77

2.3K 232 78
                                    

Gidiyor ellerin, gidiyor sesin, gidiyor nefesim
Ama hepsinden önce sen gidiyorsun
Gidiyor yarınım, gidiyor evvelim, yaşamım sebebim gidiyor
Ama hepsinden önce sen gidiyorsun
Kalıyor yastığıma sinmiş kokun
Kalıyor sevişmelerimizin son şahidi
Sen gidiyorsun
Gitmek tüm kalanları yanında götürmekmiş
Ben bilmem, sen bilirsin elbet
Sen gidiyorsun
Dur! Dur! Gitme bir bakış borcun var bana son gidişinden
Vur, kır, parçala sen kazan bu aşkı ama
Bırak benim olsun harcanacak son kurşunlar
Sen yaz, sen oyna kalan tüm perdeleri ama
Bırak benim olsun bize dair bütün alkışlar

O kadar Yiğit Ali ve İrem Elis ki bu şarkı..
İlham olduğu için sonokuyucu2004 kullanıcı adlı fındığa teşekkür ediyoruz..
Bölümle çok iyi gidiyor okurken..
size eşlik etmesini şiddetle tavsiye ediyoruz

🏀🏀🏀

"Ufaklık nereye gel çab..." diye peşinden kalkacağım sırada olduğum yerde kalakalmıştım.

Ali tam karşımda hareket dahi etmeden bana bakıyordu..

Ona ilk aşık olduğum zamanlarda her gördüğümde olan şey olmuştu yine. Dünya durmuş herkes yok olmuş sadece ikimiz kalmıştık..

Gözlerim gözlerine değerken vücudum sarsılmaya başlamıştı sanki. Tüm hücrelerimle ağlıyordum tam o anda, ama gözümde tek damla yaş yoktu.

Hiç bakmamış gibi bakıyordu o da bana. Bakışlarıyla sarılıyordu sanki sarmalıyordu hatta çepeçevre. Ama bedenlerimiz sadece karşılıklı dikiliyordu öylece. İkisinin de tek bir hamleye gücü yoktu sanki.

Masadaki herkes sessizce bizi izlerken Ufaklık, Ali'nin bacaklarına dolanmış üzerine doğru zıplamaya başlamıştı. Ali bir rüyadan uyanmış gibi kendine gelip dizlerinin üzerine çöküp ellerini Ufaklık'ın tüylerinin arasına daldırmıştı. Sonra da kalbimi durdurmaya yemin etmiş gibi gülmeye başladı.

"Nasılsın Ufaklık?..Gel bakalım gel.. Aferin sana oğlum.." diyerek Ufaklık'ı sevmeye başladığında aklıma gelen ilk şeyi söyleyerek ayağa kalktım.

"Biz Emre'yle İpek'i görmeye gidecektik.."

Emre şaşkın şaşkın bana bakarken Meriç de kaşlarını çatmıştı. Kuzey sorar gibi "İpek?" dediğinde Emre kendimi kaybedeceğimi anlamış olacak ki araya girdi. "Kız arkadaşım.. Bugün İrem'le buluşturacaktım da onları.."

Meriç ve Sera buna inanmamış olduklarını gayet belli etseler de ses çıkarmamışlardı. Birazdan feryat figan ağlamamı onlar da istemiyordu tabi.

Kimsenin bir şey söylemesine fırsat bile vermeden masadan kalkıp çıkışa ilerlediğimde Ali de aynı anda doğrulmuş karşıma dikilmişti. Çarpışmamak için kendimi tuttuğumda içimdeki ufacık cesarete sarılıp kafamı kaldırdım ve gözlerine baktım.

Bir kahve bu renkte olamazdı.. O zaman neden gözlerine kahverengi diyorlardı ki? Kehribar hiç değildi.. Ela abes kaçardı.. Pes edip gözlerinin renginden geçmiştim.. Saliseler saatlere yıllara dönüşsün istedim. Yüzünü zerrelerine kadar ezberlemek istedim. Bakışlarındaki naiflikle, sertliğin arasındaki ince çizgide asılı kaldım.. Dudaklarım yine hoşçakal demek için aralandı. Ama aslında KAL diye ağlamaya devam ediyordu tüm kalbim. Sussam daha iyi olacaktı. Bir hoşçakalı daha kaldıramazdık.

Saniyeler içinde o aralamıştı bu kez dudaklarını bir şey söyleyecek gibi. Ama bu defa da o vazgeçmişti. Sesimin titrememesine dikkat ederek Ufaklık'a döndüm. "Hadi oğlum.." derken Emre de yanımıza ulaşmıştı. Sonra da arkama bile bak(a)madan çıktım kafeden.

Son Oyun Where stories live. Discover now