüğünde konuşmak için araladığı dudaklarını kapattı ve yutkundu. Neye afallamıştı bu kadar?

Elini hafifçe yukarı kaldırdığında elinde tuttuğu küçük karton poşeti gördüm. Uzanıp aldığımda kolumdan tutup hafifçe yanına çekti. Yaptığı hareketle yutkunarak kutuya baktım. Kesin babamı sinirlendirecek bir şeydi, bu yüzden yanına çekmişti beni.

"O ne elindeki?" diye soran babama kısa bir bakış attım. Hemen yanımdaki Uygar'ın gergin bedeni beni endişelendirirken ne diyeceğimi bilemedim.

"Siz içeri girin. Ben gelirim birazdan." Babamın itiraz edeceği zaten belliydi ama ona kalmadan Uygar itiraz etmişti.

"Yok bence öyle yapmayalım. Sen onu şimdi aç güzelim hadi." Babam şu an zaten sinirliydi. Uyarırcasına Uygar'a baktığımda sakinleşmemi istercesine göz kırptı. Daha fazla uzatmanın anlamı olmadığından karton poşetin içindeki kutuyu çıkardım. Telefondu. Uygar'a döndüm yeniden. Telefon almıştı.

"Ben kızımdan telefonunu alıyorum, sen gidip yenisini mi veriyorsun?"

"Aynen öyle yapıyorum." Babam sinirle bir şeyler söylerken Uygar yine lafa girdi.

"E iyilik yapıyorum sana. Sürekli benim yanımda olacağı için, habersiz kalan sen olacaksın sonuçta."

"Bana savunduğun çocuk bu işte." dedi hiddetle Uygar'ı işaret ederken. Ona doğru sinirle bir adım attığında refleksle Uygar'ın kolunu tuttum. Babam sinirle yüzünü sıvazlarken arkasını döndü ve eve girdi. Annem babamın arkasından bakarak derin bir nefes aldı ve bize döndü.

"Çok oyalanmayın." Annem de içeri girdiğinde Uygar'a döndüm. Cidden rahat duramıyordu bu çocuk.

"Uygar ya." diye sızlandığımda, tokamdan sıyrılan saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırdı.

"Hımm." diye mırıldandığında kızgınlıkla ona baktım.

"Babam zaten istemiyor görüşmemizi. Bir de sen böyle şeyler yapıyorsun ekstra bileniyor."

"Ama güzelim telefonu almak ne demek? Merak ediyorum ben seni. İçim de rahat değil sen burdayken."

"Kendince okul dışında iletişim kurmamızı engelliyor işte. Odamdan çıkmıyorum ben zaten, merak etme."

"Öyle merak etme demekle olmuyor işte."Derin bir nefes aldı. "Yine yatayım mı kapında?" Güldüğümde o da güldü. Babamın birazdan ortaya çıkacağını bildiğimden, vedalaşmak adına kollarımı boynuna doladım.

Elleri belimde gezinirken başımın üzerine bir öpücük bıraktı.

"Özlüyorum ben seni. Bir dakikamı ayrı geçirmek istemiyorum. Ne yapıcaz böyle?" Omuzlarım düşerken göğsüne yaslandım.

"Ben de özlüyorum." diye mırıldandığımda hafifçe geriye çekildi ve yanaklarımı iki eliyle sardı.

"Çok az kaldı. Birlikte çekip gideceğiz burdan. Tamam mı?" Başımla onayladığımda, gerçekten de buna ne kadar ihtiyacımız olduğunu düşünüyordum.

*************

Küçük bir danışman odasına 5 kişi doluştuğumuzda karşımızdaki adamı dikkatle dinliyorduk. Geldiğimiz kütüphane özel bir kütüphaneydi ve üyelik gerektiriyordu ve görevli bir adam kayıt olmak isteyenlere gruplar halinde odasına alıp bilgiler veriyordu. Biz de yeterli sayıda bir gruptuk zaten.

"Resmi tatiller de dahil olmak üzere, haftanın her günü sabah 8 akşam 10 hizmet veriyoruz. Belirli saatlerde çorba servisimiz oluyor." Adam devam etmek üzereyken Can lafa atıldı.

"Ne çorbası?" Gülmemek için kendimi zor tutarken adamın afallayan yüzüne baktım.

"Şakacı bir arkadaşımız sanırım." Uygar, tek eliyle Can'ın omzunu sıktığında "çok" diye mırıldandı.

Adam biraz daha kütüphanenin imkanlarından, özelliklerinden, mola saatlerinden falan bahsettikten sonra, açtığı bilgisayar ekranından bazı fotoğraflarla katları tanıtmaya başladı.

"Burası içinde bulunduğumuz zemin kat. Yemekhane, kafeterya, tuvalet, mescit ve fotokopi odası bu katta bulunur. 1. katta her kütüphanede olan bireysel çalışmalar yapılan masalar mevcut. 2. katta grup çalışma odalarımız var. En az 4, en fazla 6 kişilik odalar bunlar. 3. katta ise bilgisayarlı çalışma odalarımız mevcut. Bunlar da kendi içinde bireysel ve grup odaları olarak ayrılıyor. En üst katta ise hocalarımızın odaları var. Zaten üyelikten sonra size verilecek olan belgelerde hocaların soru çözme, etüt gibi saatleri yazıyor. Hocalarımızın belirlediği soru çözüm saatlerinde yanlarına dilediğiniz gibi gidebilirsiniz, fakat bireysel ek dersler için randevu oluşturmanız gerekir. Bunun için de size ben buradan yardımcı olacağım."

"Ben size en temel kuralları anlatmış oldum. Dediğim gibi zaten muhasebeden kayıt işlemlerini hallettikten sonra size bilgi kağıdı verecekler. Orada bütün kurallar daha detaylı biçimde yazılı. Sizin aklınıza takılan bir şey var mı?"

"Yer bulma konusunda bir sıkıntı yaşar mıyız peki?" diye sordu Melis. "Yani burası oldukça kalabalık. Bizim zaten öğlene kadar okulumuz var. Okuldan sonra yer bulmama gibi bir ihtimalimiz var mı?" Bu soruyu sormakta oldukça haklıydı. Çünkü okula ve evimize uzak bir yer zaten istememiştik. Yakın olan yerlerde ise okuldan sonra yer bulamıyorduk. Kitap alışverişimizin üzerinden 3 gün geçmişti ve biz 3 gündür zaten sayılı olan kütüphanelerin hiçbirinde yer bulamamıştık.

"Bu konuda içiniz rahat olsun arkadaşlar. Zaten buraya gelirken belli bir ücret ödüyorsunuz. Bu yüzden biz de sizi mağdur etmemek için kapasitemize göre üyelik alıyoruz. Yani hepinizin burada size ait yerleri var. Sadece bireysel ya da grup çalışma odalarını kullanmak için önceden rezervasyon yaptırmanız gerekiyor. Odalar daha konforlu olduğundan genellikle daha çok tercih edilir. Özellikle sınav dönemlerinde. Ama dediğim gibi önceden rezervasyon yaptırırsanız bu odalarda da kolaylıkla yer bulursunuz. Onun dışında zaten birinci kattaki masalarda yer bulmama şansınız da yok."

Adam son birkaç şeyden bahsettikten sonra ona teşekkür edip odadan çıkmıştık.

"Eeee ne diyorsunuz?" diye soran Emir'e hepimiz olumlu dönüşler yapmıştık. Açıkçası halk kütüphanelerinde bizim yer bulabilmemiz asla mümkün değildi. Çünkü kütüphaneler erken saatlerde açıldığından herkes sabahtan doluşuyordu. Bizim gibi okulu öğleden sonra bitenler için ise yer bulmak epey eziyetti.

"Bence olur burası ya. Zaten kütüphanede çalışacaksak başka şansımız da yok. Hem hocalar falan da varmış. Bu da baya iyi. Dershane tarzı bir yer burası. Ben çok beğendim."

Melis'in düşüncelerine herkes katılırken birkaç adım ilerideki muhasebe odasına gittik. Biz tam dönem ortasında olduğumuz için yeni kayıt olan pek fazla kişi yoktu. O yüzden hiç beklemeden odaya alındık. Muhasebeci kadın hepimizin bilgilerini aldı ve sisteme kaydetti. Kartlara basmak için vesikalık fotoğraflarımızı istediğinde duraksadım. Yanımda olmayı bırak, son 6 ay içinde çekindiğim fotoğrafım bile yoktu. Emir'in de yanında olmadığından kadın bize verdiği mail adresine bir fotoğraf atabileceğimizi söylemişti. Sorun şuydu ki yeni telefonumda da resmim yoktu. Ve şu an burada çekmek de pek istediğim bir şey değildi. Zaten buraya kadar her şeyin çok güzel gitmesi normal değildi. Bir kusur çıkacağı belliydi.

Emir telefonundan bulduğu resmi maile atarken omuzlarım düşmüştü.

"Sizin?" diye bana yönelttiği soruyla kadına döndüm. Tam akşam atacağımı söyleyecekken Uygar kadının masasına doğru ilerledi.

Bir elinde cüzdanı, bir elinde küçük kare bir fotoğrafla ilerlerken şaşkınlıkla onu izledim.

"Şöyle bir fotoğraf olur mu? Pek vesikalık sayılmaz ama..."

Kadın birkaç saniye duraksasa da fotoğrafı inceledi. Fotoğrafın uygun olduğunu söylediğinde Uygar bana döndü bu sefer.

"Uygun mu senin için?" dediğinde fotoğrafı bana gösteriyordu. Hafızamı biraz zorladığımda, birlikte yemeğe çıktığımız bir gün, ona gülümsediğim gibi kameraya da gülümsememi istemiş ve fotoğrafımı çekmişti. O fotoğraftı. Ne ara çıkartmış, ne ara cüzdanında taşımaya başlamıştı hiçbir fikrim yoktu ama kalbim oldukça hızlı atmaya başlamıştı.

Sorusunu başımla onayladığımda fotoğrafı kadına uzattı. Kadın bakışlarını bizden çekip bilgisayarına çevirdiğinde yüzünde kocaman bir gülümseme vardı. Kabul etmeliydim ki Uygar'ın yaptığı her hareket, sadece beni değil, buna şahit olan herkesi etkiliyordu...

*************

DİPNOT : Bu bölüm kefir içerken düzenlenmiştir.

Ufak tefek hatalar olduysa affedin.

DİPNOT 2 : Uygar hayal ürünüdür. Gerçek kişi ya da kurumlarla hiçbir ilgisi yoktur.

Bunca zaman yeni bölümü sabredip bekleyen ve anlayışla karşılayan herkese çokça teşekkür ediyorum. İyi ki kesişmiş yollarımız.

Bu arada yeni bölümü soran herkesin eklediği bir şeyler var. Uygar'ı okumak istiyorum, kocam nerde, Uygar'ı özledim gibi... Aşk olsun hepinize. Kendimi geçtim, Bade bebeğimi hiç özlemediniz mi :( Ya da Melis'i, Emir'i ve Can'ı... Kırıldık...

Bu arada yeni bölümü nasıl buldunuz?




Continue Reading

You'll Also Like

608K 32.8K 40
Eski sevgilisine içinde kalanları sövmek için yazan Yaren numarayı yanlış yazıp dünyanın en önemli iş insanlarından birine denk gelirse ne olur... Si...
993K 17.5K 19
17 yaşında henüz lise öğrencisi saf , masum ,içine kapanık asosyal bir kız. Hayatı gibi kalbi de kendisi de karanlık , hiçbir şeye acıması olmay...
191K 10.3K 23
❝ Konserdeki Sevgilim: Mine, üç ay. Konserdeki Sevgilim: Sadece üç ay çıkıyormuş gibi davranacağız. Konserdeki Sevgilim: O kadar. Siz: Üç ayın sonun...
828K 37.5K 20
Son yirmi yedi saniye. Zaman gelmişti, kulaklıktaki ses son kez konuşacaktı. "Sonuna geldik, küçük hanım," Alacağı canları düşündükce duyduğu memnuni...