seokjin hyung, dinlendikten sonra benim için bırakacağı ilaçları içmem gerektiğini söyleyip odayı terk ettiğinde derin bir nefes almış ve sırtımı yatağa bırakacak gibi olmuştum. ama varlığın âniden kendini hatırlatınca kendimi bırakmak yerine, kontrole almış ve ayaklanıp yatağın diğer ucuna kadar yürümüştüm.

hemen yanına uzanıyorken, omzum sebebiyle sana doğru dönemediğim için suratımı astım ve başımı çevirip uykulu ifadene bakınmaya çalıştım.

kaşların ara ara hareketlenir gibi oluyor, sonra yerini bir ifadesizliğe bırakıyordu. dudakların, tam olarak öncelerinde de şahitlik ettiğim gibi, büzülmüş hâldeydi.

saçlarının uçları ise hafif hafif kıvrıktı ki bunu duş almış olmana bağlıyordum. eğer kurutmadan yattıysan, muhtemelen uyku süresince başını çevirdikçe kendince bir şekil belirleyip öyle kurumuştu saçların.

güldüm.

yataklı sahnelerimiz, gün geçtikçe artmıyor muydu sence de? yanıma kıvrılarak bu kademeyi yükselten kişi ilk sen olmuştun. şimdi ise ben, seni yatağıma yatırmış, peşinden de yanına kıvrılıyordum.

dudaklarımın kıvrımları ağır ağır donuk hâllerini alırken gözlerimi senden ayırdım.

içimi huzursuz eden bir gerçek vardı. bu zamana kadar üstesinden gelmekle uğraşmadığım her şey bir kenara, bu gerçek bir yana gibiydi. çaba istiyordu ve ben, çabalamayı bilen biri değildim. senin için ise işler çok daha kolay görünüyordu. kendi dünyanda özgürdün. bir seri katil olmak, parmaklıklar ardına hapsolmak yerine bir özgürlüktü gözümde. ve bu, senin çok daha şanslı olduğunu düşünmeme sebep oluyordu.*

aklını alırım senin, aklını!

"JUNGKOOK! YUH YA! O DİREĞİN ARKASINDAN DA VURAMAZSIN YANİ! YA SİKEYİM YA."

ağlayacaksan oynamayalım, güzelim. hahahah.

*keyifle arkama yaslanıyorken gözlerim her mimiğini duyduğu üzüntü için kullanıyor gibi görünen felix'in üzerindeydi. uyanalı birkaç saat oluyordu, sanıyorum ki vakit akşam üzeriydi ve ben uyandığımdan beridir de oyun oynuyorduk. ah, hayır. onlar yeniliyor, ben kazanıyordum.*

"iş görmeye gidiyorum ben, jackson sen başlat, gelene kadar oyna. geldiğimde nasıl kazanıyorum göreceksin jungoo efendi!"

tabii ki tabii ki. ah bebeğim benim, kiminle aşık attığının farkında bile değilsin!

*ayaklarını yere hırsla basa basa odadan ayrılan felix, yüzümde koca bir sırıtma bırakmıştı. hiç duraksamadan yeni bir maç başlatıyorken, gözlerimi diğer yanımda bulunan sessiz bedene çevirdim. jackson, elinde tuttuğu joyistiğin tuşlarını gergince geziniyordu.

ve bunu fark etmiş olmak hınzır bir ifâdeyi yüzüme yerleştirmişti. eh... anlamıştı tabii, beni yenemeyeceğini.*

bakalım bakalım...

*beklenti dolu sesim, ekrandaki kilit noktaları arayış içerisinde olan gözlerimin parıltılarına eşlik ediyordu. emindim ya, sadece kazanmayı beklerdim ben. ikisi de benim getir götürümü bile yapamazdı bu konuda.

işte, çoktan jackson'ın skor tablosu hâlen değişmemekteyken arayı açmaya başlamıştım. dilimi lezzetli bir yemek yemiş gibi iştahla dudaklarımın üzerinde gezdirdim ve sayıyı katlamaya odaklandım.

yalnızca dakikalar yetebiliyordu ama. ışık hızında geçen o süreç sonunda sekize bir, zafere emin adımlarla yürüyor hâldeydim.

taa ki yanımda bir hareketlilik hissedene dek. refleks olarak yalnızca dönüp bakacak, oyuna geri dönecektim. ama seninle karşılaşmayı beklemiyordum. mahmur bakışlarınla kirpiklerinin altında bana bakıyorken, bir günaydın yakalamıştım dudaklarından. ve düşman takımın zafer çanları.

bad guys | taekookМесто, где живут истории. Откройте их для себя