thirty-fourth drop

296 28 12
                                    

Namjoon elindeki dosyayı bir öfkeyle masaya vurup konforlu koltuğundan baş döndürücü bir hızla kalkarak oğlunun ne halt yediğini kendisinden öğrenmek için sert adımlarıyla karakolun koridoruna çıkmıştı. Ancak hemen sonra sinirini kontrol altına alıp düzgün iletişim kurmak için durduğu kapının önünde içine derin bir nefes çekti.

Bunu başardığında ise kapıyı aralayarak iki polis tarafından zorlukla zapt edilen oğlunun görüş açısına girmesine neden oldu ve bu tüm sakinliğini yitirip yüksek bir ses tonu kullanmasına sebebiyet verdi.

"Bu ne hal?! Derhal kendine geliyorsun, Jimin!"

Polisler Jimin adını duymalarıyla onun başkomiserlerinin oğlu olduğunu anlayıp ateşe dokunmuş gibi ellerini üzerinden çekmiş saygıyla eğilerek onları yalnız bırakmak için seri adımlarla dışarı çıkmışlardı.

Şimdi odada baş başalardı ve Namjoon o görüntüden sonra sinirle soluyup oğlunun başında dikilmeye başlamıştı kapıyı arkasından sertçe kapatarak.

"Senin evde olman gerekmiyor mu?! Bana hemen hesap veriyorsun, acele et sinirleniyorum."

Jimin ise başını yere, ayak uçlarına eğerek babasına bakmamıştı. Ağzının içini yiyordu endişeden. Sevgilisi şu anda neredeydi? Ne yapıyordu ve nasıldı? Bunları bilememek onu o kadar çıldırtıyordu ki odanın içindeki her şeyi paramparça etmek istiyordu. Babası burada olmasaydı bunu yapardı da zaten ama babasının korkusundan bir şey yapamıyordu.

"Biz dışarı çıkmıştık eve dönüyorduk-"

O kadar sessizce söylemişti ki bunları kendisi bile zor duyuyordu. Eğer sinirini düzene alamasaydı bağırıp çağırırdı babasına karşı ve sonununda iyi biteceği tartışılırdı zaten.

"Eee?!" Diyerek sert çıkan sesiyle yumruğunu masaya indirmiş oğlunun kendisiyle göz teması kurmasını istemişti, Namjoon. Sabrı sınanıyordu.

"Bu ne ciddiyetsizlik! Gözlerime bak ve anlat şunun hepsini. Benim önemli işlerim var sizin aksinize."

Masaya koyduğu yumruğunu sakin kalmak için sıkarken tek ayağıyla ritim tutmaya başlamıştı biraz daha susarsan patlayacağım der gibi.

Jimin, yerinden sıçramış ellerini masanın altında birleştirerek sakinleşmek için oynamıştı. Kafasını kaldırıp gözlerini babasının gözleri ile birleştirdiğinde gözleri titremiş sıkıca kapatıp tekrar açmıştı. Babasının bu kadar kızgın olmasını beklemiyordu.

"Otobüsteydik ve biraz kalabalıktı. Taehyung ve Jungkook benden önce bindiği için benden uzakta kaldılar işte."

Yaşanan olaylar tek tek gözleri önüne geldiğinde ellerini yumruk yapmış masanın üstüne koymuştu. Adama olan öfkesi gözlerine yansıdığına o kadar emindi ki gözleri yanıyordu.

"Otobüse bir piç bindi, büyük ihtimallede sarhoş bir piç. Tae'yi taciz etti. Ne bekliyorsun? Öylece seyretmemi mi bekliyorsun baba? O-ona resmen yaslanıyordu. Bende işini hallettim ve hiç de pişman değilim."

Nedensizce gelen cesaretle tekrar öfkesini kusmuştu. Küfür etmeyi bile takmamış babasının yüzüne doğru adama küfretmişti.

"Ne dedin sen?!"

Kükreyip hali hazırda sıkılmış bir şekilde duran yumruğunu olanca gücüyle masayı kıracakmış gibi geçirmiş öfkeyle boynundaki damarlar belirginleşmeye başlamıştı, Namjoon'un. Sesinin tüm koridorda yankılandığına emindi ancak umrunda olacak bir zamanda da değillerdi.

Gözlerinin sinirden kızardığını yanmasından hissediyordu. Aynı oğlunun gözlerinde gördüğü kızıl kıvılcımlar onun gözüne de sıçramış ortalığı yangın yerine çevirmişlerdi sanki.

milk drop | vminWhere stories live. Discover now