75

2.2K 222 48
                                    

Sabah duyduğum tabak çatal sesleriyle uyanmıştım. 2 aydır değişmiş olsam da hâlâ sabah 7'de kalkıyordum ama bugün ilk kez gözümü açtığımda saatin 10 olduğunu görmüştüm. Eski İrem Elis'e göre bu bile çok erken bir saat olsa da 3 aydır halden hale giren İrem için baya geç saatti.

2 aydır delirmiş gibi davranıyordum çünkü; gerçekten delirmiştim. Ben ileriye dönük yeni hayatıma adım atmaya cesaret edemezken gördüğüm hikaye yüzünden delirmiştim.

Bundan 57 gün önce Meriç'le pota altında dertleşirken Meriç mutfaktan ikimize içecek bir şeyler almaya gitmiş ve telefonu instagram açık olarak yanımda kalmıştı. Dayanamayıp Ali'nin hikayesini açtığımdaysa onu arkadaş grubuyla bir barda görmüştüm. Her gördüğümde kalbime hakim olamadığım gülüşü vardı yüzünde. Canımı yakmıştı bu gülüşün artık benim olmadığını bilmek. Çok canımı yakmıştı bensiz böyle güzel gülebilmesi.

O gün değişmiştim ben de. Zorla tükenmeyecek bir enerji doldurmaya çalışmıştım kendime. O hayatını yaşıyorduysa ben de yaşayacaktım. O unuttuysa eğleniyorsa ben de unutacaktım ve daha çok eğlenecektim. Ve bu sabaha da böyle uyanmıştım işte o günün getirdikleriyle..

Başımın ağrısıyla yerimden doğrulduğumda oda dönmeye başlamıştı. Aniden aklıma gelen şeyle ancak sabit durmuştu görüntü.

Ali'nin arabası?

Gerçek miydi?

Yerimden hızla kalktığımda başım tekrar dönmüştü ama umursamadım. Salona geçtiğimde Sera, Meriç ve Pınar kahvaltı hazırlıyorlardı. Hepsinin bakışları beni buldu. Gülümseyerek günaydın dediler. Fakat günün ayması benim hiç umurumda değildi.

"Dün gece.." dedim zorlanarak. Boğazımın ne kadar kuruduğunu da o an anlamıştım. Sera bir şey söylemek için ağzını açtığında şak diye sordum malum soruyu.

"Bizi Ali mi getirdi?"

Hepsini dudaklarını ısırarak birbirlerine bakmaya başladıklarında Meriç evet der gibi başını salladı. Hipnoz olmuş gibi olduğum yerde dikilmeye devam ettim. Onlar da başka ne söyleyebilirlerdi bilememişlerdi. Başımla öyle mi? Tamam der gibi işaret vermiş kalbimin sızısıyla banyoya yüzümü yıkamaya geçmiştim.

Kapıyı kapatıp aynaya baktığımda kendi kendime söylendim. "Sakın! Sa kın ağlama İrem Elis!"

Tutma kendini boşuna! dedi iç sesim.

"Ağlamak yok!" dedim iç sesimi bastırmak için.

Kendini tuttuğunda neler olduğunu gördük rol yapma artık diye karşılık verdi iç sesim.

O kazanmıştı. Bıraktım gözyaşlarımı. Sessizce ağlamaya başladım. Arka arkaya boşaldı gözyaşlarım. Durdurmadım. Denesem de başaramazdım zaten.. Derin derin nefesler aldım sonra. İçeride seni anlamayacak sana kızacak kimse yok rahatla artık! diye teselli etti beni iç sesim. Gülümsedim bu düşünceyle. Sonra güç buldum kendimde. Yüzümü yıkadım soğuk suyla. Kendime geldiğimi düşündüğümde banyodan çıktım.

Masaya oturduğumuzda hepsi ağladığımın farkındaydılar. Onlar bir şey söylemeden ben konuştum. "Ayrılık acısı filan çekmeyeceğim diye diye hem kendimi hem sizi ne hale getirdim.." dediğimde hepsi saçmalama diyen bakışlarını üzerimde topladılar.

"İçimden geldiği gibi davranmalıyım değil mi?" dedim iç çekerken. "İrem biz senin yanındayız.. Tutma kendini artık.." dedi Pınar şefkatle.

"Önce kabuğuna çekilmeyi deneyip sonra aklına gelmesin diye 24 saatini doldurmaya çalışıp atlatamazdın bunu fındığım.." dedi Meriç. Beni ne kadar iyi tanıdığını ve anladığını bir kez daha görmüş oldum.

Son Oyun حيث تعيش القصص. اكتشف الآن