28- Yalan {Part 2}

8.7K 710 580
                                    

Playlist: Ellie Goulding - Love Me Like You Do (Giriş)
Ellie Goulding - I Know You Care (Kağan kısmında)
Christina Perri - The Lonely
Christina Perrri - Tragedy (Son 2 şarkı Seyhun sahnesinde)

*Çok zor ve özel bir bölümdü. Mutlaka, şarkılarla dinleyin.

Multimedya: Seyhun, Nisa, Kağan
_________

Hayatımın dönüm noktası sayılabilecek bir durumda bile, havalı sözlerim yoktu~

Artık kendi içimdeki savaştan dahi bihaberdim. Seyhun'un benimle olmaktan bu kadar nefret etmesi, bu denli öfkeli tepkisi, ve aramıza ördüğü duvar, tüm umut balonlarını tek tek söndürüyordu. Hayal kırıklığı ve aptallığın mal olduğu rahatsız his bedenimi zorluyordu.

Tüm gece, onun kaybetmenin hüznüyle ağladım. Bakışlarındaki öfke, bana bağırışı, ses tonu... Öyle uzak, öyle yabancıydı ki, ben ruhuma dokunan adamı kaybetmiştim. Ellerimle yok etmiştim bana olan anlayışını, sempatisini. Gitmesi ayrı üzüyordu beni, onu düşürdüğüm zor durumun pişmanlığı ayrı. Aramıza giren uçurum ise en dibe itiyordu. Ne ona sarılabilmiştim, ne mesaj atabilmiştim. Adaya gittiğimde İlkim'i bile bulamamıştım. Sefa ve Sema da o tartışmadan sonra sessiz kalmıştı. Zaten böyleydi ruhlar, ne zaman kötü bir şey olsa kaçar saklanırlardı kuytulara.

Seyhun'la yaşadığımız tüm güzel anılar gözümün önüne geliyor ve ağlamam için tetikliyordu aciz bedenimi. Kapı çaldığında ruhum bedenimi es geçip oraya ışınlanmak tutkusundaydı. Endişe katıksız bir heyecanla göğüs kafesimi zorluyordu. Bu yanlış anlaşılma ne kadar büyürse büyüsün gerçek olamazdı, peri masallarımız gibi pembe düşlere mahkumdu bizim ilişkimiz. Ayakta durmak için kendimi zorladım ve kapıyı açtım.

Karşımda dururken, her zaman tebessümün eşlik ettiği yüzünün ifadesizliği beni korkutuyordu. Öfkeli durmuyordu ama gözlerime odaklanmayan sert bakışları içimi parçalamaya yetiyordu.

"Merhaba, hoşgeldin"

Sessiz bir mırıltı gibi çekinerek verdiğim selama karşı başıyla onaylamakla yetindi ve yerdeki bakışlarıyla içeri girdi. Beni yok sayıyordu ve bu, öfkesinden bile daha moral bozucuydu.

Dudağının kenarına ne olmuştu? Göz ucuyla fark ettiğim halde sormaya vakit olmadı. Annemle odaya geçtiklerinde, annem beni içeri yollamıştı. Ama ne söyleyeceğini merak ediyordum, bitecekti. Gerçeği açıklayıp bitirecekti herşeyi ve İzmir'e döndüğünde belki de hiç yazmayacaktı bana. Düşüncesi kalbimi sızlatırken, oturma odasına yaklaşıp konuşmalarını dinlemeye çalıştım.

"Nisa, şu volkan pastadan yapacağım. Bana gösterir misin?"

"Biraz bekle" desem de ablam acil olduğunu söyleyip beni mutfakta alıkoydu. Ona pandispanya ve krem jöle tarifi verirken aklım Seyhun'daydı, arada kaçamak bakışlarla mutfağın girişinden durdukları odaya bakıyordum.

Kapı açılıp da Seyhun'un çıktığını gördüğümde, kalbim ağzıma geldi. İşte, bitmişti. Belki de onu uzun bir süre göremeyecektim. Endişe nefesimi keserken, onu aklıma kazımak istercesine bakışlarımı yüzünde gezdirdim. Dudağının kenarındaki yara içimi sızlattı. En son Kağan'ı böyle görmüştüm ama bu sefer kalbe dokunan acı daha fazlaydı. Hani bir yeriniz siz farkında olmadan kesilir de, bilmediğiniz bir sızı içten içe canınızı yakar. Seyhun'un dudağına yakışmayan o kızarıklık da böyleydi. Ondan ziyade beni acıtıyordu sanki. Elimi uzatıp dokunmak istedim, görünenden öte tüm yaralarını sarmak istedim. Bir bakışla, bir kucakla tüm sorunlar hallolsun, engeller kalksın istedim.

Onun ifadesi ise, o derece farklıydı ki. Şimdiye dek o gözlerde gördüğüm her ifadeden farklı, bambaşka bakıyordu. İyi miydi kötü mü emin değildim. Ne hissettiğini veya ne düşündüğünü anlayamıyordum. Sarı hareler birkaç saniye gözlerimde oyalandı, dünkü gibi öfkeli değildi, umursamaz değildi. Mutlu ya da üzgün? Gözlerinde okuduğum şey dehşet miydi? Annem ona ne söylemiş olabilirdi ki?

MAATTEESSÜFHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin