Yoğun istek üzerine bilgilendirme : Uygar hayal ürünüdür.
Bilgilendirme bitmiştir.
Yeni bölüm size emanet. Bol bol yorum. 🖤
*************
"Saate bakmadan çıkmışız." diye mırıldandım sessizce. Beni odasındaki sandalyeye oturtmuş, önümde diz çökmüştü. Yaptığımız hatayı fazla uzatmadan anlattığımda, her cümlemde sinirden kasılarak beni dinlemişti. Birkaç kere bir şey söylemeye niyetlense de, dolu gözlerimi görünce susmuştu.
"Arasaydınız ya beni Bade. Ben gelip alırdım sizi."
"Sürpriz yapmak istemiştik." Tuttuğu ellerimi bırakarak ayağa kalktı.
"Çok büyük sürpriz oldu gerçekten." dedi kızgın olduğunu belli ederek. "Bir şey olsaydı yolda? Evde sanıyorum ben de sizi. Haberimiz bile olmayacaktı belki." Arkasını döndüğünde yüzünü sıvazlıyordu sinirle. İçim yeniden huzursuzlukla dolduğunda yerimde rahatsızca kıpırdandım.
"Deme öyle." dedim sesim neredeyse çıkmazken. Birden bana döndüğünde istemsizce irkildim. Güldü ama sinirli bir gülüştü.
"Ne demeyeyim Bade? Haline bak, ne kadar korkmuşsun. Geldiğinden beri titriyorsun. Bedenin buz kesmiş. Üstelik benden bile korkuyorsun."
Bir şey demedim. Haklıydı çünkü. Zaten bunu ben de biliyordum, yaptığımız saçmaydı ama olan olmuştu artık ve çok korkmuştuk.
Uygar arkasını dönüp odadan çıkmaya yeltendiğinde gerginlikle nefesimi tuttum. Eli kapı kulpunda kalırken bir şeyler mırıldandı ve geri döndü. Tuttuğum nefesimi bırakırken dolabından bir şeyler çıkardı ve yatağın üstüne bıraktı.
"Giyinirsin." Odadan çıktığında dolan gözlerimi kırpıştırdım ve kesik kesik aldığım nefeslerimi düzene sokmaya çalıştım. Ayağa kalkıp kıyafetleri aldım ve banyoya girdim. Önce yüzümü yıkayıp kendime gelmeye çalıştım. Hemen sonrasında Uygar'ın kıyafetlerini giyindim. Odaya geçtiğimde kendi kıyafetlerimi katladım ve sandalyenin üzerine bıraktım. Bir anda üzerime çöken yorgunlukla yatağa geçtim ve burnumu çeke çeke uzandım. Uygar belli ki gelmeyecekti.
Yatağına uzanırken bana verdiği tişörtün yeni yıkanmış kokusuyla daha da üzüldüm. Ondan yeni yıkanmış tişört isteyen mi vardı? Banyodan çıkmadan önce topladığım saçlarımın sıkılığı başımı ağrıtırken köşeden çıkan saçları da sinirle kulağımın arkasına sıkıştırdım. Şuan evde olsaydım muhtemelen Uygar'dan iyi geceler mesajını aldıktan sonra uyuyacak olurdum. Ne vardı kalkıp buraya gelecek? Onu 1 gün görmesem ölür müydüm? Ama çok özlemiştim. Dudaklarım büzülürken yeniden burnumu çektim ve kendimi uykuya dalmaya zorladım.
*************
Taksideydik. Yanımda Melis vardı. Suratı ifadesizdi.
"Melis." diye dürttüm kolunu. "Nereye gidiyoruz?"
"Kes sesini." dedi ürkütücü ses tonuyla. "Senin yüzünden geldi başımıza ne geldiyse."
Ondan hiç beklemediğim tepkiye şaşırıp kalırken koltuğa iyice sindim. Kısa sürede taksi durduğunda şoförün sesi duyuldu.
"İn." Tanıdık ses vücudumdan bir titremenin geçmesine yol açınca, kendimden beklemediğim bir çeviklikle arabadan indim. Tolga'ydı bu. Melis'i almak için arkamı döndüğümde onun da Tolga ile beraber bana doğru koştuğunu gördüm. Tekrar önümde döneceğim sırada bana doğru uzanan eli, sırtımdan tişörtümü kavradığında çığlık attım.
"Şşh." dedi kulağımın dibindeki ses. "Burdayım sakin ol." Karnımı saran eli, beni kendisine doğru çekti.
"Yanımdasın." diye mırıldandım, ne olduğunu idrak edemeyerek.
"Her zaman." diye yanıtladı beni. Nefesimi düzene sokmaya çalışırken onun karnımda gezinen elleri bana hiç yardımcı olmuyordu.
Sırtım göğsüne yaslıydı. Ona dönmeye çalışsam da, karnımdaki eliyle bunu engelledi.
"Kızgın mısın bana?"
"Çok." diye mırıldanırken burnunu boynuma sürttü ve derin bir nefes aldı.
"Küs mü uyuyacaksın bana?" Soruma cevap vermedi. Cevap beklemeyi kesip umutsuzca uykuya dalmaya çalıştığım dakikaların sonunda sesi duyuldu.
"İyi geceler."
*************
Gözlerimi araladığımda hâlâ Uygar'ın kolları arasındaydım. Bileğine sımsıkı sardığım parmaklarımı gevşettim ve yerimde kıpırdandım. Arkamı dönüp yüzüne baktığımda kaşları çatık uyuyordu. Gece boyu sürekli uyanmıştım ve her uyandığımda onu da uyanık görüyordum. Biraz uyuması lazımdı. Saat kaç olmuştu acaba? Yataktan kalktım ve dün gece çıkardığım kıyafetlerimin yanına koyduğum telefonu elime aldım. Bir sürü cevapsız çağrı ve mesaj vardı. Gözlerim kocaman açıldı. Saat öğlen ikiyi geçiyordu. Annemin attığı mesajların hepsini okumak yerine sadece en alttaki mesajına baktım ve yerimde kalakaldım.
Annem : Baban polise haber vereceğim deyip duruyor.
Son mesajını yarım saat önce atmıştı.
Bade : Geliyorum.
Annem : Neredesin sen kaç saattir?
Annem : Aklımız çıktı.
Annem : İyi misin
Annem : Baban çıktı az önce
Mesajlarına cevap vermeden hemen banyoya girdim ve yüzümü yıkayıp kıyafetlerimi giydim. Bu esnada babamı defalarca aramış ve mesaj atmıştım ama hiçbirine bakmıyordu.
Odaya geri girdiğimde Uygar'ın yanına gittim ve şuan derin bir uykuda değilse diye birkaç kere adını seslendim. Uyanması için dürtmedim, çünkü uyandırmak istemiyordum açıkçası. Bir ara hava aydınlanmışken uyandığımda hâlâ uyanıktı, muhtemelen yeni uyumuştu. Yolda mesaj atabilirdim. Yanından ne kadar ayrılmak istemesem de yanağına bir öpücük kondurdum ve odadan çıktım. Bahçe kapısından çıkmadan önce kısa bir an düşündüm. Zaten dün geceden dolayı aramız pek iyi sayılmazdı. Şimdi haber vermeden çıkmam doğru değildi. En iyisi uyandırmaktı. Babamı hallettikten sonra uyuması için onu yalnız bırakırdım. Bahçeyi yeniden arkamda bırakıp evin önüne kadar geldiğim sırada çalan telefonumla yerimde durdum.
"Efendim?" diye yanıtladım telefonu.
"Bade yaptığın iş mi şimdi senin? Nerdeydin dün gece?"
"Uygarlara gelmiştim. Sabah dönerim diye haber vermedim."
"Aferin sana. Baban zaten yeni alışmıştı Uygar'a. Şimdi yine şikayet etmese bari çocuğu."
"Anne ne şikayeti ya? Öyle mi söyledi çıkarken?" Korkuyla sorduğum soruyla geri döndüğüm evin içine bakındım. Herkes odasındaydı. Kimsenin de odasına giremezdim. Oflayarak geri döndüm ve bahçe kapısından neredeyse uçarak çıktım.
"Bilmiyorsun sanki babanı? Sinirlenince gözü bir şey mi görüyor?"
"Napıcam ben şimdi? Açmıyor telefonumu."
"Karakola git, babanı bul. Ben de çıkıyorum şimdi." Telefonu kapattım ve dün hangi yönden geldiğimizi hatırlamaya çalışarak ve neredeyse koşarak ilerledim. Sonunda taksi bulduğumda önce annemin söylediği karakolun adresine baktım ve taksiciye söyledim. Hemen ardından Uygar'a mesaj atmak için sayfasına girdim.
Taksicinin söylenen sesiyle kısa bir an ona baktığımda trafiğe söylendiğini görüp telefona geri döndüm. Kapanan ekranın açılması için yeniden dokunduğumda açılmamıştı. Tuşa uzunca basarak açtığımda şarj kısmında 0'ı gördüm ve telefon yeniden kapandı.
"Allah kahretsin ya."
Tek dileğim ben eve gidene kadar Uygar'ın uyanmamış olmasıydı, ki bunun da ne kadar mümkün olabileceği şüpheliydi.
*************
"Karakol karakol gezdiriyorsun beni." Eve girerken söylenen babama kısa bir bakış attım. Ayakkabımı çıkarıp koşar adımlarla odama çıktım ve şarj aletimi aradım. Masamın üstünde ya da çekmecelerimde yoktu. Salona inerken merdivenleri koştuğum için bana sinirle bakan babamı umursamamaya çalışarak şarjımı aramaya devam ettim.
"Kime konuşuyorum ben?" Televizyon ünitesinin dibine diz çöküp çekmecelerini karıştırırken ona karşılık verdim.
"2 saattir susmadın. Her kelimene karşılık verecek değilim ya." Birden hiddetle ayağa kalktığında sonunda bulduğum şarjla beraber ayaklanıp karşısına geçtim. Aramıza mesafe koymuştum çünkü kendisi çok da güvendiğim bir insan değildi. Karakolda babamı bulduğum sırada annem zaten çoktan bulmuş ve durumu anlatmıştı. Babam ise oradan ayrıldığımızdan beri hiç susmamıştı. Başta haksız olduğum için bir açıklamayı hak ettiğini düşünüp kendimi açıklamaya çalışsam da, her seferinde daha ağır kelimeler kullandığı için boş vermiştim. Belli ki siniri geçene kadar susmayacaktı ve kendimi yormama gerek yoktu.
"Bade bak beni sinirlendirme." dedi hiddetle bağırırken.
"Hem suçlusun, bir de karşıma geçip boyundan büyük laflar etme." Bir o yana bir bu yana salladığı elleri, sonunda yüzünü sıvazladı. Yeniden gözlerime baktığında sinirinden hiçbir şey eksilmemişti.
"Gece gece evden çıkıp gitmeler yeni adetin mi oldu senin?"
"Geçen gece ses etmedim, hemen döndün diye. Bu sabah bir kalkıyorum odasında sandığımız kız yok olmuş. Bu saat oluyor haber de yok." Geçen gece Uygarla sahile gittiğimizi de bildiğini belli etmiş oldu. Haklıydı belki, hatta kesinlikle haklıydı. Dün yaptığımız saçma sapan bir şeydi ama saatin o kadar geç olduğunu bile dışarı çıkınca fark etmiştik. Yine de haklı olması, kulaklarımı ağrıtacak kadar bağırmasını gerektirmiyordu.
"Unuttum haber vermeyi." dedim, saatlerdir dediğim gibi.
"Dalga mı geçiyorsun sen benimle?" Sakinliğime karşı daha da sinirlendiğini görünce, Uygar'a haber vermeden çıkmanın ağırlığı da üstüme binince patladım.
"Asıl sen dalga mı geçiyorsun ya? Nolmuş haber vermeden dışarı çıktıysam? Çok mu umrunda?" Benden böyle bir çıkış beklemediği için olacak ki bir adım geri gitti ve kaşları çatıldı.
"Çok mu umrunda?" diye yeniden bağırdığımda artık içimde tuttuğum şeyler fazla ağır gelmeye başlamıştı.
"Haber vermedim diye suçlu oldum öyle mi? Haber verdiğim zamanlarda neredeydin o zaman? Aylarca yüzüme bile bakmadığında niye bu kadar umrunda değildim? Sen ülke ülke gezerken ben elin adamı yüzünden bu eve tıkılıp kalmıştım, o zaman neredeydin? Sana yalvardığımda neredeydin? Kapında ağladığımda," Kesilen nefesimle kısa bir ara verip devam ettim. "2 gece boyunca kapında seni beklediğimde neredeydin? Geldiğinde, 2 gün boyunca aramalarıma dönmemene rağmen sana yalvardım beni al yanına diye. Bir ayaklarına kapanmadığım kalmıştı. O zaman bu kadar umrunda mıydım?" İçimde birikenlerdi şuan kustuklarım. Kaçırılmamdan sonra bile yüzleşememiştik de şuana denk gelmişti.
"Bunların hangisi gece evden çıkıp gitmenin sebebi? Hiç üste çıkmaya çalışma. Sen kaçırıldın farkında mısın bunun? Sana diyorum o çocuğa da güvenmiyorum diyorum dibinden ayırmıyorsun onu." Babam da benim gibiydi, alakalı alakasız her şeyi kusası gelmişti.
"Görüşmene bir şey demeyeyim diyorum. Kalkıp evine gidiyorsun. Senin gece vakti onun evinde ne işin var? Kafayı yiyeceğim."
"Ya sana ne bunlardan? Sana ne? Sen bir özüne dönsene ya. Aylar öncesine dönsene tekrar. Ne yapıp ediyorum haberin yoktu. Kimin evine girip çıkıyordum haberin var mıydı?" Bağırmam biter bitmez, belki de benim sesimden daha yüksek bir şey çınladı odada.
Bana attığı tokadın sesi miydi daha yüksek çıkan yoksa elimden kayıp yere düşen telefonum mu?
Bu tokadı zaten beklediğim için mi yoksa babamdan gelen hiçbir harekete şaşırmayacağım için miydi bu da bilinmez, durumu anında kabullendim ve yere düşen telefonumu almak için eğildim.
"Yürü git odana." Elimden sertçe telefonu çekip aldığında yüzüne baktım. Hiçbir pişmanlık görememek beni ağlamaya ittiğinde, bunu görmemesi için salondan çıktım.
"Bize haber vermedin ya kaç saat, ona da vermeyeceksin. Hadi bakalım nasıl oluyormuş." Evi inletircesine bağırması muhtemelen benim duymam içindi. Belki de pişman olmadığını bilmemi istiyordu.
"Gözümün içine baka baka dikleniyor bir de. Sen istedin bunu. Gel de bir tokat at diye yalvarıyor resmen bana." diyerek de bunu kanıtlamış olmuştu zaten. Sızlayan yanağımla odama girdiğimde göz yaşlarımı serbest bıraktım. Dudağım uyuşmuştu. Ne yapacağımı bilmeyerek yere oturdum. Tek bildiğim şuydu ki Uygar delirecekti...