67

3.2K 258 40
                                    

"Ali?..'' diye sorgulayarak geri çekildim. Tahmin ettiğim şey miydi gerçekten?

''Beni affettin mi?'' diye sordu önce gülümseyerek. Şu an affetmemden daha önemli şeyler vardı. Hem zaten sarılarak vermiştim cevabımı biliyordu. Ne diye uzatıyordu? Hemen o kutuyu buraya getirsindi.

''Affettin mi?'' diye tekrar sordu Ali eşsiz bir gülümsemeyle. Başını hafif yana yatırmış mahcup mahcup bakıyordu.

''Ya off sarıldım ya işte.. Affetmesem ne sarılacağım sana..'' deyip heyecanla kutuya doğru hareketlendim. Ali'nin dudaklarından, bu heyecanıma karşılık küçük şaşkın bir kahkaha döküldüğünde onu arkamda bırakıp kutunun örtüsünü açtım. Kutu dediğimde bir pusetti.

Beni pusetin içinden karşılayan bir çift mavi göze, kocaman açılmış ela gözlerimle hayran hayran kitlenmiştim. Siyah beyaz tüylerinin arasından ışıldıyordu resmen mavileri. Ve o an da aklıma gelen şeyle gülmeye başladım. BU MİNİK SİBİRYA KURDU BENİ YEMEZDİ..

Ali duvara yaslanmış bizi gülümseyerek izlerken pusetin kapısını açıp yavru köpeğimi kucağıma aldım. Bir pamuk vardı şu an resmen kucağımda.

''Gel buraya bakayım.. Ay şimdi yiyeceğim seni.. Kafan ağzıma sığar mı acaba?..'' diyerek içime sokarcasına sarılmıştım. Yavru köpekse sanki kucağa alınmayı bekleyen bir bebek gibi memnun memnun kıpırdanıyordu.

''Ben şu an torunumu kıskanıyorum galiba..'' dedi Ali kollarını göğsünde bağlamışken. Gülerek döndüm ona. ''Yaa benim mi şimdi bu dünya güzeli?'' diye sordum cevabının evet olduğunu bile bile.

''Senin birtanem..'' dedi Ali yumuşak bir ses tonuyla. İki adımda yanına gidip yavrucuğumu sıkıştırmamaya dikkat ederek boynuna sarıldım Ali'nin. Sımsıkı sarılarak karşılık vermişti o da.

Biraz sonra yeniden salonun ortasına geçmiştik. Bu defa yerde oturuyorduk minik oğlumla da oynayabilmek için.

''Kaç aylık şimdi? Ne zaman doğdu? Annesinden ayrılması doğru mu? Adını ne koysam ki?'' diye heyecanla kendimi durduramadan sorular soruyordum. Ali beni sabırla dinledikten sonra tane tane anlatmaya başladı.

''Biz maçlara gitmeden bir-iki hafta önce annem veterinere götürmüştü Pars'ı.. Orada bir arkadaşıyla denk gelmiş.. İşte Pars'a manita ayarlamış ayaküstü..'' anlatmaya başladıklarının bu kısmında ikimiz de gülmüştük. Devam etti sonra. ''O hafta buluştu keratalar.. Anlarsın ya..'' dediğinde yine gülmüştük.

''İşte ortalama 8 hafta filan annesinden ayırmamamız gerektiği için sana haber vermedim.. Dişi köpeğin sahibi haber verecekti bize zamanı gelince. Uludağ'dayken annemi aradı. Yavrulardan birini alabilirsiniz demiş. 3 yavru doğmuştu. Ben de Pars'a en çok benzeyeni seçtim senin için..''

Ali'yi dinlerken yavru köpeğime aşkla bakıyordum resmen. Ben.. İrem Elis.. Süs köpeğinden bile kaçan.. Hatta korkudan bir tekmeyle onları uçuracağı fikrine kapılıp duran.. İrem Elis Bulut.. Yavru bir Sibirya kurdum olduğu için mutluluktan havalara uçacaktım.

''Adını ne koysam ki?'' diye heyecanla Ali'ye döndüm.

''Ne istersen.. O senin yol arkadaşın artık..'' dedi Ali. Sanki yüzünde buruk bir gülümseme yakalamıştım Ali'nin.

''O ikimizin...'' dedim mızmızlanan çocuklar gibi.

''Tabi ki öyle.. Ama bundan birkaç ay sonra üniversite için gitmek zorunda kaldığımda..'' diye başlayan cümlelerini ''Çok iyi düşünmem lazım ismini..'' diyerek bölmüştüm. Salak üniversite yüzünden ayrı kalacağımız fikrini dile getirmesek de olurdu. Şurada barışalı 1 saat bile olmamıştı zaten. Bir de onu deli gibi özleyeceğimi bildiğim o günleri konuşmakla uğraşamazdım.

Son Oyun Where stories live. Discover now