YASAK MEYVE

By iremuzunay

1.4M 49K 5.2K

Hayatın kimilerine göre daha acımasız davrandığı bir avuç insanın yaşamı er ya da geç kesişir. Yaşam piyesind... More

KISIM I - LILITH
2 ''Düşüş''
3 ''Ölüm Gibi Bir Şey''
4 ''Kelebek Etkisi''
5 ''Benimle Misin?''
6 ''İyi Olan Kazansın''
7 ''Filmin En Güzel Yeri''
8 ''Savaş Bayrağı''
9 ''Denizler Cinayet İşlemezler''
10 ''Nereye Çağırsan Gelirim''
11 ''Aile Yemeği''
12 ''Kaçınılmaz Olan''
13 ''Zaten Kırılmış Bir Kızsın''
14 ''Adapte Ol Ya Da Öl''
15 ''Şeytanın İni''
16 ''Acımasız Niyetler''
17 ''Karanlık Taraf''
18 ''Her Bir Zerrem''
19 ''Geçmişin Kuklası''
20 ''Lilith'in Çocuğu''
21 ''Gece Hayaleti''
22 ''Geç Kalınmışlık''
23 ''Göl Evi''
24 ''Kalplerdeki Dikenler''
25 ''Bastırılmış Duygular''
26 ''Yolun Sonu''
27 ''Namlunun Ucu''
28 ''Destek''
29 ''Hareket Vakti''
30 ''Av''
31 ''Aynı Kutuplar''
32 ''Yapboz''
33 ''Murphy Kanunları''
34 ''Veda''
35 ''Kan''
36 ''Amare''
37 ''Sinek Valesi''
38 ''Yara''
39 "Lilyum Çiçeği"
40 ''Maria Puder''
41 ''Avcı''
42 ''Yasak Meyve''
43 ''Berceste''
44 ''Sirayet''
45 ''Tavşan Deliği''
46 ''Kasırga''
47 ''Ateş''
48 ''Perestiş''
49 ''Vuslat''
50 ''Eksik Hikaye''
51 ''Örümcek''
52 ''Ölüm Avcısı''
53 ''Kanlı Ay''
54 "Fotoğraf"
55 ''Sıfırın Altı''
56 ''Aya Kadar ve Geri''
KISIM II - AZAZEL
''Schrödinger'in Kedisi''
''Doğum Günü''
''Kasımpatı''
''Mutlu Son''
"Yol Ayrımı"
"Sınır Kişilik Olmak"
''İkinci Hayat''
''Dipten, En Tepeye''
''Çekim Yasası''
''Göğe Bakma Durağı''
''Masumiyet Müzesi''
"Yeniden İyi Biri Olmak"
"Yorgunum ve Ağrılar"
''İyileşmek Üzerine''
''Son Akşam Yemeği''
''Amadeus ve Salieri''
FİNAL - "Dip"

''Altın Vuruşlar''

383 34 5
By iremuzunay

ALTIN VURUŞLAR

                "Bugün nasılsın, kendini nasıl hissediyorsun Ecrin?'' diye sormuştu psikoloğum Orhan Bey.

Ürkekliğin tetiklediği bir cesaretle bu yabancıya kendimi apaçık anlatmaya başladım. ''Bu sabah uyandığımda bir ruha ya da bir bedene sahip değilmişim gibi bomboş değildim, hayatın dışında kalmış bir hayalet gibi yaşayanları uzaktan izlemedim... Hatta içimden gelerek gülümsediğim dahi oldu.''

''Sendeki farklılığı bugün ofisime geldiğin ilk anda anlamıştım... Yüzün parıldıyor, gözlerinde heyecan hareleri dans ediyor. Sende böylesine bir duygu değişimi yaratan şeyi anlatmak ister misin?''

''Bir kişi dersek daha doğru olur... Aras.''

Orhan Bey'in kaşları havaya kalktığında merakını cezbetmiş gibiydim. ''Başından beri gizlediğin Aras'ı nihayet dinleyebileceğim. Aras'la nasıl bir ilişkiniz var Ecrin?''

''Onun hayatımdaki karşılığının ya da aramızdakinin nasıl bir ilişki olduğundan emin değilim... Emin olduğum şey onunla benim birbirine iyi gelen iki hasarlı kişi olduğumuz,'' derken sesim titremişti.

''Travma yaşayan kişiler kendilerine benzer olayları yaşamış olanlara kolayca bağlanır, aynı şekilde hissedenin tek kendileri olmadığını bilmekle dışlanmışlık duygularını yenmeye çalışırlar... Fakat Borderline kişilik bozukluğuna sahip kişiler her şeyde olduğu gibi ilişkilerinde de zorluklar çekerler.''

''Aras üç senedir benimle, birbirimizden uzaklaştığımız, hatta koptuğumuz zamanlar olduysa da sonrasında hep birbirimize döndük... Gelgitli aşamalardan geçtik ama hangi ilişki stabil, hangi ilişki dayanaklı ki?'' dedim savunmaya geçer gibi. ''Bir insanı sevdiğimizde, ona bizi yarayabilme gücünü bile isteye vermez miyiz?''

''Düşündüğünün aksine Ecrin, kurduğumuz ilişkiler güvensiz, her an düşecekmişiz gibi hissettirmemelidir. Bu tür tehlikeli ilişkilere girmek çocukluk çağımızın nasıl geçtiğiyle alakalıdır, içimizdeki çocuğun edindiği bir alışkanlıktır. Çocukluğunda babasından yeterli sevgi görmemiş kızlar, büyüdüklerinde babalarının onlara hissettirdiği duygunun aynını başka erkeklerle arayabilir... Çünkü bildikleri tek şey güvensizlik ve sevgisizliktir.''

Babamın bende bıraktığı hasarı toparlamaya çalışırken fark etmiştim ne kadar kırıldığımı, anneme ve bana yaşattıkları için onu asla affedemeyecek kadar kin yüklüydüm. Psikoloğuma babamdan bahsetmek beni huzursuz ettiğinden konuyu değiştirme girişiminde bulundum.

''Size söylememem gereken bir şey var... Bir süre terapilere gelemeyeceğim çünkü buralarda olmayacağım,'' dedim.

Orhan Bey'in kahverengi gözleri kısılarak şüpheyle beni süzdü. ''Tedavinde yol kat etmeye yeni başlamışken ara vermek, bir cerrahın hastasını dikmeden ameliyatı bitirmesinden farksız olacaktır.''

''Aksine her şeyden uzaklaşmanın bana iyi geleceğini düşünüyorum, bu şehir, içindeki insanlar beni tüketiyor.''

''Kimsenin seni tanımadığı, senin de kimseyi tanımadığın bir yere gitsen dahi kendini geride bırakabileceğini mi düşünüyorsun? Her şeyin değişmesi için millerce yol kat etse dahi, kendini değiştirmeyen insan nereye giderse gitsin hayatını cehenneme çevirecektir,'' dedi Orhan Bey.

Başından beri beni anladığını düşündüğüm Orhan Bey'e karşı bir uzaklık, yabancılık çektiğim ilk an oydu, kafamın içindeki ses bu adamın beni yalnızca bir müşteri olarak gördüğünü, beni gerçekten iyi etmekle ilgilenmediğini söylediğinde oturduğum koltukta gerginlikle kıpırdandım, tırnaklarımı avuçlarıma batırdım.

''Bu temelli bir veda değil, hem döndüğümde yanıldığınızı anlayacaksınız,'' demiştim haklı olacağımı umarak.

Aras bütün planı yapmıştı, biletler, otel rezervasyonları, gerçeklikten kaçış için gerekli olan her şeyi... Bana kalan bavulumu hazırlamak ve beklemekti, Aras birazdan uğrayacağını haber vermişti. Zil çaldığında koşarak kapıyı açmaya gittim, neden bu kadar geciktiğine anlam verememiştim.

Oysa gelen Aras değildi, ailesinin isteğiyle kızlarının ölümünü araştıran polis memurlarından biriydi. Sayra'nın intihar ettiğine ihtimal vermemişti ailesi, onlara göre kızları hiçbir depresyon belirtisi göstermeyecek kadar hayat doluydu. Sayra'nın ışıltılı gülümsemesinin ardında dipsiz bir karanlığın saklı olduğunu bilmeyecek kadar kızlarına yabancıydılar, çünkü çoğu aile gibi onlar da çocuklarının notlarıyla hayallerinden daha fazla ilgileniyorlardı.

''Sayra hakkında birkaç şey sormak istiyoruz, içeri girebilir miyiz?'' dedi memur.

Gitmem gerekiyordu, bu evi, en yakın arkadaşımın kaybını, kendimi, her şeyi geride bırakmam... Aras nerede kalmıştı, beş dakika önce gelseydi eğer bana acı veren soruları cevaplamak zorunda kalmayacaktım.

Gönülsüzce araladığım kapıdan içeri girdiklerinde zoraki onları takip ettim.

''Tekrardan başın sağ olsun Ecrin, arkadaşının başına gelenler için üzgünüz,'' dedi memur.

Bakışlarım bir noktaya takılı kaldı, birkaç kelimenin bin tane iğneyle eş değer acıtabilmesi ne tuhaftı.

Sayra'nın yokluğu unutamayacağım kadar vardı ama birisi onun ölümünden bahsettiğinde onu yeniden kaybediyordum sanki. Bu yüzdendi ki baş sağlığı dileklerinin, henüz kabuk bağlamamış bir yarayı yeniden deşmeye benzediğini düşünürdüm.

''Sayra'nın intiharının ya da cinayetinin ardındaki gizemi çözmek için bize yardım etmelisin... Sayra'nın ölümünün nihayetlendirilmesinde çok önemli bir rolün var, en yakın arkadaş hakkımızda en çok şey bilen kişidir.''

Gözlerim bir noktada duraksadı, plastikten yapılmaymış gibi hissizleşmiştim. ''Sayra'yı öldüren şey sevilmeye duyduğu açlıktı, Sayra biraz olsun sevilmek için ölümü dahi göze alırdı.''

Sarıpapatyaları çok severdi arkadaşım, yaşarken sahip olmadığı kadar fazla sayıda papatyayla çevriliydi mezarı. Altınvuruşla bu dünyadan ayrılan, her ortamda fark edilen altından bir kızdı. Kimsenin daha derinini merak etmeyeceği kadar yüzeyi güzel olan bir kız. İnsanlar güzel olanı merak ederdi, ta ki güzelliklerini sömürüp onların çirkinliklerini bulana dek.

''Sayra'nın erkek arkadaşından bize bahsetmemiştin, Yağız Kantar'dan.''

''Yağız Sayra'nın erkek arkadaşı değildi, o...''

Duraksama nedenimi deşmek için keskin bir merakla öne eğildi polis memuru. ''O?''

Beni susmaya mahkum bırakan korkumun esaretinden çıkabilsem, kelimelerimden çıkan kurşunun önünde sonunda bana ve sevdiklerime isabet edeceğinden emin olmasam...

''İfadesini almak için her yerde onu arıyoruz,'' diye devam etti memur.

''Yağız ifadesini vermişti, sonrasında suçlu bulunmayarak serbest bırakılmıştı,'' dedim.

''İzel Akçalı, Çiçek Sorgun ve Sayra Gündoğdu. Elimizde üç tane intihar var, üçü de yüksek doz alınarak altın vuruşla yapılmış. Üçünün de ortak noktası şaibeli ölümler, üç çemberin kesişimi tek bir ismi işaret ediyor: Yağız Kantar'ı.''

İzel Akçalı, Aras'ın eski sevgilisiydi, Yağız'ın ise arkadaşıydı. İzel'in ölümünün kefaretini çok uzun süre Aras ödemiş, sonunda kendini aklamayı başarmıştı.

Çiçek Sorgun Verda'nın kız kardeşiydi, Yağız'a çaresizce aşık olduğundan madde kullanmaya başlamıştı. Verda'nın anlattığına göre Yağız onun duygularıyla oynamıştı ve bu acımasız oyun Çiçek'in intiharıyla sonuçlanmıştı.

Sayra... Benim biricik, canım arkadaşım. Onun Yağız'la kesişen hikayesinden bahsetmeye lüzum görmüyordum. Yağız Kantar, filmin en huzurlu yerinde birden beliriveren bir silah gibiydi. Bir silah size yalnızca yıkım ve ölüm vaat edebilirdi. Anton Çehov özetlemişti: Sahnede bir silah varsa eğer o silah mutlaka patlardı.

''Sayra'nın telefonundaki silinmiş mesajlarını inceledik, Yağız Kantar'ın tehdit içerikli konuşmaları var... Ecrin bize bildiklerini anlatmana ihtiyacımız var,'' demişti polis memuru.

Bildiklerim neyi değiştirecekti, koca dünyanın düzenini bir başıma değiştirebilecek miydim? Medenileştikçe medeniyetsiz olmayı kesecek miydik, 'hayvanlara' insanlık kırıntılarımızla işkence etmeyi, sırf kadın olduğumuz için dişiliğimizden utandırılmayı, dişiliğimizi gizlemeyi, kadın olduğumuz için öldürülmeyi kesecek miydik? ''Kız gibi'' tabirini yermek için, ''adam gibi'' tabirini övmek için kullanmaya devam etmeyecek miydik?

''Size bildiklerimi anlatmayacağım, bildiklerimi göstereceğim,'' dediğimde kararımı vermiştim. ''Yağız suçlu olduğunu ispat edecek ve kendi ayaklarıyla kapana girecek.''

Polisler gittiğinde bir süredir cesaret edemediğim şeyi yaparak Sayra'nın odasına girdim, adli tıp odayı oda havasızlıktan bunaltıcı bir haldeydi. Oksijensizlikten daha kasvetli olansa anılardı, Sayra'nın yatağının hemen yanındaki şifonyerde kalan kırmızı ojesi, ona uğur getirdiğine inandığı güneş biçimdeki kolyesi. Ölmeden önce beni aradığında ona cevap vermediğim için öylesine pişmandım ki, onunla son konuşmamızın bu olacağını bilseydim eğer o telefona cevap verir, asla da kapatmazdım. Keşkeler ve eğerler işlevsiz zaman yolcularıydı, pişmanlıklarımızdan doğar, pişmanlıklarımızla can verirlerdi.

Ne kadar süreliğine artık yaşamayan arkadaşımın yatağında oturduğumu, onun birlikte uyuduğu pelüş tavşanına sarıldığımın farkında değildim. Sınır kişilik bozukluğuna sahip bir kız için duyguların ortası yoktu, acıyı en keskin haliyle duyumsardık, mutluysak bu vücudumuza sığmayacak kadar kontrolsüz bir mutluluk olurdu. Çok sevdiğimiz bir insanı en yukarılara çıkartır, sonrasında sevgimizden vazgeçip onları en aşağıya atabilirdik. Manik depresifliğimizi tetikleyen, en duyarlı olduğumuz nokta terk edilmekti. Terk edilen bir sınır kişilik hastası değersizlik hissiyle başa çıkamaz, kaldıramadığı ruhsal buhranları yüzünden intihar girişimlerinde bulunurlardı. Amacımız ölmek değil, hem kendimizi, hem de bizi terk edenleri cezalandırmaktı. Sevilmek için, kabul görmek için verdiğimiz mücadeleye rağmen sonunda yine her şeyin dışında bırakılırdık. Herkesleşirken kendimizden eksilirdik. Yaşamak bizim gibiler için ne yorucu, ne beyhude bir başkaldırıydı.

''Atlas.''

Adımı bu dünyadaki en değer verdiğim kişiden duyduğumda girdiğim transtan sıyrıldım, kafamı dizlerimden kaldırıp etrafıma bakındım. Hala Sayra'nın odasındaydım, Aras yatakta yanıma oturmuştu. Kaşları çatılıydı, bu defa öfkeden değil, endişeli görünüyordu. Öfkeli olması gereken bendim, her şeyden uzaklaşmak için gidecekken neden gecikmişti? Neden daha erken gelmemişti? Ama içimde öfkeye dair bir kırıntı yoktu, hislerim nereye gitmişlerdi?

''Kendine zarar vermeyeceğine söz vermiştin,'' dedi Aras sakin sesiyle.

Tırnaklarımı kollarıma batırdığımı ancak o söylediğinde fark etmiştim, gardırop aynasındaki yansımamla karşılaştığımda akan göz makyajım, dişlemekten kanayan dudaklarımla bir yıkıntı gibiydim. Gözlerimi tiksintiyle yansımamdan kaçırdım, ben kendimi görmeye katlanamazken Aras'ın beni bu halde görmesi kaldırabileceğim bir şey değildi. Yüzümü dizlerime gömerek onun bakışlarından kaçtım. Normal olmadığımı biliyordum ama benim deli olduğumu düşünme ihtimali dahi kalbimi paramparça ediyordu.

''Neler oluyor Ecrin?'' diye sordu Aras.

Psikoloğum Orhan Bey'in haklı olduğunu o an anladım. Kimsenin bizi tanımadığı bir yere gitsek dahi kendimizi geride bırakamazdık ki! Her şeyin değişmesi için millerce yol kat etse dahi, kendini değiştirmeyen insan nereye giderse gitsin hayatını cehenneme çevirecekti.

''Gidemem Aras, seninle kaybolamam. Kendimi bulmadan, beni kaybeden kişilerle hesabımı kapatmadan hiçbir yere gidemem!'' dedim.

Aras yüzümü saklandığım yerden, dizlerimden kaldırdığında onunla göz göze gelmekten çekiniyordum, onu hem ittirmeyi hem de benden uzaklaşmamasını istiyordum.

Fakat o benden uzaklaşmadı, bunun yerine cılız bedenimi kollarının arasına alıp bana sarıldı, yüzümü adımın yazılı olduğu göğsüne yasladım. Bir eli saçlarımı şefkatle okşarken histerik hıçkırıklarım devam ediyordu, duygularım düğüm düğümdü ve ben nefes alamıyordum.

''Sakinleş bebeğim, her şey yoluna girecek,'' diye mırıldanıyordu.

Her şeyin hiçbir zaman yoluna girmeyeceğini, söylediklerinin yalan olduğunu biliyordum. Bazı şeylerin gerçekleşmeyeceğini adımız kadar iyi bilirdik ama gerçek olmalarını ummaktan başka yapacak bir şeyimiz de olmazdı. Zaman usulca aktığında, kollarında sakinleşmiştim, dokunuşu kendime duyduğum kini dağıtmıştı, şefkati içimdeki kırılgan çocuğu teselli etmişti.

Geriye çekilip doğruldum, omuzlarımı dikleştirdiğimde beni bu hale getiren asıl sebebi Aras'a anlatacaktım.

''Polisler biraz önce buraya geldi ve Yağız hakkında sorular sordular. Onu hiçbir yerde bulamıyorlarmış,'' dedim.

''Yağız bulunmak istemiyorsa eğer girdiği deliğin izini sonsuza dek kaybettirebilir,'' dedi Aras.

''Bizde ona delikten çıkması için bir yem bırakacağız o halde, öyle bir yem ki sonunda bir tuzak olduğunu bilse bile vazgeçemeyeceği bir yem...''

Aras huzursuz göründü, bunun iyi bir fikir olmadığını düşünüyor gibiydi. ''Geçmişi, bütün bu 'zehirli kemirgenleri' geride bırakmak istediğini zannediyordum.''

''Sayra intihar etmemiş olabilir Aras, onu Yağız öldürmüş olabilir! Elim kolum bağlı oturamam, eğer suçluysa öylece kaçmasına göz yumamam, anlıyor musun?'' dedim.

''Yağız'ı ufak bir fare zannettiğin an kaybedersin, o bir akrep. Ve bir akrebi deliğinden çıkartırsan seni sokmasına hazırlıklı olman gerekir.''

Bacağımın üzerindeki eline uzanıp onu tuttum. ''Seninle olduğum sürece hiçbir şeyden korkmuyorum, benimle olduğunu söyle...''

''Onu deliğinden nasıl çıkartabileceğimizi biliyorum ama bu işin geri planında kalmanı istiyorum, anlaştık mı?''

Kafamı salladığımda ikimiz de söylediğimin doğru olmadığını biliyorduk, her şeyin iyiye gideceği yalanı gibi. ''Anlaştık.''

Yağız Kantar'ı alt etmek için yaptığımız planlar bir kenarda dursun, aile kavramına en yakın insanların yanına gitmiştim. Özlem Teyze beni ve Aras'ı akşam yemeğine davet etmişti. Aras her zaman tek gitmemin daha uygun olacağını söylerdi ama bu defa gelmeyi tercih etmişti.

Arabadan indiğimizde önüne geçerek Aras'ın yolunu kestim. ''Sakin ve huzurlu bir gece geçirmeyi umuyorum.''

Oyunbaz bir gülümsemeyle üzerime eğildiğinde, ''Akşam yemeği kısmı için benzer düşüncelere sahibiz, gecenin geri kalanının hareketli olmasını umuyorum.''

''İçeri girin,'' diyen İnanç'la yerimden sıçramıştım.

Geriye döndüğümde kapı eşiğine yaslanmış korumacı tavrıyla kollarını göğsünde birleştirmişti. Çocukluğumda hep sahip olmanın hayalini kurduğum bir kardeşti İnanç, ilgili ve önemseyen. Görüştüğümüzde çantama fark ettirmeden para bırakmayı ihmal etmeyecek kadar bana değer veriyor, beni merak ediyor ve her şeyin yolunda olduğundan emin olmadan teskin olmuyordu. Aras'la olan ilişkimi onaylamadığını dile getirmişti ama bu konudaki kararıma saygı duymayı seçmişti.

''Nasıl gidiyor İnanç?'' diye sohbet girişiminde bulundu Aras.

''Ecrin'i daha erken getirseydin iyi gidebilirdi,'' diye homurdandı İnanç.

Yeniden ikaz etme gereği duydum, ikisinin de karşısına geçtim. ''Bu gece tartışma istemiyorum, sorun çıkarmayacaksınız değil mi?''

Birbirlerine ters ters baktıktan sonra keyifsizce kafalarını salladılar, içeri geçtiğimizde Özlem Teyze bizi tüm misafirperverliğiyle karşıladı.

''Yine kuş cücüğü kadar kalmışsın, yemene içmene dikkat et kızım!'' demişti beni görür görmez.

''Enfes kokuyor, bugün söz tıka basa yiyeceğim Özlem Teyze,'' dedim gülümseyerek.

Aras getirdiğimiz tatlıyı uzattığında gergin bir hali vardı, aile sıcaklığı taşıyan sofraların ona da uzak olduğunu biliyordum. Çorbaları servis etmek için ayaklandığımda İnanç beni engelledi.

''Siz oturun küçük hanım, ben hallederim,'' diyerek.

''Kutay evde değil mi?'' diye sormuştum yemeğe başladığımızda.

''Senin... Daha doğrusu ikinizin davetli olduğunu biliyordu, birazdan gelir,'' dedi Özlem Teyze.

Keyifli bir sohbet eşliğinde yemeğimizi yiyorduk.

''Şu çorbayı kimse senden daha iyi yapamaz Özlem Teyze,'' dedim.

''Analı kızlı yemeğinin tadı kadar hikayesi de özeldir, hiç duydunuz mu? Rivayete göre bir anne yemek hazırlarken küçük kızı da gözünün önünde olsun, başına bir kaza gelmesin diye kızını hep mutfakta yanında oturttururmuş. İçli köfte hazırladığı bir gün minik kızı da oynasın diye bulgurlu harçtan önüne koymuş. Annesi içli köfte hazırlarken minik kızı da onu taklit ederek başlamış hamurları yuvarlamaya! Bunun üzerine anne de hem kendi yaptıklarını hem de kızının yuvarladığı minik topları birlikte pişirmiş. İşte böylece bizim analı kızlı yemeği doğmuş!'' diye anlattı Özlem Teyze.

Anne kavramı, tıpkı baba kavramı kadar derinden etkilerdi beni, onlar ölmemişti, ölüm kadar imkansız değildi bağlarımızı onarmak, onlar yaşıyordu. Yaşıyorken uzaklığımıza bir çözüm bulamıyor, aile olamıyorduk. Gerçek trajedi işte buydu, imkanların için imkansıza mahkum olmak.

Annem zaman zaman varlığımı hatırlayarak benimle iletişime geçerdi, tutamayacağı sözler verir, bir süre tutmaya da çalışır, sonrasında kaybolurdu. Babamsa evi terk ettiğimden beri geri dönmem için elinden geleni yapmıştı ama o eve döndüğümde çocukluk travmamı tetikleyen bütün olayları baştan yaşayacağımı biliyordum. Yerle göğün bir araya gelmesi, mutlu bir baba kız ilişkimizin olmasından daha muhtemel geliyordu bana.

''Afiyet olsun,'' diyen Kutay birkaç saniyeliğine kafasını odadan uzatmıştı, birkaç saniye bakışları üzerimde oyalandı, başka bir şey söylemeden gözden kayboldu.

''Oğlum ellerini yıka da sofraya gel!'' dedi Özlem Teyze.

''Aç değilim,'' diye seslendi Kutay.

Kapının sertçe çarpılma sesi işitildi, Kutay'ı agresif ve kontrolsüz görmek olağan değildi. Kutay imreneceğiniz kadar güler yüzlü, her durumda sakin kalabilen biriydi çünkü.

''Keratanın derdi ne öğreneyim,'' dedi İnanç sofradan kalkarken.

Özlem Teyze yemeğine devam etmiyor, masayı şenlendirecek sohbetler açmıyordu. Kısa süre sonra İnanç masaya döndüğünde yüzü sirke satıyordu.

''Benimle değil, Ecrin'le konuşmak istiyormuş,'' dedi İnanç.

İstemsizce Aras'a baktığımda gözlerimiz birbirlerini bulmuştu, durumdan rahatsız olduğu belliydi ama kafasını salladığında sorun çıkarmayacağını göstermişti.

Kutay'ın odasının önünde duraksayıp kapıyı tıklattığımda gergindim.

''Kapı açık Ecrin!'' diye cevap vermişti Kutay.

Benim geleceğimden emin olmasını nasıl algılamam gerektiğini bilemeyerek içeri girdim. Kutay pencerenin kenarındaki duvara dayanarak oturmuştu.

Yanını işaret ederek ''Otursana,'' dedi bana bakmadan.

Çalışma masasının önündeki sandalyeyi çekip oturmayı tercih ettim, kafasını kaldırdığında gözlerinin kanlandığını ve gözaltlarının morardığını fark ettim.

''Kutay iyi görünmüyorsun, neyin var?'' diye sordum.

''Çünkü iyi değilim, en son ne zaman iyi olduğumu hatırlamıyorum bile.''

Karşımda tamamıyla bambaşka bir Kutay vardı. ''Sorun ne?''

''Sensin Ecrin, sorunun sen olduğunu nasıl görmezsin?'' dedi histerik bir gülüşle. ''Evime erkek arkadaşınla gelip birlikte yemek yemenin bana nasıl hissettireceğini nasıl düşünmezsin?''

Bu değişik hali ve söylediklerinden ötürü nutkum tutulmuştu, benim sessizliğimden onun konuşmasına devam etmesiyle nihayetlenmişti.

''Bunca zaman boyunca seni umutsuzca, kendimi tüketircesine, bir insanın diğerine duyabileceği en yüce biçimde sevdiğimi nasıl olur da anlamazsın Ecrin?''

Continue Reading

You'll Also Like

85.1K 5.1K 19
+18 öğeler içermektedir. Dağ sandığım, sırtımı yasladığım, yıkılmaz gördüğüm koskoca Narkotik büro amiri Tuna Atabeyli, dizlerinin üstüne çöküp ayakl...
297K 14.7K 54
'' Dolunay...'' diye fısıldadı Okyanus, gözleri gözlerimde gölgelenirken. '' Yakamozum olur musun? ------------------------------ Okyanus Aslan; deni...
17.4K 840 17
bungou stray dogs tepki "edgarallanpoe" etiketinde 1. 23.7.2023 "anime" etiketinde 101. 27.7.2023 "chuuyanakahara" etiketinde 2. 21.7.2023 "bungostr...
298K 20.8K 43
Bir iki üç, Saklanması güç. Dört beş altı, Hayatını senden çaldı. "Dünya'yı terk etti bir Ruh..." -Herdem yayınları ile kitap oldu